Esmerim Lâl - 2

5.5K 463 75
                                    

Yorgundu, halsizdi, fazlasıyla stresliydi. Ayaklarına iğneler batıyor gibi hissediyordu ama bugün, güne daha erken başlamıştı. Penceresinin önünde durmuş, Ankara semalarına doğan güneşin usul usul yükselişini izliyordu.

Bedensel ya da zihinsel yorgunluğunun sebebi iş hayatı, huysuz patronu değildi. Keşke öyle olsaydı. Öylesine dayanmanın daha kolay olacağını bilecek kadar zor bir yaşamı olmuştu.

Hayatındaki zorlukların yanında Alparslan'ın sivri dili, soğuk bakışları, kırıcı konuşmaları, insanları yok sayar tavrı, fındık fıstık gibi kalırdı.

Çocukluğundan beri yaşadıkları trajedileri, terkedilişleri, kaybedişleri vardı. İmkânsızlıklar içerisinde mutlu olmuş iki çocuktu Bergüzar ve Toprak.

Her şeye rağmen ayakta kalmış, yaşamaya devam etmişlerdi. Bergüzar, kahvesinden bir yudum daha alıp, bardağı masanın üstüne bıraktı ve dolabının karşısına geçti.

Salaş görüneme sahip beyaz gömlekle, gri renk pantolonu eline alıp yatağına doğru ilerledi. Her zamankinden daha zor bir gün olmamasını dileyerek giyindi. Bel boşluğuna kadar uzanan saçlarını taradı ve onları kendi hallerine bırakarak ayna karşısına geçti.

Gözaltları yorgunluktan çökmüş, hatta morarmıştı. O izleri makyajla giderip evden çıkmak için hareketlendi. Kapı girişindeki dolapların birinden ceket alıp üstüne geçirdikten sonra topuklu ayakkabılarını giydi ve çantasını da alarak çıktı. Her sabah yaptığı gibi kapının yanına küçük bir not bırakmayı da ihmal etmemişti. Notta şu yazıyordu;

'Her şey güzel olacak.'

Öyle olmasını umuyordu, diliyordu, dua ediyordu. Her şeyin güzel olmasını, kardeşini diliyordu. Aklındaki birçok düşünceyle toplu taşıma aracına binmiş, kendine zar zor yer bulup, bir köşeye oturmuştu. Bu sırada telefonuna gelen mesajla düşüncelerinden sıyrıldı.

'Yeni gün için başarılar dilerim.'

Zaten yorgundu, morali bozuktu ve bu mesaj bunlara hiç iyi gelmemişti. Yaptıklarını ve yapmak zorunda kalacaklarını düşündükçe gözleri doldu, aklı bambaşka düşüncelerle karıştı. Nefes almak isteyen ciğerleri yandı, boğazı kupkuru olup kavruldu. Bu esnada taşıt, ineceği durağa yanaşınca, Bergüzar kendini sabahın serinliğine atıp derin bir nefes aldı.

Aklındaki düşüncelerin ipinin ucunu kaçırmış, her biri bir yere dağılmıştı ancak ayakları onu yolunu ezber ettiği şirkete götürmüştü. Şirketteki ilk iki haftayı neredeyse geride bırakmıştı. Fakat hâlâ alışmaya çalışıyordu.

Çünkü ''Kahvem!'' diye bağıran adam, daha günaydın demeden, odasına bile girmeden, koridorun başından seslenerek gelip önünden rüzgâr misali geçmişti. Üstündeki buz mavisi takım elbiseyle, karakteri ne kadar benzeyebilirdi? Şaşırtıcı derecede benzeyebiliyormuş, bunu da öğreniyordu.

O, ''Soğuk nevale!'' diye mırıldanırken, patronu çoktan odasına girmiş, elindeki dosyaları masasına bırakmıştı.

Alparslan koltuğuna oturup arkasına yaslanırken gözü takvime takıldı. Bergüzar'la çalışmaya başlayalı on günü geçmişti. Kendine bile itiraf etmek istemediği noktaysa kızın bu kadar dayanacağını hiç düşünmemişti.

Bergüzar'ın koridorda hızla ilerlediğini belli eden topuklu ayakkabı sesine güldü. Evet, güldü! Uzun zamandır hiç böyle birini görmemişti.

Başını hafifçe sallayıp ceketini çıkarttı, yanındaki askıya astı. Yüzünde hâlâ belli belirsiz bir tebessüm saklıydı ancak onun odaya doğru geldiğini duyarak kendini anında toparlayıp yerine oturdu. Önüne konan kahve fincanını elleri arasına aldı, bir yudum içti.

ESMERİM - Yalın Serisi IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin