Jade bu soru üzerine hıçkırarak ağlamaya başladı. Saniyeler içinde yüzü gözyaşlarıyla sırılsıklam haldeydi.
-Bırak, canımı yakyıorsun Leo, lütfen bırak.
Leo kararlıydı, Jade'i daha da duvara doğru bastırdı:
-Bana neler olduğunu anlatana kadar seni bırakmayacağım.
Jade kafasını odaya doğru çevirdi, Tate'in uyanmasından korkuyordu. Titremeye başladı ve hıçkırıkları daha da sıklaştı. Başını öne eğdi, terden saçları sırılsıklam olmuştu. Leo'da kimsenin uyanmadığından emin olmak istercesine arkasına baktı. Jade'in hıçkırıkları yavaş yavaş kelimelere dönüştü:
-Yoktun, yoktun, hiçbir yerde yoktun. Tek başıma günlerce seni aradım. Tek başıma günlerce lanet şehre ulaşmaya çalıştım! Sen burada değilken, yanımda değilken, Tate buradaydı! Beni o lanet yürüyen ölülerden kurtardı! Ve sen hiçbir yerde yoktun! Öldüğünü zannettim, anlıyor musun?!
Jade bunları söylerken ağlamaya devam ediyordu. Sözlerini tamamlandığında tekrar ağlama krizine girdi. Sesini olabildiğince alçak tutmaya çalışıyordu fakat hıçkırıklarına da engel olamıyordu. Leo beyninden vurulmuşa döndü, ne söyleyeceğini bilemedi. Ellerini Jade'in üzerinden çekti, başını öne eğdi. Kafasını kaldırıp Jade'e bir şey söyleyecek gibi ağzını açtı, fakat kelime bulamadı. Arkasını döndü yavaşça, apartman dairesinin çıkışına doğru yöneldi:
-Ben de günlerce seni aradım Jade, ama ben yaşadığına dair umudumu hiç kaybetmedim. Ama, eğer kaybetseydim bile kendimi bu kadar hızlı başkalarının kollarında bulmazdım heralde.
Leo'nun bu sözlerinden sonra Jade daha yüksek sesle ağlamaya başladı. Leo kafasını çevirmedi, yürümeye devam etti. Hayatında hiç bu denli hayal kırıklığı yaşadığını hatırlamıyordu. Ne yapması gerektiğini ise hiç kestiremiyordu. Apartman dairesinden çıktı ve başını kaldırdığı an karşısında Beast'i buldu. Bir anlığına başından aşağı soğuk su dökülmüş gibi hissetti. Beast sanki onu bekliyormuş gibi gülümsedi. Bu gülümseyişinde konuştuğunuz her şeyi duydum anlamı vardı. Leo ağzını açtı, tam birkaç kelime kekeleyecekti ki, Beast konuştu:
-Siz küçük farelerin saçmasapan aşk hikayeleri umrumda değil, bu ekibe zarar vermediğniz sürece. Yoksa aranızdan önce hanginizi öldüreceğime karar vermem için yazı-tura atmam gerekecek.
Beast bunu umursamaz bir tavırla söylemişti. Daha sonra Leo orada yokmuşçasına omuz atarak daireye girdi. Leo, onun homurdanmalarını hala duyabiliyordu. Beast'in konuşmanın ne kadarını duyduğunu bilmiyordu. Umarım, hepsini değildir. diye düşündü. Eğer Tate'in bundan haberi olursa ortalık çok karışacak. Merdivenlere ne yapacağını bilemez halde oturdu. Boş gözlerle karşısındaki duvara bakıyordu. Demek sarışın piç Jade'in hayatını kurtarmış. O ben olmalıydım. Jade'in hayatını kurtaracak kişi ben olmalıydım. Neden bu şehirde bu kadar uzun süre bekledim ki? Neden?! Sol eliyle duvara sert br yumruk atmıştı. Kendi korkaklığına kızmıştı. Başını öne eğdi, gözlerinden birkaç damla yaş merdivenin basamağına aktı. Sanırım gerçekten bir lağım faresiyim. Ve bir lağım faresine yakışan da her zaman olduğu gibi yine kaçmak. Duvara bir yumruk daha attı, bu seferki daha sertti. Parmaklarından bileğine kadar uzanan acıyı hissetti. Bu sefer lağım faresi olmak yok. Jade'i tekrar kazanabilmek için elimden geleni yapacağım. Ama nasıl?
