0.3

15 2 3
                                    

uykusunun en güzel yerini bölen telefonun çalma sesiyle açtı gözlerini. yerinden kalkmadan eliyle telefonunu yatmadan önce koyduğu komodini yokladı ve eline aldığında ise ekranı görebilmek için kendisine çevirdi. tek gözü açık bir şekilde aşırı parlak olan ekranda yazan ismi okumaya çalıştı. 'bakıcı' yazan yazıyla gözünü tekrar kapatmak ve telefonu odanın herhangi bir kenarına fırlatmak istemişti ama buna rağmen telefonu açmalıydı. bakıcısı falan yoktu elbette arayan kişi de tüm karakter özellikleri andersonla uyuşan 'semih'ten başkası da değildi. bakıcı olayı ise yaklaşık üç ay önce X olayından berri vardı.

telefonu açmadan önce saate baktı. saat daha sabahın beş buçuğuydu! telefonunu hoparlöre aldı ve karşı tarafın konuşmasını beklemeden uykusundan uyandırılmanın huysuzluğuyla konuştu. "ne var?" uykusundan yeni uyandırıldığı için sesi boğuk çıkmıştı. "iyi misin diye aradım, malum evinin içine kadar girip tehdit edenler var ya hani?" iğneleme mi yapmıştı o? "sabahın köründe niye arıyorsun?" diye mırıldandı uykusuzlukla ardından sesini daha da yükseltip konuştu. "iyiyim, ölmedim. kapatıyorum!" telefonu kapatıp diğer tarafa döndü ve yorganına sarılarak uyumaya devam etti. tam uykuya dalıyordu ki çalan kapının sesiyle oflayarak yorganını üzerinde attı. terliklerini ayağına geçirdi kapıya doğru ilerlerken elini uyumaktan karışmış olan kısa saçlarının arasına attı. kapının deliğinden kimin geldiğine baktığında ise gözlerini devirerek kapıyı açtı. ani ışık patlaması gözlerini aldığı anda "lanet olsun, flaşı açık unuttum!" diyen sesini duymuştu. kaşları sinirle çatılırken onu umursamadan kenara itip evin içine giren semihle bakakalmıştı.

kapıyı kapattıktan sonra salona girerken bağırdı. "sen benim resmimi mi çektin?!" koltukta oturan adama yaklaşıp elindeki telefona ulaşmaya çalıştı. "sil onu!" Telefonu eline alıp ondan uzaklaşırken fotoğrafı sildi. Telefonu tekrardan ona attığında ise işaret parmağını ona doğrultup konuştu. "Üstümü giyinip geliyorum, sen de sabahın köründe neden buraya geldiğini açıklıyorsun!" Arkasını dönüp hızlı adımlarla odası girdi. Hızlı bir şekilde üzerine bir tişört ve pantolon giyinip salona gitti. Tekli koltuğa oturdu. "Ne oldu?" Diye sordu. Uykusuz ve huysuzdu. Şu an kibar olmayı düşünebileceği en son şey bile değildi. Bakışlarını hiçbir tepkisini kaçırmamak için üzerinden ayırmıyordu. Kanepenin yanında olan elinin kısa bir an kasıldığını fark etti. Bakışlarını bu sefer yüzüne çevirdiğinde Bakışlarının ona değil de tam arkasındaki bir noktaya sabitlendiğini fark etti. Yutkundu ve konuşmaya başladı. "Söyledim ya iyi misin diye?" Üzerini gerçekten mükemmel denecek kadar iyi bir şekilde kapatsa da sesinin ilk başta çok hafif bir şekilde titrediği fark etti. 'yalan söylüyor, bir şeyler saklıyor.' diye düşündü. Gözlerini şüpheci bir şekilde kıstı. "Merak ediyorum?" Diye mırıldandı onun duyabileceği bir seviyede. Amacı da oydu zaten. "Neyi merak ediyorsun?" Sesi az önceki gibi titrememişti ama temkinli bir ton hakimdi. Bacaklarını yukarıya çekip bağdaş kurdu ve direklerini dizlerine yaslayıp ellerini çenesinin altında bir yumruk haline getirdi. Bakışlarını üzerinden çekmeden "saklamaya çalıştığın şeyi ne zaman söyleyeceğini elbette."

cevap vermedi. bu elbette tahmin ettiği bir şeydi. sorusunu bir kez daha tekrar ettiğinde ise bıkmışçasına derin bir nefes verip oturduğu yerde daha da dikleşerek gerin olduğu belli olan sesiyle konuştu. "bu sabah bir ceset bulduk." dedi ve durdu. kaşlarını anlama veremez bir ifadeyle çattı. "bunda tuhaf bir  şey göremiyorum?" diye konuştu sorarcasına. sonuçta onların işi bu değil miydi, cesetler ve katiller? ceset bulmuşlarsa ne olmuştu her zamanki şeylerdi işte, ama bir aması vardı. sorun ise buydu zaten neydi o? cevap vermeyeceğini fark ettiğinde ise oturduğu tekli koltuktan kalkmış, dış kapının karşısındaki portmantodan ceketini giyerken konuşmuştu. "zaten bir süredir-tam olarak birkaç gündür- yapacak işim yoktu, sıkılıyordum." dedi. ayakkabılıktan spor ayakkabılarını eline almış dış kapıyı açarken adım seslerini duydu. "bence bu iyi bir fikir değil." tedirginlik. sesindeki en belirgin duygu buydu ve bu duyguya benzer ama anlamakta zorlandığı birkaç tane daha vardı ama umursamadı. bakışlarını arkasındakine çevirdi. aklına gelen ihtimal beyninin karıncalanmasına neden olmuştu adeta. "yoksa an-" sözünü hızlı bir şekilde kestiğinde ise tuttuğu nefesini verdi fark ettirmeden. "hayır onlar iyi." durdu ve itiraf edercesine bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "bak olay cesedin kim olduğu değil ama-" elini kapının kulpundaki elinin üzerine koyup kapıyı hızlı bir şekilde açtıktan sonra "gidince göreceksin zaten." ardından kısık sesle kendi kendine "amirim beni öldürecek." diye söylendiğini duymuştu. hızlı bir şekilde ayakkabılarını giyinmişlerdi. evin kapısını kapatıp kilitledikten sonra anahtarı cebine atmış ve onun arkasından merdivenleri hızı bir şekilde inmişti.   

bir dedektif hikayesi...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin