" Sen Seçildin..."

358 10 2
                                    

Alt kattan "Yemek çoktan hazır gelmezsen hepsini bitirebilecek bir kardeşin var." diye seslendi Milay'ın annesi Gülnaz.

Milay "Tamam anne 5 dakika içinde geliyorum." diye bağırdı. İçindeki heyecanı bu şekilde parça parça dışarı vuruyordu.

Aynı heyecanla yorganını kaldırdı ve lavaboya gitti. Ellerini yıkarken aynaya baktı ve

"Bugün çok güzel olmalıyım. Gerçi... Her zaman güzelim ama bugün bambaşka olmalıyım." diye iç geçirdi.

Haklıydı da bugün bambaşka olmalıydı.

Yüzünü yıkadı fakat kurulamadı. Yüzünden akan su damlacıklarının tenini okşamasını çok seviyordu.

Kahve saçlarını taradı ve saçındaki boyanın geçmeye başladığını fark etti. Saçlarını boyatmaktan nefret ediyordu, çünkü Milay'ın asıl saç rengi mordu. İnsanları doğuştan mor saça sahip olduğunu ikna etmeye çalışarak yıllarını harcamıştı. Sonra bir gün uzaylı biri gibi davranılmanın sınırına ulaştığında saçını kahverengine boyatmıştı. Ne yazık ki hangi rengi ya da markayı kullanırsa kullansın boya iki-üç haftada bir çıkıyordu. Sık sık saçlarının rengini kapamayla uğraşmak onu yorsa da bunu yapıyordu. Milay'ın sadece saçları değil gözleri de normal renkte değildi. Ay gibi; pas parlak bir griydi. Lens kullanmıştı fakat sürekli olarak başını döndürdüğü için ondan da vazgeçmişti. O yüzden güneşli havalarda her zaman gözlük takıyordu. Milay omuz silkti. "Bu günü bu berbat saçlar bile mahvedemeyecek." dedi kararlı bir sesle. Saçlarını arkadan tek bir örgü yaptı ve güzel olduğuna karar verince lavabodan çıktı.

Merdivenleri yavaşça indi. Tam karşısında mutfak vardı.

Annesi her zaman ki gibi oraya hazırlamıştı kahvaltıyı. Usulca Yaklaştı ve kardeşi Melih'e

"Günaydın kum torbası." diyerek takıldı. Kilosu yaşına göre fazla değildi ama ona bu şekilde seslenmeyi seviyordu.

"Bana öyle seslenme, uyumaktan gözlerin şişmiş hâlâ bana takılıyorsun. Önce uyan sonra bana sataş."

Kardeşini bu şekilde sinirlendirmek Milay'ın en büyük hobisiydi. Neredeyse her sabah yapıyordu.

"Küçük torbaya bak sen, yemeğini ye ve ablana öyle deme."

Melih kaşlarını çattı. "Sen de bana kum torbası deme."

Melih'i sinirlendirme görevi tamamlanmıştı, artık bugün daha da güzel olacaktı. Milay tebessümle; "Tamam, tamam" diyerek geçiştirdi. Sandalyesini çekerken babasına;

"Babacığım sana da günaydın. Sanırım bugün işe yine erken gideceksin?" suratını astı Milay.

"Maalesef öyle. Hatta şimdi çıkıyorum canım."

"Baba biraz daha kalsan? Kahvaltıyı beraber yapsaydık?" dedi dudaklarını büzüp çocuk taklidi yaparak. Daha önceden birçok kez yaşamıştı bu anı ama yine de suratını asmış gibi yaparak şansını deniyordu.

"Canım kızım eğer kahvaltı yaparsam geç kalırım. Ve patronlar geç kalan çalışanlarını hiç sevmezler."

Peynirden bir parça aldı.

"Babanın, patrondan fırça yemesini istemezsin değil mi ?"

" O zaman yarın biraz daha erken kalkacağım ve kahvaltıda beraberiz." dedi Milay gülümseyerek.

"Söz veriyorum sana, beraberiz." dedi ve Gülnaz'ın yanına gitti. Kulağına bir şeyler fısıldadı, ve ikisi de kıkırdadılar. Milay onları böyle mutlu görünce çok seviniyordu.

ÖlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin