#1 Pazartesi Aşkına

746 31 4
                                    

Öncelikle daha çok yeni olduğumu belirtmek isterim. Hatalarım olursa affola. Aslında uzun zamandır aklımda olan bir konuydu ama bir türlü yazıya dökme fırsatı bulamamıştım. Tabi en büyük dileğimiz kitap olması. Bazı konularda fikir edindiğim Aylin arkadaşımıda burdan teşekkür ediyorum. Bir de Gözde'yi unutmamak lazım. Her bölümü okutup saatlerce kafasını şişirmeme katlandığı için teşekkür ederim. Eleştirilerinizi ve düşüncelerinizi dürüstçe yoruma yazmanız çok önemli benim için. Diyeceklerim bu kadar. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar :)

#1 PAZARTESİ AŞKINA

Evet, bir pazartesi sabahı daha kıçımı devirip yatmakla meşguldüm. Odamı ne kadar bok götürsede umrumun umrunda değildi. ' Hayat kısa bu yüzden tadını çıkartmak lazım.' felsefesini yatarak uyguladığım doğrudur. Artık ruhuma işleşmiş asosyallik,parasızlık,işsizlik. Yapacak bir şey yok. Normal insanlar pazartesi günü işbaşı yaparken ben her zamanki gibi hunharca uyukluyordum. Kısaca kendimi anlatayım ben en iyisi. Ben Başak Tekin. 3 Aralık 1988 tarihinde İstanbul'da doğdum. Zengin bir babanın kızı gururlu annemin gözbebeğiyim. Ergenlik döneminin baharında ebeveynleri şiddetli geçimsizlikten boşanmış az kafadan çatlak bir insanım. Anasınıfı öğretmenliğini 1. sınıftayken bırakıp işletme okumuş biri olarak hala bir baltaya sap olamadım. Bugünde bu durumun yüzüme (yine ve yine ) vurulduğu günlerden biri. Yani pazartesi.

Annemin kızartma kokusu bütün evi sararken 'solundan kalkmış' yüz ifadesiyle yataktan kalktım. Aynadaki görüntüm her zamanki gibi içler acısı. Hayır yani bir insan bu kadar mı suratsız olur ? Kahrolsun işsizlik. Annemin detone sesi mutfakta bir kez daha yankılandı. " Geliyorum" diye seslendim. Penguen yürüyüşüyle mutfağa ilerleyip kapının pervazına yaslandım. "Bugün ki planın nedir güzellik ?" dedi annem beni süzerek.

" Madam,güzellik bugün yine iş arayacak ve damadınla buluşacak."

" Kaan beyle hala tanıştıramadın anneciğini."

" Daha dün bir bugün iki. Sonra tanıştırırım sultanım." dedim yanağından öperek. Dolaptan meyve suyunu alıp yerime geçtim. Hemen Kaan Bey'den bahsedeyim. İki hafta önce Hülya'nın zoruyla tanışmıştık. Bir gece yenilen yemeğin ardından durum buydu. Şu zamana kadar ki en uzun ilişkim olmuş olabilir şahsen aşka çok inanan bir insan değilimdir. Ama iyidir,hoştur yani en azından beni mutlu etmesini bilir. Az müşterili avutkatlardandır ve her avukatta bulunan yüksek egoya sahiptir. Aslında aramızdaki olmayan elektiriği pek bir ilişki olarak algılayamasamda arkadaş kurbanı olmak buna denir heralde. Olsun bunada şükür.

Dışarıdaki güneş küfreder gibi gözüme gözüme vururken tabaktaki son patateside ağzıma atıp masadan kalktım.

Pembeyi hep sevmişimdir. Hatta en çok pembeyi sevmişimdir. Askıdan pembe gömleğimi ve yüksek bel pantolunumu aldım. Heralde bugün biraz daha özenerek giyinmem gerekirdi ki sevgilisi olan kızlar tam olarak bunu yapıyorlar.Yatağımda ısrarla çalan telefonuma uzandım.

" Sabah sabah ne diyeceğin var çok merak ettim."

" Bugün birileri bana alışveriş için eşlik eder mi acaba ? "

" Kızım kusura bakma. O birileri bugün iş arayacak. Sen git parası olan bir eşlikçi bul."

" Amma yaptın Başak. Gören de açlıktan öleceksin sanar. Koskoca Adnan Tekin'in kızının düştüğü hallere bak. "

" Çok konuşma Hülya. Anneme laf geçiyor da sanki. Babamın gönderdiği kredi kartlarını kesti. Oysa ki daha zarftan yeni çıkıp oksijenle temas etmişlerdi."

" Deme be. O kartların dibini görmek vardı şimdi. Çeşit çeşit kıyafetler,ayakkabılar..."

" Aaa yeter ama. Daha saçımı yapmadım. Gidip başka birilerini meşgul etsene sen."

" Senden başka kimim var benim kızım ? Ettiği lafa bak. Bari akşama doğru görüşelim. Çok özledim."

