Seanchair, İskoçya, Eylül 1315
Çiseleyen yağmur, kızıl saçlarını ıslatırken alnına yapışan bir tutamı koluyla yüzünden uzaklaştırmak istedi genç kız. Diğer kolundaki bohça ve içindeki yiyecekler tepeyi aşarken zorlanmasına neden olmuştu. Soluklanmak için durduğu an başını kaldırarak gri gökyüzüne baktı ve toprak kokusunu içine çekerek gülümsedi. Rory onu bekliyor olmalıydı. Tüm gün çalıştığı düşünüldüğünde çok acıktığından emindi. Elbisesinin kirlenen eteğini hafifçe toplayarak bir su birikintisinin üstünden atladı ve görüş açısına giren kulübeyi görünce adımlarını hızlandırdı. Hep duymayı alışık olduğu çekicin demiri dövme sesi yerine bugün ortalık sessizdi. Ahşap kapı da aralıktı. Bunu fark edince kaşlarını çatarak usulca içeriye girdi ve ocaktaki ateş dışında karanlık sayılabilecek etrafa bakarak gözlerini bu loşluğa alıştırmaya çalıştı.
Birkaç adım atıp bohçasını tahta masanın üstüne bıraktı. Aynı anda da arkasında hissettiği adam tarafından kucaklanınca minik bir çığlık attı. "Tanrım!"
"O değil, benim aşkım."
Rory'nin alaycı cevabı ne kadar korkmuş olsa da Brenna'yı güldürdü ve yüzünü ondan tarafa çevirmeye çalıştı. Ama o, çoktan öpücüklerini boynuna bırakarak ellerini vücudunda gezdirmeye başlamıştı. "Çok vaktim olmadığını biliyorsun, Caitrina Teyze yokluğumu fark etmeden dönmeliyim," dedi. Ancak bunu söylerken sevgilisinin kollarından ayrılmak için hiç çaba göstermemişti. Rory de bunu fark ederek güldü ve bu defa eli elbisesinin altına doğru uzandı.
"Geç kaldın, acıktığımı tahmin etmen gerekirdi."
Sözlerin altında yatan imayı anlayarak adamın eline vurup geri çekilmeyi başardı Brenna. "Senin çalışman gerekmiyor muydu?"
"Asıl bu kadar çok çalışmanın bir ödülü olması gerekmiyor mu?"
Demir dövmekten nasırlaşmış elleri ve yine aynı sebeple güçlenmiş kollarıyla oldukça iri bir adamdı Rory. Siyah saçları omuzlarına dek uzanıyordu. Gözleri ise kömür rengindeydi. Bir aradayken genç kızın başı onun boyun hizasındaydı. Gülüşü ise tıpkı şimdi olduğu gibi her zaman Brenna'nın karnında tatlı bir kıpırtıya sebep oluyordu. Yine de yumuşamadı ve başını iki yana sallayarak ikisinin de çok iyi bildiği gerçeği dile getirdi. "Ödülün benimle bir aile kurabilmek için babamdan izin alabilmek olacak."
Her dile getirişinde olduğu gibi yine Rory'nin yüzü asıldı. Ellerini tamamen üzerinden çekerek "Bunun için yeterince param olmadığını biliyorsun," dedi.
"Sadece küçük bir ev ve karnımızı doyurmaya yetecek bir bahçe gerekli, hepsi bu kadar."
Brenna onu teselli etmek için yüzüne dokundu fakat Rory itiraz etti. " Brandon Kinloch'un, kızının hiçbir şeyi olmayan bir demirciyle evlenmesine gerçekten izin vereceğini mi düşünüyorsun? Senin için başka planları olduğuna eminim."
Aslında bu doğruydu. Brenna; yaşadığı toprakları yöneten adamın, Kinloch klan liderinin kızıydı. Ama aynı zamanda varlığı birçok insan tarafından bilinmeyen ya da yok sayılan bir piçti. Klanın ve babasının gözünde bir değeri yoktu. Kalenin surlarının dışında, köydeki teyzesi tarafından büyütülmüştü. Gerçek bu açıdan değerlendirildiğinde Rory ile evlenmesine izin verilmesi o kadar da zor değildi.
"Ben Briana değilim, eminim onun kaderi çoktan çizilmiştir ve hangi soylu savaşçıyla evlendirileceğine dair planlar yapılıyordur. Ama aynı durum benim için geçerli değil."
"Yine de," dedi Rory yorgun bir sesle ve konuşmaya devam etti. "Sana verebileceğim bir evim yok. Bunu alacak param da yok."
"Ama olacak. Sadece biraz daha zamana ihtiyacımız var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nehir Perisi
Historical Fictionİskoçya'nın en güçlü klanının genç savaşçısı Arthur MacDougal, artık ağabeyi ve klanının reisi Kara MacDougal'ın yanından ayrılıp kendi topraklarını yönetmeye hazırdır. Bunun için vakti geldiğinde kârlı bir anlaşmayla, klanına karşı sorumluluklarını...