Eomer, kız kardeşi Eowyn'e sıkıca sarıldı. Kuzeni Theodred yanlarındaydı. O da ne yapacağını bilemiyordu. İçeriden Eomer'in annesi Theodwyn'in çığlıkları duyuyordu. Eowyn annesinin her bağırmasını duyduğunda iyice sarılıyordu ağabeyine. Eomer ağlamamalıydı. Çünkü artık ailenin erkeği oydu.
Babası Eomund ona ata binmeyi öğrettiği ilk günü demişti: "Oğlum! Bu vakitler tehlikeli zamanlar. Ne olacağını önceden kimse kestiremez. Sen bana bir şey olursa ailenin erkeği olacaksın."
Eomer, attan düşerken babası son anda tutmuştu: "Her zaman ben sana destek olamam, Eomer."
Şimdi, babasının cenazesini götürürken annesinin çığlıkları onu iyice tedirgin ediyordu: "Ben hazır değilim. Ben bir erkek bile olamadım daha. At sürerken hep düşerim, Kılıcı da tutamıyorum. Anneme ne olacak? Onu sakinleştiremem. Ne zaman beni görse babamı hatırlar. Neden babama benzemişim ki?" diye kendini tutamadı ağlamaya başladı sonunda.
Theodred, Eomer'i tutup: "Babamla konuştum. Artık burada kalacakmışsınız. Hatta babam seni kendisi eğitecekmiş. Artık kendine gelmelisin, Eomer. Ağladığını kimse görmemeli." dedi.
Eowyn, ağabeyinin gözyaşlarını sildi: "Beni bırakmayacaksın değil mi, ağabey?"
Eomer, Eowyn'in altın sarısı saçlarını sevdi: "Hayatta, kardeşim. Bizi kimse ayıramaz."
Kral Theoden kız kardeşinin eşinin cenazesinde dik bir şekilde duruyordu. Theodwyn'in haykırışları onun da canını yakıyordu. Ama elden ne gelirdi ki. Eomer ve Eowyn, oğlu Theodred'le avludan cenazeye bakıyorlardı. İç çekerek kız kardeşine bir daha baktı: "Bu yükü kaldıramayacak." diye düşündü.
Gerçekten de birkaç ay sonra Theodwyn sonunda eşinin ölümünü kaldıramadı ve hastalandı. Eowyn, hasta yatağında annesini bırakmadı. Ona sarılarak ağladı: "Beni sen de babam gibi bırakma."
Theodwyn, kızının saçlarını severken: "Eowyn! Benim altın saçlı kızım. Artık babanızı bekletemem. O da beni bekliyor. İzin ver de gideyim." dedi.
Eowyn: "Hayır, anne. Sakın bizi bırakma." diye haykırdı. Ama Theodwyn çoktan ölmüştü. Ölürken oldukça sakin ve huzurluydu. Theoden, kız kardeşinin yüzüne son kez bakarken: "Demek ki Eomund'la buluşmuş. O artık huzura kavuştu." diye düşündü.
Theoden, tahta kılıcıyla oldukça komik görünüyordu. Ama ilk eğitiminde yeğeni Eomer'e gerçek kılıç veremezdi. Eomer tahta kılıca burun kıvırdı. Ama yanında duran Theodred: "Babamı hafife almazdım ben senin yerinde olsaydım." dedi sempatik bir gülümsemeyle.
Theoden, bileklerini hareketlendirdi ve Eomer'e döndü: "Hazırsan ilk sen saldır." dedi. Eomer bağırarak atağa geçti. Theodred'i Eomer'in bağırması güldürmüştü, ama babasının bakışını fark edince sustu. Theoden, savunmada kaldı hep. Ama Eomer'in başlarda kılıca değil de amcasının karnına tahta kılıcı saplaması kaçınılmaz olmuştu. Amcası gülerek: "İşte neden gerçek kılıç vermediğimi anladın mı?" dedi.
