780 64 136
                                    

Selam🙋

Yine bir kurgu yine ben. 👉👈

Beğenirsiniz umarım ve lütfen okuyorsanız oy vermeyi unutmayın...

»»————- ★ ————-««

❝Birbirlerinde bir iz bırakan insanlar birbirlerini asla unutmazlar. Unutmuş gibi yaparlar sadece. Ama içindeki kopan kıyametten kimseye bahsedemezler...❞

Demiş bir şair kitabında. Her bir cümlenin ufak da olsa doğruluk payı vardır fakat yunho bu cümleyi okuduğunda gözlerini devirmeden edememişti.

"Olsa nolur sanki. Hani adam ortalarda yok! Kim bilir kimlerle."

Sinirle kitabı kapatıp oturduğu yerden kalktı. Durduk yere sinirleri bozulmuştu. Ne güzel gelmiş kütüphaneye, oturmuş bir yere, masum masum kitabını okuyordu ama kitaplarda bile huzur yoktu.

Song mingi. Deliler gibi aşık olduğu fakat 2 yıl önce, ufak saçma sapan mesajla ortadan kaybolan eski sevgilisi. Onu unuttuğunu zannetse de işte böyle ufak tefek cümlelerle yine aklına geliyor ve sinirlenmeden edemiyordu.

"Hey! Yunho!?"

Yunho duyduğu ses ile düşüncelerinden ayrılarak ona seslenen arkadaşına baktı.

"Bir saattir sesleniyorum be!"

"Kusura bakma wooyoung. Duymamışım."

Wooyoung yunho'nun durgun halini fark ettiğinde kolunu omzuna atmaya çalışmış ama boy farklarından becerememişti.

"Bıktım he senin şu boyundan! Bir havaya sokturmuyo insanı!"

Yunho wooyoung'un günlük isyanına ufak bir tebessüm ile karşılık vermiş ve birlikte bahçeye çıkmışlardı. Üniversite son sınıf öğrencisiydi jeong yunho. Jung wooyoung ise okuduğu bölümünden en iyi arkadaşıydı. Dert ortağı, sırdaşıydı onun için.

"Yunho ya! Sana mütiş bir olay anlatmaya geldim ama senin yüzün yine sirke satıyo kardeşim. Yine mi o mahluk?"

Yunho geçinerek de olsa başını olumlu anlamda sallamıştı. Mingi ile yaşananların canlı şahidiydi wooyoung. İçindeki mingiye duyduğu saf öfkesinden konuşurken bile adını anmaz 'mahluk' diyerek bahsederdi.

"Yunho ya. Yalvarırım sal artık şu adamı. 2 yıldır kendini harap ettiğin yetmedi mi? Gençsin yakışıklısın. Eminim çevremizde çoğu kişi sana düşmekten alamıyordur kendini."

Yunho istemsizce wooyoung'un son dediklerine gülerken woo da birkaç saniye ne dediğini düşünmüş ve o da kahkahayı koyvermişti.

"Yani bak görüyorsun diksiyonum bile kayıyo. Adam akıllı cümle kuramıyorum."

İkili bir süre daha gülüştükten sonra içeri girerek derslerinin olduğu amfiye yol almışlardı. Eh tabiki o yol sessiz sakin geçmiyordu.

"Yunho sana yemin ederim bunun gibisini görmedim. Hele bir gamzesi var. Seul çukuru mübarek. Kurşun atar kurşun yerim bu afet için. Ama bir kere gördüm. Son görüşüm gibi hissediyorum."

Wooyoung cümlesinin sonunda dudaklarını büktüğünde yunho elini wooyoung'un sırtına koyarak arkadaşının sırtını okşadı.

"Üzülme be woo. Eminim görürsün bir daha."

Wooyoung içinden 'inşallah! İnşallah!' diyerek dualar ederken yunho az önceki hüznünün yok olduğunu fark etmişti. Wooyoung 2 yıldır ona gelen en iyi şeydi.

...

"Ya yeosang daha hızlı olsana!"

Yeosang nefes nefese jongho'nun peşine koşmayı bıraktığında derin derin nefesler almaya çalışırken jongho da durmuş fakat olduğu yerde hareket etmeye devam ediyordu.

"Jongho tanrı aşkına benim ne suçum var ya! Beni neden sürüklüyorsun peşine!"

Jongho bir anda durup yeosang'a yaklaştığında dudaklarını büzerek yeosang'a bakmaya başlamıştı.

"Ama yeosang-ah benim bu yüz bin adımı bu gün tamamlamam gerek ama seninle de randevuye de çıkmam gerek. İkisini aynı ayna yapmak kötü bişey mi?"

Yeosang'ın gözleri jongho'nun dudaklarında takılı kalırken söylediklerini duymamıştı. Sadece başını olumlu anlamda sallamakla yetinmişti. Jongho tebessüm ederek yeosang dan uzaklaştığında yeosang gerçekliğe dönmüş kendini bulundukları nehir kenarından atmamak için kendini zor tutmuştu. Sırf bu gün birlikte vakit geçirmek için okulu asmışlardı ama jongho yüz bin adım ödevi ile gelince yeosang el mahkum kabul etmek zorunda kalmıştı ki 1 saattir kesintisiz koşuyorlardı.

Yeosang sonunda kendine geldiğinde jongho'nun peşine takılmış ve ardından bağırmıştı.

"Kaç adımımız kaldı jongho!!"

"Son on bin."

Yeosang ağlamaklı bir yüz ifadesi ile jongho'nun peşinden koşmaya devam etti.

³º  dakika sonra...

"Doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz ve yüz bin!"

Yeosang duyduğunu rakam bile sevincinden kendini olduğu yere bıraktığında jongho endişeyle koşarak yanına geldi.

"Yeosang? İyi misin bitanem?"

Yeosang başını olumlu anlamda sallarken jongho onu kollarından tutarak ayağa kaldırmış ve hemen yanlarındaki dükkana sokmuştu.

Boş bir masaya oturduklarında tatlıyı iki bardak su ile bir dilim tatlı siparişi vermişti.

"Yeosang? Ciddi soruyorum, iyi misin?"

"İyiyim jongho. Bir anda yüz bini duyunca bacaklarımın bağı çözüldü."

Jongho duyduklarıyla ufak bir tebessüm ederken yeosang'ın masanın üzerindeki elini sıkıca tutmuş ve gözlerine bakmıştı.

"İyiki varsın yeosang. Seni seviyorum."

"Bende jongho ama nolur bir daha kendin yap yürüş adı altındaki koşunu anlaştık?"

Jongho duyduklarıyla kahkaha atarken sipariş ettiği sular ve tatlı gelmişti. Yeosang şekerinin düştüğünü hissettiğinden tatlıyı gömerken jongho etrafına bakındığında gördüğü sima ile kanının çekildiğini hissetti. Gözlerini birkaç kere kapatıp açmış fakat değişen birşey olmamıştı. O buradaydı ve yıllar sonra geri gelmişti.

Heleki yunho onu yeni yeni unutmaya çabalarken...

...

Ehem öncelikle bu kitabı LittlePrince0604 meleğime ithafen yazıyorum. Ve en mühimi onun bu gün doğum günü. 🎉🎉

İyiki doğmuşsun kelebeğim. Nice mutlu yıllarımıza. 😚😍🙈

Sizde beğenerek okursunuz umarım.

Seviliyorsunuz. 💕

21.04.21


✔Whisper... ↬YunGi↫Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin