İyi ki Hayatımdasın / Mustafa Ceceli
⭐⭐⭐⭐⭐
Uzun saçları dalgalı, kızıl bir deniz gibi sırtına dökülürken Armağan'ın dikkatini ilk çeken, onun uzayan saçları değil, Hasret'in giydiği beyaz, güpür elbisenin sardığı biçimli, sıkı kalçaları oldu. Elbisenin sırt kısmının komple açık olduğunu satın alırken biliyordu elbette ama üzerinde görmek, kıvrımlarını ezbere bildiği hatlarını cesurca sergilerken, bedenini tesiri altına alan arzunun etkisiyle anında üzerinden çıkarma isteği uyandırıyordu.
Hasret kapının açıldığını görür görmez arkasına dönmek yerine kulağına takmayı bir türlü beceremediği küpeyle cebelleşmeye devam etti. Bir gözü, her daim takım elbiseyle gördüğü adamın bugün fazladan çekici görünen bedeninde dolaşırken onun da kendisini izlemesi için ona zaman verdi. Kravat yerine papyon takmıştı ve aklına düşen müstehcen görüntülerde o papyon kesinlikle boynundan çok başka yerdeydi. Küpe nihayet kulak deliğinde yerini aldığında ne için geldiğini unuttuğuna emin olduğu sevgilisine hitaben konuştu.
"Bir şey mi oldu?"
O anda Hasret'in önünde dikildiği boy aynasında buluşan bakışları Armağan'ın kesilen nefesini geri verdi ve hareketlenmesini sağladı. Attığı iki büyük adımla sevdiği kadının yanına vardı. Onu kendine çevirip kasıklarına bastırırken iki eliyle birden kalçalarını avuçladı. Göğüslerinin dolgunluklarına bir an bakacak olsa onu kendi nikâhından kaçıracağından emindi.
"Ne kadar sürecek bu nikah?"
"Israrla evlenmek isteyen sendin. Daha şimdiden şikayet ediyorsun."
"Evlenmek istedim ama seni bu elbise içinde görmemiştim o zaman. Şimdi tüm töreni bırakıp benimle yatak odasına çıkmazsın, değil mi?"
Sade bir tören için tuttukları hotelin gelin odasında, Hasrer hazırlanırken Vildan'a mesaj atmış, o çıkar çıkmaz da soluğu burada almıştı. Herkesin içine çıkmadan onu beş dakika yalnız görmek istemişti ama gördüğünde nutku tutulmuştu.
"Bu soruya nikâh memurundan önce evet demeyeceğimi gayet iyi biliyorsun. Biraz daha dayanabilirsin bence. Sen ki, otuz üç yıl..."
Armağan hevesle onun ağzını kendininkiyle örttüğünde çoktan uyarılmıştı. Hasret'in onu affettiği ve ilk birlikte oldukları dakikadan itibaren Armağan her saat ona evlenme teklifi etmişti. Yemek yerken, kitap okurken, işyerine kucağına sığmayan buketlerle adım atarken, tatilde yüzerken... Geçen dokuz ayda onu aynı evde kalmaya ikna edemediği gibi parmağına yüzük takmayı da başaramamıştı.
Hasret, işyerine yakın başka bir evde, zaman zaman gelen babasıyla yaşamış, o gelmediğinde bile gece yatılı misafirlikle sonuçlanan buluşmaya müsaade etmemişti. Gittikleri birkaç tatil dışında Armağan onunla aynı yatakta uyanmamıştı. Ve maalesef evet, tören bitene dek sabretmekten başka çaresi yoktu. Geri çekildiğinde bakmaya doyamadığı bal rengi gözlerde de kendisinkine eş ihtirası görmüştü ya, beklemeye değerdi.
"El mecbur dayanacağım. Harika görünüyorsun bal gözlü kadınım. Hasret, sana hiç bilmediğim kendi aile adımı vermeyi, Karasu olmana yeğlerdim ama başka seçeneğim yok."
"Soy isminin ne olduğunun benim için önemi yok. Ben Armağan'a aşık oldum. Ben seni deliler gibi seviyorum."
Mükemmel yürüyen, en ufak bir anlaşmazlık çıkmayan ilişkilerine rağmen Hasret aylarca evet demekte nazlanmış, Armağan'ın günden güne sınırları zorlayan tekliflerine direnmişse de ona "evlenelim" dediği o anı ömrü olduğunca unutamazdı. Bundan üç hafta önce, Armağan akşam yemeği için iş çıkışı doğruca ona gelmişti yine. Kahvelerini içtikten sonra Armağan Hasret'in ince ten çoraplarını çıkarmış, istekle ovuyordu. Hasret memnun halde hem mırıldanır hem de yeni alacağı eğitmen için özgeçmiş okurken Armağan alelade bir konudan bahseder gibi lafa girince kıkırdayarak tüm dikkatini ona vermişti.
"Ayakların şişmiş."
