"Yunho bugün bişeyler mi yapsak acaba? Oyun salonuna mı gitsek hm?"
Wooyoung sıkıntıyla yunho'ya teklifler yaparken yunho da ruh gibi oturuyordu. İçine kötü bir his düşmüştü ama nedenini bilmiyordu.
"Bugün hiç oyun havam yok wooyoung. Başka zaman."
Wooyoung başını suratsız bir şekilde olumlu anlamda salladığında yunho mahcup bir gülümseme sunmuştu.
İki genç sonunda dersleri bittiğinde okuldan çıkarak ev yoluna koyulduklarında bir süre sessiz sessiz yürdüler. Evleri için ayrıma geldiklerinde vedalaşmış ve evlerine dağılmışlardı.
Yunho halen ruh gibi giderken wooyoung'un bir süre sonra telefonu çalmıştı. Arayana baktığında jongho olduğunu fark etmişti.
"Efendim jongho."
"Selam wooyoung hyung. Şey yunho hyung yanında mı?"
"Hayır değil. Bir sorun mu var?"
"Hyung... O burada."
"Kim jongho? Kim burada?"
"Song mingi."
Wooyoung duyduğu isim ile olduğu yerde kalırken kanının çekildiğini hissetti. Ne demekti burada? Hangi yüzle geri dönmüştü?
"Nerede gördün jongho!"
Wooyoung sinirlenmeye başladığında jongho olay çıkartmadan etkisini azaltmak için ufak bir yalan söylemişti.
"Hyung sahil kenarındaki kafedeyiz ama gitti o az önce."
Wooyoung sinirle derin bir nefes verirken sinirini jonghodan çıkardı.
"İlk gördün anda neden aramadın ki!? Geldiği deleğe geri sokardım ben onu!"
Birkaç dakika sessizlik olduğunda wooyoung'un siniri biraz daha azalmıştı.
"Kusura bakma jongho. Sinirlendim biran. Biliyorsun yunho'nun ne zorluklar yaşadığını. Daha fazla üzülsün istemiyorum."
"Biliyorum hyung sorun değil. İlk gördüğümde benim de sinirlerim bozuldu."
"Neyse şimdi kapatalım sonra konuşuruz."
"Tamam hyung görüşürüz."
Wooyoung telefonu kapatıp cebine koyduğunda varmış olduğu evine girerek günün yorgunluğuyla kendini hemen yatağına atmıştı.
"Yeter artık. Bıktım ya!!"
...
Jongho da telefonunu masanın üzerine bırakarak gözünün önündeki bedeni incelemeye başlamıştı.
2 yıldır görmediği beden baya değişmişti. Saçları turuncu olmuştu mesela. Takım veya klasik kıyafetlerden nefret eden mingi şuan o haldeydi. Baya değişmiş diye düşündü jongho kendi kendine.
"Baya değişmişsin song mingi."
"Hey jongho?"
Jongho bakışlarını karşısındaki sevgilisine çevirdiğinde yüzüne yalandan gülüş koymuştu.
"Efendim bitanem."
"Kim o adam? Bir saattir o adamı dikizliyorsun!?"
Jongho duyduğu şeyle gözlerini sonuna kadar açarken elini ağzına götürmüştü.
"Dikizlemek mi? Aşk olsun yeosang. Ben bu hayatta seni dikizlediğim kadar kimseyi dikizlemedim. Dikizletmemde!"
"Sana o adam kim diye sordum jongho?"
Jongho net bir ses ve ifade ile gelen soru karşısında yutkunarak yeosang'ın gözlerine bakmıştı. Bu sorunun cevabını nasıl vermeliydi?
"Şöyleki meleğim. Bu adam iki yıl önce hyungumu yüz üstü bırakıp defolan adam. İki yıldır ilk defa görünce hem şaşırdım hem sinirlendim. O yüzden baka kalmış olabilirim. Özür dilerim."
