seven

492 42 48
                                    

|mad hatter|

|jungkook & chaeyoung|

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

|jungkook & chaeyoung|

tanrısal bakış açısı

Tüm bu uğursuzlukların üzerinden sadece iki gün
geçmesine rağmen Jeon Jungkook'a göre iki yıldır polislerin siren seslerini takip ediyordu.

Her an tetikte olmak hem yorucu hemde gericiydi ona göre. Zavallı Roseanne'sini bile bu konu yüzünden kırmak zorunda kalmıştı Jungkook. Vicdan azabı ve pişmanlık peşini bırakmamasına rağmen uyumaya çalıştığı güzel gecede, artık ilk gelişine göre daha lüks olan odasında Rosé'nin ağladığından habersizdi.



Sakince gözlerini kapadı ve geçmişini anımsamaya çalıştı.
Bilinmezlik ve karanlık. Tek gördüğü şeyler bunlardı.
O kadar zaman olmuştu ki düşünmeyeli; Onu hiç sevmeyen bağımlı annesini,annesini polise terk eden babasını ve barlarda kavga çıkardığı tüm geceleri...

Ah, düşündüğünde zor zamanlar geçirmişti ama şimdi kendine baktığında geçmişin izlerinden kurtulmuş,özgüvenli bir Jeon Jungkook görüyordu aynada. Neredeyse altı ay öncesine kadarsa herşey aynıydı.
Yine kabuslar vardı hayatında,
Geceleri kulaklarına fısıldayan aç, acımasız ruhlar vardı,
onun umutsuzluğundan beslenen.

Ama hepsi Rosé'nin hayatına girmesiyle uçup gitmiş, yerlerini hayranlığa ve umuda bırakmışlardı.Geçen altı ay,
sadece sevinç ve Jeon malikanesinde ki insanların bugüne kadar hiç neşelenmemiş hayatlarını renklendirerek geçmişti Roseanne için.

Hiç şüphesiz, Rosé'nin en çok renk verdiği hayat Jungkook'a aitti.Jeon Jungkook bu duyguyu seviyordu ve onun için paha biçilemezdi.

Yine gözlerini kapadı,sadece bu sefer düşüneceği şey karanlık ve soğuk değildi. Son zamanlarda kalbinin içinde beslediği duygulardı. Hergün gördüğü o sarı saçların çilekli kokusuna öyle alışkındı ki,eğer birgün olur da onları kaybederse ne yapacağını bilemezdi. Sonra dudaklarını canlandırdı zihninde.Pembe, gülücük saçan dudaklar.
Kendine bile zor itiraf edebilsede,karşı koyamadığı tek bir konu vardı; o da Roseanne Park Chae-Young'a aşık oluyor olmasıydı.

Altı ay önce,sadece para kazanmak ve içmek için gittiği kumarhane de böyle şeyler yaşayacağını tahmin edemezdi elbette.Son ilişkisinin üzerinden bu yana çok zaman geçmişti. Tabii ona ilişki denebilirse.
Apaçık belliydi;Kız onu para ve seks için seviyormuş gibi davranıyor, Jungkook ise sevgiye aç olduğu için ilgi gösteriyor,Sabah olunca da partnerinin yüzüne bile bakmakmadan çekip gidiyor,sürekli kavga çıkarıyordu.

Ama Rosé için böyle hissetmiyordu,kendisine ilgi göstersin diye sevmiyordu onu. Aslında Roseanne'e kimseye davranmadığı gibi nazik ve koruyucu davranmaya niyetliydi.

Henüz uyku çökmeden çıktı odasından sesszice. Evin uzun,dar koridorlarında sakince yürüdü. Pencereden esen rüzgarlar beyaz,ipek perdeleri yüzüne doğru savuruyordu. Duvarlarda pek çok ilgisini çekmeyen resim vardı.
Pahalı tabloların birebir kopyaları ve gerçekten pahalı olan tablolar, tabii bunlar birkaç kumar bahsinde kazandığı aptalca şeylerdi.
Yürüdü,ta ki son resme gelene kadar. Bu aslında bir tablo değildi,Rosé'si bizzat kendisi için çizmişti bunu.
Üzerinde Jungkook'un sık sık sevdiğinden bahsettiği papatyalar ve kolundaki dövmelere benzer siyah şekiller vardı.
Durup bakarken birşey fark etti Jungkook. Resimde gizli bir detay vardı,siyah anlamsız şekillerin arasında:

"je t'aime, mon amour."

"Ah," derin bir nefesten sonra adımlarını bahçe kapısına doğru değilde Rosé'nin odasına doğru çevirdi.

İnce,ahşap kapıyı çaldıktan sonra,gördüğü kahverengi gözlerin sahibine gülümsedi hafifçe.

"Sana söylemem gereken birşey var, Roseanne."

Mad Hatter | RosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin