Evet, birkaç saniyeliğine de olsa gerçekten Taehyung'la göz göze gelmiştim. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Yine de sesinin duyulmadığına emindim. Öyle saçma bir şey ancak wattpad kitaplarında olurdu.'Bu ses kalbinden mi geliyor?' Soobin'in sorusuyla biraz olsun kendime geldim. Soruyu tam olarak idrak ettiğimde ise kalp atışlarım korkudan daha da hızlandı.
'Just kidding.' Ardından sırıtarak böyle demişti. İçimden piç kurusu diye geçirdim ve kendimi toparlamaya çalıştım.
Hala birbirimizden uzaktık. Yine de birazdan makyajını yapacaktım. Yani umarım Taehyung'un makyajını ben yapardım. Tam bunu düşünüyorken adım seslerini tekrar duydum. Bana doğru geliyorlardı ve ben başımı o tarafa doğru çeviremiyordum. Derin nefesler alıp beni sakinleştirecek bir şeyler düşünmeye çalıştım. O an kafamda bir anı belirdi. Meliha Yavuz'a 'Naber?' diyordu. Daha sonra Zülal'in okulun bayırında düşmesini, Yavuz'un da bunu görüp yardıma koşmasını hatırladım. Yavuz'un Aysun halaya yaptıkları aklıma geldiğinde ise farkında olmadan tırnaklarımı avucuma bastırmıştım. Tanrım, bu anıların hepsinde neden Yavuz vardı? BTS ile aramda yalnızca birkaç adım vardı ve ben şu an Yavuz'u mu düşünüyordum gerçekten? Yine de kalp atışlarım yavaşlamıştı, sakinleşmiştim.
Kafamı kaldırıp Lena'ya baktım. O gayet sakin duruyor, onlarla ilgilenmiyordu bile. Ona baktığımı anladığında gözleri benimkileri buldu ve anlayışla gülümsedi. Bu gülüşün altında eminim derin anlamlar yatıyordu. İşi batırırsan ağzına sıçarım tarzında bir şey olabilirdi.
Diğer makyözler de bize yardıma gelmişti. Lena en sondaki masaya geçip her şeyi hazır etmemi söyleyince hızlı adımlarla yürüdüm ve malzemeleri güzelce ayarladım. Şimdi öylece bekliyordum. Ardından birisi önümdeki masaya oturdu. Kafamı yavaşça kaldırdığımda kim olduğunu gördüm. Hemencek tanımıştım, RM'di. Arkadaşımın ona Aram deyişini hatırlayıp güldüm. Gülüşümü duymuş olacak ki, hafifçe arkasına döndü ve bana bakarak 'Love yourself' dedi. Ne alaka bilmiyordum ama çok mutlu olmuştum. Bana bakmış ve benimle konuşmuştu.
Yine de önüme oturan kişi Taehyung değildi. Gerçekten nankördüm. RM ya da Tae, benim için farkı yoktu. Sevdiğim şey BTS'in kendisiydi. Öyle olması gerekiyordu.
RM'in makyajını yaparken bana iki kez 'Love Yourself'demişti. Ben de teşekkür etmiştim. Teşekkür etmek ne alakaydı cidden... Daha da alakasız olan şey ise bana Love Yourself demesiydi. (Kendini sev) Onun dışında konuşmamıştık.
Yine de keyfim yerindeydi. Böyle bir olay kolay kolay kimsenin başına gelmezdi. Keyfini çıkarmalıydım. İşten kovulma korkusuyla etrafıma bakamamış, sadece RM'in yüzüne odaklanmıştım.
Yorgunluktan ölmek üzereydim, ayrıca çok terlemiştim. Baştaki heyecanımdan ötürü yorgunluğumu unutmuş olsam da, şimdi gayet hissediyordum. Bu, bugün makyajını yaptığım altıncı kişi oluyordu ve hiçbiri sıradan makyajlar değildi.
En sonunda makyajı bitirdim.
Lena makyajı bitirdiğimi fark edip bana döndüğünde yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Biraz daha dikkatli bakınca onun Jimin'e makyaj yaptığını fark ettim. RM telefonunda takılıp otururken ben de üyeleri incelemeye başladım.
Bir dakika bile olmamıştı ki bir hönkürme sesi duyuldu. Korkudan elimdeki su şişesini düşürmüştüm. Sağa doğru döndüğümde ise bir kızın bayıldığını gördüm. Anlaşılan Taehyung hapşırmıştı ve onun makyajını yapan kız da korkudan bayılmıştı. Başka zaman olsa bu duruma gülmekten ağlardım ama şu an yapamıyordum. Çünkü Lena eliyle oraya gitmemi işaret ediyordu. Taehyung'un yanına. Bayılan kızı birkaç görevli oradan uzaklaştırırken ben de hemen makyajı tamamlamaya başladım. Önceki kadar heyecanlı değildim çünkü inanılmaz yorulmuştum. Yorgunluktan gözlerim kararıyordu, ecel terleri döküyordum sanki. Neredeyse Tae'yi Yavuz olarak görmeye başlayacaktım.
Kendimi toparlamaya çalıştım, Tae'nin önünde böyle mal gibi görünemezdim. Acaba beni hatırlıyor mu diye düşündüm ancak yüzüme bile bakmıyordu. Bir şey diyecek cesaretim de yoktu. Muhtemelen hatırlamıyordu, hatırlasa saçma olurdu zaten. Öylece makyaja devam ettim ve birkaç dakika içinde işimi bitirdim.
Diğer makyözler de işlerini bitirmişti. Neredeyse bayılacak gibi hissediyordum. Lena durumumu fark edip hızla yanıma gelmişti. Kulağıma 'Neyin var, iyi misin?' diyerek fısıldadı. Cevap verecek gücüm dahi yoktu. Anlaşılan Tae de durumu fark etmişti. Ayağa kalktı ve 'Yanıma gelen herkes niye bayılıyor?' diyerek uzaklaştı.
'İyi iş çıkardın, koridorun ucundaki oda benim odam, orada duş alıp dinlenebilirsin. Rahat bir şeyler bırakırım, onları giy.'
Minnetle gülümseyip teşekkür ettikten sonra Lena'nın odasına koştum. Gerçekten ter içinde kalmıştım, soğuk bir duşa ihtiyacım vardı.
Hemen kıyafetlerimi fırlatıp duşa girdim. Duş sırasında Lena'nın içeri girdiğini duydum, muhtemelen kıyafetleri ayarlıyordu. Şirkette odası bile vardı, onu kıskanmadan edemiyordum.
Birkaç dakika sonra duştan çıktım, inanılmaz iyi gelmişti. Toparlanmış hissediyordum. Yatağın üzerindeki kıyafetleri üzerime geçirdim. Düz beyaz bir tişört ve beyaz bir şort.
Oldukça rahat ve cool duruyordu. Islak saçlarımı havluyla kuruladıktan sonra kapıdan dışarı baktım. Makyaj salonu boştu. Oradan herhangi bir tarak alıp saçlarımı tarasam uygun olur muydu acaba?
Yavaş adımlarla biraz suçlu hissederek masaların çekmecelerini karıştırdım. Ardından yerde parlayan bir şey dikkatimi çekti. Eğilip ne olduğuna baktım ve onun BTS'in fotoğraf çekimi için boyunlarına taktıkları tasmaya benzer aksesuar olduğunu fark ettim. Hepsinin boynunda bu aksesuardan vardı ancak Tae'de olup olmadığını tam olarak hatırlamıyordum. Bu masada Tae oturmuştu, farkında olmadan yere düşürmüş olabilirdi. Tam olarak nerede olduklarını bilmiyordum, onları kaçırmış da olabilirdim ama yine de şansımı denemek zorundaydım. Aksesuarı elime alıp hızla alt kata indim. Etrafa bakıp onlardan bir iz arasam da bulamadım. Bir alt kata daha indiğimde sonuç aynıydı. Koşarak dışarı çıktım ve binanın yanında duran o siyah arabayı gördüm. İçini açmaya çalıştım ancak kilitliydi. Binanın etrafını turlamaya karar verdim ve birkaç saniye sonra onları gördüm. Aralarında bir şeyler konuşup gülüyorlardı. Utancımı bir kenara bırakmalıydım. Yanlarına yaklaşıp yüzlerine baktım, Tae aralarında yoktu. Hepsi şaşkın bir biçimde bana bakıyordu. Durumu açıklamak yerine onlara Tae'nin nerede olduğunu sordum. Bighit'te çalıştığımı belli eden kartı gösterip makyöz olduğumu belirttikten sonra bana tuvalette olduğunu söylediler. Hızla içeri girip erkekler tuvaletini buldum, tuvalete girdiğimde etrafta kimse yok gibi gözüküyordu. Tek tek kapıları tıklattım ancak ses veren yoktu. Ne diyecekti ki? 'Dolu' falan mı?
Tuvaletten çıkmaya karar verdim, ileriye doğru bir adım atacakken önünde durduğum tuvalet kapısı hızla açıldı ve bir el kolumu kavradı. Bunu hiç beklemediğimden çığlık attım. Beni hızla içeri çekti ve kapıyı kilitledi. Bir yandan da bir eliyle ağzımı kapatıyordu. Ardından o kişinin gözlerine baktım. Tam anlamıyla şok içindeydim, neden bu kadar hayvansı davranmıştı ki? Elini ağzımdan çektim ve ona korkuyla baktım. İçerisi biraz kokuyordu. Yüzümü ekşitmeden edememiştim. Açıklama yapmaya hazırlanıyormuş gibi görünüyordu.'Ne cüretle ben sıçarken tuvalete girersin, küçük kız?'