Aman efendim hoşgeldiniz, iyi okumalar☀️
Bir şarkı sözü bırakıp buyrun bakalım :)
***
'Tenin almış beyazlığını aydan
Saçlarının rengi geceden
Bundan geceye sevdam'Kulağımda tekrar tekrar başa sardığım şarkı, yeniden nakarata geldiğinde; gözümden akmak üzere olan yaşı yok edip ellerimde sıkıca tuttuğum çerçeveyi yerine koydum.
Çerçevedeki annemin güler yüzü bana iç çektirirken şarkıyı kapattım. Kulaklığımı da çıkarıp komodine rastgele bir şekilde bıraktıktan sonra gözlerim yeniden fotoğrafa takıldı.
Akşam olmuştu artık ama odadaki karanlığa rağmen, ışıl ışıl olan gözleri fark edilmeyecek gibi değildi.
"Hadi gelin artık, yemek hazır!"
Hızlıca gözyaşlarımı silip oturduğum yataktan kalktım. Doğruca banyoya ilerleyip ellerimi ve yüzümü yıkadım.
Babamın beni ağlarken görmesini istemiyordum.
Hoş, her akşam oturup çerçevedeki fotoğrafa bakarak ağladığımdan haberi vardı, biliyorum.
Birkaç kere yüzümü yıkadıktan sonra kızarıklığın geçtiğine emin olduğumda banyodan çıktım. Ve tam o sırada karşı odadaki kapı da açıldı.
"Işıl, yine mi?"
Derin bir nefes vererek omuz silktim. Beni bileğimden tutup kendi odasına çekerken mutfaktaki babama hitaben seslendi.
"Baba biz geliriz birazdan, sen yemeğine başla!"
"Gökçe, ne oluyor? Gidelim hadi, sonra konuşuruz." dedim içimdeki yılgınlıkla.
Dediklerimi duymamış gibi beni yatağına oturtup yanıma yanaştı. Ellerimle oynamaya başladığımda iç çekişini duymak yeniden gözlerimi doldururken yutkundum.
Neden ağladığımı biliyordu...
Onun da birazdan ağlamaya başlayacağını çok iyi biliyordum.
Yavaşça ona döndüğümde odasındaki lambaderin loş ışığında ela gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. Uzanıp benim odamdaki gibi komodininin üzerinde duran çerçeveyi aldım.
Aynı fotoğraf vardı.
Annemin hamile olduğu için büyük duran karnı, iki eli arasındaydı. Babam ise hemen arkasından ona sarılıyordu.
Gülüyordu, çok güzel gülüyordu.
Gece siyahı uzun saçları beline kadar uzanırken, ela gözleri fotoğraftan bile belli oluyordu.
Yavaşça Gökçe'ye döndüm. Çaktırmadan gözlerindeki yaşları siliyordu.
Annemize çekmiştik. Ona fazlasıyla benziyorduk. İkimiz de kendisi gibi ela gözlere ve simsiyah saçlara sahiptik.
Annem ise Gökçe ve ben doğarken hayatını kaybetmişti. Bunun için yıllardır kendimizi suçlamaktan başka bir şey yapamıyorduk.
Babam buna elinden geldiği kadarıyla engel olmaya çalışsa da biz içten içe çok mahcuptuk. Annemiz bizim yüzümüzden şuan burada değildi.
Bu duyguyu kimse anlayamazdı.
Belki de biz olmasaydık hâlâ yaşıyor olurdu.
Elimizde kalan bu fotoğrafla da yılların hasretini dindirmeye çalışıyorduk. Babam, bizim için her ne kadar hem anne hem baba olsa da; asla annemize olan özlemimiz değişmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kasımpatı
Teen Fiction"Annemin en sevdiği çiçek, nasıl olur da ölüm fermanımız olurdu?" ****** Uyku moduna alınmış bilgisayarda bir klasör gözüne çarptı, tam ortaya konumlanmış, adını okuduğu an kalbinin teklediği bir klasör. Kasımpatı. Avuç içleri soğuk soğuk terlemey...