"Lise dönemi her genç için umutla doludur. Partiler, arkadaşlıklar, aşk...
Aşk?..
Aşk her zaman iyi bir şey midir? Bir başkasının yaşamını elinden almaya değer mi?..
O benim olduğu sürece hiçbir şeyin önemi yok..."
"Hah?! Bu ne saçmalık böyle? Bu oyunu oynamamalıyız, açıklaması bile tüyler ürpertici!"
Xiaojun sanki üşümüş gibi kollarını ovuştururken diğer ikisi kıkırdadılar. Hendery oyunun pembe kutusuna bir kez daha göz gezdirdi, aslında bayağı ilgisini cezbetmişti.
"Bilemiyorum, konsepti ilginçmiş. Sen ne dersin Yangie?"
Yangyang sevgilisine kaçamak bir bakış attı, Xiaojun'un onaylamaz yüz ifadesi ile başını hafifçe sağa sola salladı.
"Tanrı aşkına Hendery! Dünya üzerinde tonlarca oyun var, meselaa..."
Xiaojun 2. el oyunların bulunduğu raftan rastgele birini çekip çocuklara gösterdi.
"...bu gayet güzel! Bloklarla bir şeyler falan yapıyorsun, işte çok barışçıl!"
Hendery'nin gözleri bıkkınlıkla oyun ile Xiaojun arasında mekik dokumuştu. Sonunda pes edip ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı.
"Tamam, tamam bunu alıyorum. Ben ödemeyi yaparken siz de beni dışarıda bekleyin. Kim ödeyecek kavgası yapmamıza gerek yok."
Hendery onlara dışarıyı gösterdi. Bunun üzerine Yangyang dilini çıkarıp sevgilisini elinden tutup dükkandan çıktı. Hendery tek eliyle gözlerini ovuşturup bir süre oyunları inceledi. Xiaojun ve Yangyang çıkmaya başladıklarından beri psikolojisi hiç iyiye gitmiyordu, bu yüzden kafa dağıtmaya ihtiyacı vardı. Uzun süredir oynadığı oyunlar da artık onun öfkesini dindirmeye yetmediğinden yeni heyecanlar arayışına girmişti.
Küçüklüklerinden beri üçü çok yakın arkadaşlardı. Ortaokula başladıkları dönemlerde garip bir şekilde daima Xiaojun'un yanında olmak istediğini fark etmişti. Ama o dönemlerde bu hislerini çok zor bir yoyo hareketini başaran kişiye duyduğu hayranlıkla karıştırması doğaldı. Bu yüzden sessiz kalmıştı, yıllarca... Ta ki lisenin ikinci yılı ikisi el ele gelip sevgili olduklarını açıklayana kadar. O gece oyundaki görevi geçme bahanesiyle tüm gün odasına çekilip ağlamıştı. Sonrasında da ne zaman kafa dağıtıp ağlaması gerekse oyunların limanına kaçıyordu.
"Acınası hâldeyim, ha?"
Gözlerini kapatıp verdiği derin nefesle düşüncelerini kendinden uzaklaştırdı. Ardından onları bekletmemek adına hızlı adımlarla kasaya yürüdü. Kasiyere oyunu uzatıp cüzdanını çıkardı.
"Sadece bu ikisi mi efendim?"
Kasiyer söylediği an ilk oyunu da peşinde sürüklediğini fark etmişti. Kaderin işidir diyip kıkırdadı, ardından kafasıyla kasiyeri onaylayıp ücreti ödedi. İlk oyunu çantasına atıp diğeri elinde 2. el oyun dükkanından çıktı. Xiaojun bunu bilmese sorun olmazdı herhalde?
"Aaahh, Sonunda gelebilmişsin! Biz de Yangyang ile senin şu karton karaktere aşık olup kaçırma planları mı yaptığını düşünüyorduk. Hadi bir şeyler yiyelim de eve gidip yeni şu yeni çıkan aksiyon filmini izleyelim!"
Sahte mi gerçek mi olduğunu bilmediği bir şekilde sevinç yumruğunu havaya kaldırdı. Xiaojun'un gözlerinin içi neşeyle parıldıyordu. Parıltıların ardında ise Yangyang'ın yansıması bulunuyordu. Hendery belki de milyonlarca kez ettiği yemini farklı kelimeler ile tekrarladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yandere Simulator|XiaoDery ✔️
Mystery / Thriller"Lise dönemi her genç için umutla doludur. Partiler, arkadaşlıklar, aşk... Aşk?.. Aşk her zaman iyi bir şey midir? Bir başkasının yaşamını elinden almaya değer mi?.. O benim olduğu sürece hiçbir şeyin önemi yok..."