"Sana ilk masaj yaptığımda ayaklarını çok beğenmiştim. Bakımlı değildi ama en az o kadar pürüzsüzdü. Ve ben kendi ayaklarımdan utandım."
"Sen delirmişsin. Başıma masaj yapmaya geçtiğinde o utandığın kıpır kıpır ayaklar benim kalbimdeki bir dişliyi döndürmeye başlamış meğer. Bayılıyorum onlara. Ellerimde olmalarının, ne zaman istersem dokunabileceğim yerde durmalarının bendeki etkisi bambaşka Hasret."
"Bunu duymak beni memnun etti. Ama şişmiş dedin, bana öyle gelmedi."
Bu kez kıkırdayan taraf Armağan'dı.
"Bilmem bana öyle geldi herhalde. Her bebekte böyle olacaksa belki de senden masaj eğitimi almalıyım."
Armağan'a ilk kez masaj yaptığı o ana ışık hızıyla giden Hasret onun yumuşacık tenini hatırladı. Her gece tekrar tekrar dokunduğu bedeni unutmuş değildi elbette fakat ayaklarını onun iri ellerinde olmasının onda oluşturacağı duyguyu hep merak etmişti. Birlikteliklerinin başından beri neredeyse her akşam ayakları onun ellerindeydi ama bebek derken ne kast etmiş olabilirdi?
"İyi de ben hamile değilim ki."
"Ama çok güzel bir annesin. Bu yüzden o minik ayaklarını ovmak benim en doğal hakkım."
Hasret, bu kez yarı oturduğu kanepede doğruldu. Yanlış anlama söz konusuydu fakat ipin ucunu nerede kaçırmıştı ki?
"Ne saçmalıyorsun?"
"Şöyle ki, Ankara'ya Nilgün'e gittiğim son birkaç seferde kaldığımız yurdu ziyaret ettim. Oradan çocuk evlat edinmek için başvuruda bulundum. Evli olmadığımız için süreç askıda ama..." Armağan onun duyduklarını sindirmesi ve olası olumsuz bir tepkiye karşı kendini hazırlamak için biraz bekledi. Devam ettiğinde Hasret'in kocaman açılmış güzel gözlerinden başka yere bakmadı. "...koruyucu aile olmak için evli olmamıza gerek yokmuş. Sen bana bir gün evet dediğinde, o iki güzelliğe anne baba olabiliriz. Tabii gerçek anlamda hamile kalmak istersen ben her zaman hazırım. Düşündüm ki, hepsine bakacak gücümüz var."
Armağan, Hasret'in dünyada yeterince çocuk var dediği o anı asla unutmamıştı. O zamanlar birlikte gelecek planı yaptığı kadın değildi ama onsuz kalbinin atmadığını anladığı ilk saniye, aklının bir yerinde kendileri gibi öksüz, yetim iki evlatları olmasını hayal etmişti.
"Hasret, dediklerim ağır geldiyse..."
"Evlenelim. Hemen. Armağan sen... Sen var ya... Ben çocuk doğurmak istemiyorum. Ve bu yaptığın çok anlamlı. Biz onları severiz. Biz onları çok severiz. Seni çok seviyorum."
Böylece üç haftada tamamlanan hazırlıklardan sonra işte bu odada, on dakika içinde başlayacak nikah için bekliyorlardı. Babasının adını kullanmaktan asla gocunmadığı tek zaman dilimi, beş yaşında bir erkek ve üç aylık kız çocuğunu evlat edinmelerini hızlandırdığı andı.
Vildan ve babasına gerdek süreci boyunca, birkaç saatliğine emanet edecekleri Yağız ve Yaren'le, daha sonra balayı için Hasret'in seçtiği ülkeye gideceklerdi.
"Ben de seni çok seviyorum."
Ana döndüklerinde ikisi de birbirlerinin gözlerini içiyordu adeta. Müstakbel kocasının ellerinin dokunduğu yerler çektiğinde üşüyeceğinden emin halde ısınmışken o da elini, bacak arasını sızlatan, net biçimde hissettiği erkekliğe götürdü.
"Sevsen iyi olur. Sevilmeyi severim. Hadi şimdi çocuklarımızı daha fazla bekletmeyelim. Sana evet diyeyim de kocam ol."
"Tamam. Bana evet de de karım ol."
⭐⭐⭐⭐⭐
Böyle işte. Evli, mutlu, iki çocuklu Hasret ve Armağan ile bu hikayemi de noktalıyorum. Reyhan arife, bizim iki deli de bayram şekeri olsun. 🌼
İyi bayramlar.🍬
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Tanıyorum
Ficción GeneralKelebek etkisinin hiç acımadan değiştirdiği hayatlar... Pis bir barın yollarını kesiştirdiği, bambaşka huyda, kafada, eğitimde iki insan... ...ve tabii insanın açıklama getiremediğine en güzel cevabı kaderin verdiği duygular...