Yeosang bu açıklama ile sıcacık gülümsemesiyle jongho'nun elini tuttuğunda jongho da gülümsemişti.
"Asıl ben özür dilerim jongho. Telefonda konuşurken de dedin halbuki. Ben niye anlamadıysam hehe."
Jongho yeosang'ın bu tatlılığıyla iyice gülümserken yeosang'ın eline bir öpücük bırakarak yeosang'ı izlemeye başlamıştı.
"Yaa neden öyle bakıyorsun?"
"Nasıl bakıyorum ki?"
Jongho'nun sorusuna yeosang gülümsediğinde jongho da tebessüm etmişti. Çocuk gibilerdi ama ilişkileri oldukça olgundu onlara göre. Herşeyden önce birbirlerine güveniyorlardı ki bu herşeylere bedeldi.
...
"Çok sıkıldım. Çok bunaldım. Nerde kaldı ki bu jongho?"
Yunho uzandığı yatağından kalkarak oturur pozisyona gelirken telefonunu eline alarak kardeşini aramıştı.
Choi jongho. Yunho'nun üvey kardeşiydi ama aralarındaki bağ öz kardeşlermiş gibi güçlüydü.
"Hey choi jongho!? Neredesin sen ya!?"
"Yeosangla birlikteyim hyung. Bir sorun mu var?"
"Evet var. Sıkıntıdan patlamak üzereyim. Eve gelin birlikte bişey yapalım."
"Hyung bugün yeosang çok yordum, birazdan onu evine bırakıp geleceğim tamam mı?"
Yunho başını olumlu anlamda salladığında görmeyeceğini biraz geç fark etmişti.
"Ay tamam tamam. Çabuk gel."
Telefonlar kapandığında yunho sıkıntıdan kendi odasını keşfe başladı. İlk önce çalışma masasını inceledi. Üzerinde testleri, ders kitapları, okuma kitapları ve birsürü kalemleri vardı. Okuma kitaplarının hepsini eline alarak yatağına oturduğunda tek tek hepsini incelemeye başladı. Bir kitap, iki kitap derken sonuncu kitabı gördüğünde bir anda kalakalmıştı. Elleri anında soğuyarak, titrerken aklına anıları doluşmaya başlamıştı.
Bu kitabı mingi hediye etmişti ona. Hatta verirken şöyle demişti. "İçindeki karakterler anı biz yunho. Bunu kesinlikle okumalısın."
Yunho'da anın verdiği heyecanla kitabı açıp incelendiğinde boş sayfaları fark etmişti. "Ee? Bu kitap boş mingi. Hani yazı yok bunda."
Mingi tatlı bir gülüşle yunho'nun elinden kitabı alıp başka bir sayfayı açarak tekrar vermişti eline. "Şimdi bir daha bak."
Yunho hemen baktığında ilk gördüğü kendi resimleri olurken resim hemen altındaki yazıyı okumaya başladı. "Seninle öyle hikayeler, romanlar, destanlar yazacağız okuyan, gören, dinleyen herkes bize hayran olacak sevgilim. Biz seninle en güzel yazıyız. Sonsuza dek de öyle olacağız."
Yunho gözlerinden akan yaşları durduramazken karşısında bulunan resim ile yazıyla o günlere geri dönmüştü. Ne kadar mutlulardı oysaki o zamanlar. Sadece birbirlerinin mutlulukları için uğraşıyorlardı. Sadece birbirlerini düşünüyorlardı. Sadece birbirleri vardı onlar için.
Sadece yunho ve mingi...
...
Umarım beğenirsiniz...
Panomdaki son duyuruma bakarsanız sevinirim.
Seviliyorsunuz 💕
24.04.21
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔Whisper... ↬YunGi↫
Fanfiction"Senin bizi hatırlaman için illa kulağına mı fısıldamam gerek. Hatırla artık bizi. Hatırla..." ❃YunGi❃ ⇛21.04.21⇚