" Hülya daha 2 gün önce beraberdik. Hani senin içip içip barda Yunus diye bağırdığın gün. Hem olmaz Kaan'la görüşeceğim."

" Aman sana bir şey diyende kabahat. Hatırlatma o günü. Neyse bende tek başıma akarım mağazalara." dedi ve suratıma telefonu kapattı. On senellik arkadaşımdır ama hala arsızca trip atmakta üstüne yoktur.

Telefonu şarja takıp üzerimi giyindim. Saçımı düzleştirmeye erindiğimden at kuyruğu yaptım. Toz pembe rujumu da sürdükten sonra geriye " Ay yine çok güzelim. " demek kalmıştı. 'Ama güzellik fayda etmiyor' düşüncesiyle irkildim ve odadan çıktım. Anahtarlarımı alıp " Ben çıkıyorum." diye seslendim. Siyah dolgu topuklum ve toz pembe vanslarım arasında gidip gelen fikirlerim vansda karar kıldı. Annem "Çok geç kalma." diye uyardı. Yaş yirmi yedi ama hala geç kalamıyorum ne yazık ki. Ayakkabılarımı giyinip kapıyı örttüm. Apartmandan çıkmamla gözlerimi kısmam bir oldu. Güneş tam tepemde bana sırıtıyordu. Yeni bir İstanbul sıcağına daha merhaba. Çantamdan güneş gözlüğümü alıp adresteki kafeye doğru yürümeye başladım.

İçerisi müşteri kaynıyordu. Kalabalığın sesi ne kadar insanın kulağını yorsada mekanın güzelliği her şeye değerdi. Biraz nostaji bir havası vardı. Ama insanlar için aynı şey söylenemez. Marka çantaları ve saatleri olan zengin kesim ( bende onlarla şuan oturabilirdim.Ah Anne! ) elitciklerimiz koyu muhabbet içindeydiler. Kasaya doğru ilerledim ve başında müşteri olan adama yanaştım. " Tahsin Bey burada mı acaba ? " dedim fakat pek ilgilenmedi. Müşterilerle işi bitince bana döndü ve alıcı gözüyle bakar gibi beni güzelce süzdü. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle " Ne için sormuştunuz ? " dedi. " Ben iş için gelmiştim. Kapıda asılı olan garsonluk işi için." dedim kapıyı göstererek. Adamın biraz suratı asıldı. " Kusura bakmayın ilanı kaldırmayı unutmuşuz. Yeni bir eleman aldık biz. Keşke daha erken gelseydiniz." dedi ve önündeki bilgisayara döndü.

Hay ben böyle işin... Ne kadersiz bir insanımdır ben ya. Ee doğru kaç milyon insan var hemen biri başvurmuştur. Öğle sıcağında öylece kalakalmıştım. Hülya'yı aramayı düşündüm ilk ama iki saat bırakmazdı şimdi beni. En iyisi Kaan'ın yanına gitmekti. Allahtan bürosu yakındı. Gözlüğümü takıp salına salına yürümeye başladım. Bu moral bozukluğunun üstüne sıcak hava hiç ama hiç çekilmiyordu. Keşke şort giyseydim. İyi ki bi ciddi görünüyüm dedim oda boşa gitti. Burdan bakınca Kaan'ın üçüncü kattaki avukatlık tabalesına görebiliyordum. Bir insan neden bu kadar büyük tabela yaptırır ki ? İnsanların gözüne sokar gibi. Aman banane her zaman ki Kaan işte. Bürodan içeri girdim ve üçüncü kata 70 yaşındaki nineler gibi nefes nefese çıktım. Zile basmadan kapıdan içeri girdim. Klimaya kurban. Büronun içine girer girmez insanın yüzüne bir serinlik çarpıyordu. Asistanıda yoktu masasında. İçeri girip girmemekte tereddüt ettim biraz. Bu kızın da böyle zamanlarda kaybolacağı tutar hep. Biraz kapıyı dinledim ama içerden de ses gelmiyordu. Kapıya vurup içeri girdim. Tahmin ettiğim gibi oda da kimse yoktu. Mutfağa doğru ilerlerken sesler işittim. " Eskisi kadar sık görüşemiyoruz. Bu gece bana gelsene."

" Başak'la yemeğe gideceğim uzun sürmezse uğrarım."

" Ayrılsana şu kızdan Kaan. Ne gereksiz bir ilişkidir bu. Ben sana yetmiyor muyum ?"

" Tatlım biliyorsun sırf Hülya ısrar etti diye. Anlaşıldı sen beni çok özlemşsin. Gece bütün özlemini giderirsin." dedi Kaan. Yavaşça bir adım daha attım ve mutfağın önünde durdum. Durumun şaşkınlığıyla elime kolumu nereye koyacağımı şaşırdım. Mutfak tezgahına yaslanmış gayet hallerinden memnun öpüşmekle meşguldü ikiside. Yani Kaan ve asistanı. Öksürdüm ve ağzımda çıkan tek kelim " Kolay gelsin." oldu.

PATRON KASILDI!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin