Ondan istenen de kast edilen de oldukça açıktı. Kabul görmek için kendisini, hayatını ve hayallerini feda etmesi bekleniyordu. Ama her şeyini ondan aldıktan sonra onu sevmelerinin ne anlamı vardı? Tabii bunu babasıyla tartışabilmesi mümkün değildi. Anlaşılmayacağı bu kadar ortadayken bunu talep etmesi yersiz olurdu. O da susarak sadece kucağına koyduğu ellerine bakmayı seçti. Brandon içinse kızının sessizliği makul bir kabullenilmişlikti. Bu yüzden yeniden gülümseyerek "Beni hayal kırıklığına uğratmayacağını biliyordum," dedi. "Bu gece güzelce dinlen. Çünkü yarından itibaren hayatın tamamen değişecek. Seni görevin için en kısa sürede hazırlayacağız ki zamanı geldiğinde hazırlıklı ol."
Babası avluda bekleyen adamlarıyla beraber gidinceye dek tek laf etmedi Brenna ve yerinden kıpırdamadı. Fakat yalnız kaldığı an teyzesinin gelişini beklemeden üstünü giyerek yanına az miktarda giysi aldı. Ahırdaki atı çıkarıp hızla eyerleyerek evden ayrıldı.
Rory, ateşin karşısında mütevazi akşam yemeğiyle karnını doyururken gelen atlının sesiyle ayağa kalktı ve kim olduğuna bakmak için kapıya gitmesine gerek kalmadan Brenna içeriye girdi. Bir şey söylemeden kollarının arasına koşarak ona sımsıkı sarılıp öptü. Durumunda sıra dışı bir şeyler vardı. Rory de bunu fark ederek sordu.
"Neden bu vakitte buradasın? Bir şey mi oldu?"
"Teklifin hâlâ geçerli mi Rory? Eğer istersem, benimle birlikte buradan gitmeye hazır olduğunu söylemiştin. Gerçekten buna hazır mısın?"
Korkusuna karışmış bir heyecanla sormuştu Brenna ve çokça da mahcup hissediyordu. Reddedildiği takdirde yaşayacağı utancı düşünmemeye çalışarak sevdiği adamın gözlerine umutla baktı. İstediği şeyin kolay olmadığının farkındaydı ama Rory gereken cesareti göstermezse mutluluk için son şanslarını kaçıracaklarını da biliyordu.
*******
Rory duydukları karşısında sarsılmış bir halde Brenna'nın yüzüne baktı ve "Sen aklını mı kaçırdın?" diye sormadan edemedi.
"Uzun zamandır senin de istediğin bu değil miydi? Evlenebilmemizin, birlikte olmamızın başka bir yolu yok. Sen haklıydın Rory. Babam buna asla izin vermeyecek. O yüzden hemen yarın gitmeliyiz."
Konuşurken istemsizce sesi titremişti ve Brenna bundan hiç hoşlanmadı. Daha önce bu kadar çaresiz hissetmemişti. Daha kötüsü ise sevdiği adamın gözlerinde yakaladığı korkuydu. Gerçi bunun için onu suçlayamazdı. Çünkü kendisi de çok korkuyordu.
"Yarın mı? Neler olduğunu anlatacak mısın? Birden karşıma geçip fikrini değiştirdiğini söyleyemezsin Brenna. Bunun için önce hazırlanmamız gerek. Hiç birikimim olmadığını biliyorsun. Öylece gidemeyiz."
Heyecanla başını iki yana salladı ve Rory'nin sözünü keserek kemerindeki keseyi çözüp ona uzattı. "İşte, burada bize gereken var. Şimdiye kadar sahip olup biriktirdiklerim ve mücevherlerim. Bizi bir süre idare edecektir. Eğer limana ulaşırsak gemi bulabiliriz."
Rory kesedekilere şaşkınlıkla baktıktan sonra kaşlarını çatarak dikkatini toplamayı başarıp yeniden Brenna'ya baktı. "İrlanda... Ancak eğer oraya gidersek izimizi kaybettirebiliriz. Üç gün sonra bir ticaret gemisinin kalkacağını duymuştum. Eğer yeterince ödeme yapar ve kim olduğumuzu saklarsak... Ama niye Brenna? Neden bu kadar çabuk kaçmak istiyorsun?"
Bunu ondan uzun süre saklayamayacağını Brenna da biliyordu fakat yine de böyle gizli bir planı doğrudan anlatma düşüncesinden rahatsızlık duydu. Gerçi hazırlandığı ihanetin yanında aile ve klan sırlarını paylaşmak çok daha önemsiz bir suç olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nehir Perisi
Fiction Historiqueİskoçya'nın en güçlü klanının genç savaşçısı Arthur MacDougal, artık ağabeyi ve klanının reisi Kara MacDougal'ın yanından ayrılıp kendi topraklarını yönetmeye hazırdır. Bunun için vakti geldiğinde kârlı bir anlaşmayla, klanına karşı sorumluluklarını...