Eomer artık ata binerken düşmediğini fark etti. Elindeki artık gerçek kılıçtı. Babasının ona hediye ettiği kılıç. Gultwine'dı ismi. Savaş dostu manasına gelen. Artık Theodred ile ikisi saatlerce Rohan yaylarında at koşturuyorlardı.
Eowyn, yıllar geçtikçe daha güzelleşiyordu. Onları izlemekten zevk alırdı. Ağabeyi Eomer ve amcası Theoden'in en çok mutlu oldukları an Eowyn'in gülümsemesini görmekti artık. İkisi de hayatlarını ona adamışlardı neredeyse. Onun mutlu olması için her şeyleri feda edebilirlerdi.
Theodred, bir gün Eomer'e yaklaştı ve fısıltıyla askerlerin aralarında konuştuğu bir konudan bahsetti. Eomer şaşkınlıkla: "Dunland'den birkaç barbar Rohan sınırlarındaki köylerde sorun mu çıkartıyormuş?" diye sordu.
Theodred diğerleri duymasın diye Eomer'i susturdu: "Evet! Köylere saldırmaya başlamışlar. Biliyorsun ki o barbarlar Rohan'ın her zaman başını ağrıtmıştır. Ama bu sefer sorun daha büyük olabilir."
Eomer: "Nasıl?" diye sordu.
"Ben de bilmiyorum. Ama hadi bunu araştırmaya gidelim." diye önerdi Theodred.
"Delirdin mi sen? Baban seni de beni de öldürür. Hem Eowyn de delirir." diye karşı çıktı Eomer.
"Hadi ama biraz heyecan olur." dedi Theodred.
"Sadece at sürüp köylere bakacağız. Sorun çıkartmak yok. En son istediğim şey bir barbarın tekine kralın tek oğlunu esir etmesi için teslim etmek." dedi Eomer kızarak.
İkisi birlikte Rohan yaylalarında özgürce at sürmeye başladılar. Güneşin parlak ışıkları altında Rohan'ın başkenti Edoras'ın tepesindeki Theoden'in konağı Altın Konak yani Tekev tüm haşmetiyle görünüyordu. Eomer bazen orada yaşadığına inanamıyordu. Uzaktan muhteşem görünüyordu ama yakınına gidince hele ki içine, sıradan bir evden farkı olmuyordu tabi ki altından yapılma eşyaları saymazsanız.
Theodred ileriyi göstererek: "Bak, ilerdeki köylerden birinde duman yükseliyor." diye bağırdı.
Eomer: "Hayır, oraya gitme." diye bağırdı. Ama geç kaldılar. Tepeden aniden ortaya çıkan bir barbar grubu baltalarıyla ikisinin etrafını sarmaya başladı. Theodred, Eomer'e baktı: "Tamam. Haklı olduğunu kabul ediyorum. Bakma bana öyle ben demiştim bakışıyla."
Devam Edecek...
Gelecek bölümde:
İki soylu kuzen barbarlara karşı...
Eomer kılıcı Gultwine'ı çekti. Öfkeyle bağırdı: "Babam onurlu bir şekilde orklarla savaşırken öldü. Ben de onun gibi onurlu bir Rohirrim savaşçısıyım. Tüm gücünüzle bana saldırın şimdi."
Barbarların lideri: "En azından baban gibi korkak değilsin, evlat." dedi.
Theodred, Eomer'i bileğinden yakaladı: "Yapma bunu Eomer, sakın!"
Eomer, kuzenine baktı: "Babamın onurunun ayaklar altına alınmasına müsaade edemem."
Gelecek bölümde görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORTA DÜNYA HİKAYELERİ - KARGALAR TARLASI
FanficRohan tarihi karmaşa ve savaş ile doludur. Ak Dağlar'dan gelen orklar, batıda bulunan Bozdiyarlılar ve son olarak kuzeydeki Orthanc'da bulunan Saruman ile mücadele, Rohan tarihinin önemli bölümlerini oluşturur. Yine de Rohan Kralları'nın soyu Eorl'ü...