Leo bunları düşünürken arkasından birisi ona seslendi:
-Hey, Leo. Umarım bugün daha iyisindir. Çünkü yarım saat içinde yola çıkacağız. Bu arada eşyaların şu arka odada. Onlara el koydğumuzu düşünmeni istemem.
Wesley bu sözlerinin ardından yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Karısının aksine daha güleryüzlü ve iyimserdi. Leo cevap verdi:
-Nerdeyse hazırım, teşekkür ederim.
Leo kalktı, odadan eşyalarını aldı. Marketin çatısında unuttuğu formasını hatırlayınca yüzünü buruşturdu. Sırt çantasını geçirdi, bıçağını cebine yerleştirdi. Bu arada tüm ekip uyanmış, herkes hazırlıklarını yapıyordu. Dün Wesley'in anlattığı plana göre, şehrin bu bölgesinden banliyölere kadar uzanan bir metro hattı vardı ve tahminlerine göre oradaki zombi sayısı çok daha azdı. Hemen iki blok ötedeki metro durağına gidecekler, oradan metro hattına geçip banliyölere kadar yeraltında yolculuk edeceklerdi. Bu arada Wesley'in sesi duyuldu:
-Eğer herkes hazırsa harekete geçelim. Bir an önce yola çıkıp, gün batmadan banliyölere ulaşmalıyız.
Bu arada ekip Wesley'in çevresinde toplanmıştı, Leo da onların yanına gitti. Jade, Tate'in omzuna yaslanmıştı. Tate ise olanca dikkatini Wesley'in sözlerine vermişti. Wesley'in sözlerinin ardından ekip harekete geçmeyi başladı. Beast kartonla kapatılmış pencerelerden birini tekmeleyerek kırdı ve yangın merdivenine geçti. Hemen arkasından Jade ve diğer kadın geçti. Wesley, Leo'ya kafasıyla geçmesi için işaret yaptı. Leo da hemen yangın merdivenine ilerledi, arkasından Wesley geldi. Tate hala gelmemişti. Leo, Wesley'e sordu:
-Tate neden gelmiyor?
Wesley güldü:
-Şimdi olacak şeyi izle.
Leo Wesley'in dediklerini tam anlayamadan, yanından bir şey uçarcasına geçti ve durdukları binayla aralarında yaklaşık 4 metre mesafe olan diğer binanın yangın merdivenine atladı. Leo bu atlayanın kim olduğunu ancak Tate'in karşı binada ayakta durduğunu görünce anlayabildi. Tate hızlı hareketlerle çantasından 5 metre uzunluğunda bir ip çıkardı ve ekibin geri kalanının olduğu yere fırlattı. Beast ipi aldı ve yangın merdivenine sabitleyip, ipe bir kanca yerleştirdi. Leo karşı binaya bu şekilde geçeceklerini o an fark etti. Wesley kahkahalar eşliğinde Leo'ya döndü:
-Tate'i işte bu yüzden çok seviyorum.
Leo probleminin çok daha büyük olduğunu o an anladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyamet Sonrası Aşk
Horor" İşte sevdiğim kız, sevdiğim kadın. Yeniden görebilmek için haftalar boyunca yaşayan ölülerin arasında savaştığım kadın. Soğuk ve bomboş şehirde sırf onun için kalbimi sıcak tuttuğum kadın. Ve şimdi tek yapabildiğim onun yönelttiği soğuk ve boş ba...