"Umm... Sen kimsin?"
Hendery'nin sorduğu soru ile çocuğun yüzü düşmüştü. Ayakta dikilirken ojeli parmaklarındaki yüzüklerle oynayıp yere doğru bakıyordu. Hendery'nin onu hatırlamasını beklemiyordu ancak bu gerçeğin yüzüne çarpması incitmişti.
"Ten. Aynı lisedeydik."
Ten, kızaran yanaklarına aldırmaksızın konuştuğunda şaşırmışlardı. O diyene kadar fark etmemişlerdi. Lisede onunla aynı sınıftaydılar. Okuldakiler ruhani kitaplar okuduğu için ona "ucube" diyorlardı. Bu yüzden kimseyle konuşmaz çatıda bir başına kitaplarını okurdu. Arada sırada Kun onunla konuşmaya giderdi ama bunun dışında diğerleri için silik biriydi.
"Şansa değişim programında aynı okula denk geldik. Ben de eskiyi yâd ederiz diye çağırdım. Oh, neredeyse unutuyordum! Ten ile sevgiliyiz."
Ten'in sinirli bakışları az önce konuşan Lucas'a dikilmişti. Sevgili oldukları doğruydu ama gördüğü eski simadan sonra artık böyle hissedemiyordu. Isırdığı dudakları arasından uygunsuz bir aşk itirafı kaçması ödünü koparıyordu. Onun yüzü ve sesi, tıpkı lisede olduğu gibi Ten'in kalbini tekletiyordu. Çoktan soyulmaya başlamış siyah ojelerini tırnağının ucuyla kazırken birinin konuşup da onu kurtarmasını dilemişti.
"Seni gördüğüme sevindim."
Yangyang'ın sözleri sonucu Ten'in gözleri, titrek bir tebessüme sahip yüzde dolanmıştı. Ten, iğrenircesine Yangyang'a bakarken zihnine dolan kabus gibi anılarla bacakları tüm kuvvetini yitirdi.
Hendery, yavaşça çöken bedeni kaldırmak için yanaştı. Ten yanaklarından yaşlar süzülürken meftun olduğu çocuğun tişörtüne tutundu. Hendery'nin kokusu ile sakinleştiğinde onun elinden tutup ayağa kalktı. Hendery, kendine gelmesi için ona lavaboya kadar eşlik ederken Ten'in hâlâ her yanı karıncalanıyordu.
"Lavabo burada. Sen elini yüzünü yıka, ben kapının önünde bekleyeceğim."
Hendery'nin ona bir yabancı gibi davranması kalbini burkuyordu. O, dört yıl boyunca Hendery'yi gözlemlemiş ve onun dikkatini çekmeye çabalamıştı. Mesela tostunun yanında portakal suyu alır ve içerken yüzünü tatlı bir şekilde ekşitir, sınavlara hep aynı kalemle girerdi. Ten'in ona yakıştıramadığı kişilere bile iyi davranır, onlarla arkadaş olurdu. Ten'in gözünde bir azizden farksızdı.
Kan yanaklarına hücum ederken gözleri Hendery'ninkilerle buluşmayı reddediyordu. Sanki ona bakarsa bir yanılsama misali kaybolup gidecekti. Ama şimdi yapmayacaksa ne zaman yapacaktı ki?
Ten, kendinden kısa olan bedenin ellerini tuttu. Kendininkilere oranla küçük olan ellerin sıcaklığı, yıllardır üşüyen kalbini ısıtmaya yetmişti. Biraz daha cesaretle bakışlarını gözlerine çıkarmayı başardı. Çikolata kahvesi gözler bu sefer başkalarına değil, doğrudan ona dikilmişti. Hendery'nin şaşkınlığı gözlerine yansırken Ten, sol elini Hendery'nin yanağına çıkardı. Yumuşak yanağını okşarken Hendery'nin yüzünü ilk kez bu kadar yakından görmenin keyfini sürüyordu.
Hendery'nin az önce refleks olarak ıslattığı dudakları yutkunmasına neden oldu. Ufacık bir mesafe vardı arzuladıklarıyla arasında. Karşısındaki bedenin titrediğini hissedebiliyordu. Gözlerini kapatıp son cesaretiyle kısa olanın dudaklarına kapandı. Hendery'nin yanağındaki elinden destek alarak yumuşak dudaklardaki hükmünü arttırıyordu.
Hendery ise şaşkınlıktan ne yapacağını bilmiyordu. Ojeli parmaklar ellerini bırakıp kalçalarına yerleşirken iyice tedirgin olmuştu. Ten, onu kalçasından tutup kendine bastırdığında dudaklarından istemsiz bir inilti kaçmıştı. Açılan dudakları fırsat bilip Hendery'nin alt dudağını emmeye başlarken Hendery, Xiaojun'a ihanet ettiği düşüncesiyle boğuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yandere Simulator|XiaoDery ✔️
Gizem / Gerilim"Lise dönemi her genç için umutla doludur. Partiler, arkadaşlıklar, aşk... Aşk?.. Aşk her zaman iyi bir şey midir? Bir başkasının yaşamını elinden almaya değer mi?.. O benim olduğu sürece hiçbir şeyin önemi yok..."