Gözlerime değen ışıkla güneş gözlüklerimi düzelttim ve kafamı yana çevirdim. Şu an havaalanındaydım. Buraya dönmeden önce olanlar ise o kadar berbattı ki, ağlamaktan gözlerim şiş ve canım aşırı acıyordu. Gece Changbin ile sarılmıştık biraz vakit geçtikten sonra Changbin herkesi tek tek arayıp yanımıza çağırmıştı.
Herkes acele içinde evime gelmişti ve bahçeye geçip oturmuş ve güneş doğana kadar ağlamıştık. Asıl kötü olan güneş doğduğu sırada abimle kavga etmeye başlamamdı. Jeongin geldiği için hyung karşımdaydı ve ben anneme hiçbir şey demediği için ona laf atmıştım, o da bana karşılık verince birbirimize girmiştik ama çocuklar hemen bizi ayırmıştı.
Hem ağlayıp hem de eşyalarımı toplamıştık. Hyunjin eşyaları toplarken benim kıyafetlerimden almıştı, onu gören diğerleri de buna katılıp hepsi birer eşyamdan aldı ve ben geri gelene kadar saklayacaklarını söylediler. Tabii bu daha çok ağlamama ve yere çöküp yerleri yumruklamamla sona ermişti.
Saat ilerlemiş annem kalkmış ve evde altı kişi görünce önce şaşırmış sonra kahvaltı hazırlamıştı. Yemek yedikten sonra sofrayı toplarken Jisung birden annemin yanına gitti ve ağlayarak yalvarmaya başladı, Minho onu zar zor çekiştirdi ve diğerleri de katılıp annemle konuşmaya çalıştı. Bunları görüp daha çok ağlamaya başladığımda ise Changbin hemen bana sarılıp boş odama götürdü. Changbin'e sarılıp ağlarken yüzümü ona çevirdim ve gözlerinin içine bakarak konuşmaya çalıştım.
''Changbin yalvarırım bu bir rüya olsun gitmek iste-mi-miyorum'' hıçkırarak konuştum ve göz yaşlarımı silmesiyle daha çok ağlamaya başladım.
''Güzelim, benim biricik güzelim Felix'im lütfen ağlama yalvarırım bak ben hep yanında olacağım, senin buraya gelmeni sağlayacağım'' dedikten sonra dudaklarıma minik bir öpücük bıraktı. Gitmek istemiyordum, ona daha yeni yeni kavuşuyorken bırakıp gitmek canımı acıtıyordu, yok olmak istiyordum.
Saatler su gibi akmış ve bizim gitme vaktimiz gelmişti. Annem arabaya geçmiş bizi bekliyor bir yandan saatini kontrol ediyordu. Hyung ve ben de tek tek bizimkilerle sarılıyor ve vedalaşıyorduk. Jisung bana sarıldıktan sonra bir anda yere çöküp ağlamaya devam etti, Seungmin ve Minho onu tutarken bir yandan ağlıyordu. Hyunjin ise beni bırakmayıp sıkıca sarılırken gelişi güzel bir iplik bileklik takmıştı bileğime ''bu bileklik seni koruyacak bize kavuşturacak günışığı'' demişti. O gerçekten bir melekti.
Jeongin ve hyung hala sarılıyordu ve benim vedalaşmak istemediğim kişi karşımda durmuş bana bakıyordu ağlayarak. Ona yaklaştım ve göz yaşını sildim önce sonra elimi yanağına koydum gözlerine baktım gülümseyerek.
''en yakın zamanda geleceğim söz veriyorum lütfen ağlama'' dedim ve sımsıkı sarıldım. Ona seni seviyorum demek istiyordum ama ağlamaktan konuşamıyordum bile.
Vedalaştıktan sonra zorla arabaya bindim ve camdan arkadaşlarıma baktım. En yakın arkadaşlarıma, hayatımın anlamına.
Annem arabayı çalıştırdı ve harekete geçtiğimiz an arkaya döndüm ve ağlayarak elimi uzattım bizimkilere. Changbin'i gördüm uzaklaştıkça yere çöktüğünü ve bizimkilerin aceleyle ona uzandıklarını gördüm. Hiçbir şey yapamadım. Hyung omzuma dokundu ve kendine çekti beni ağlayarak gömüldüm kollarına. Annem ise arada aynadan bize baktı üzgünce.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Uçağa binmiştik şimdi. Hyung yanımda oturuyordu ben ise cam kenarındaydım. Şapkamı çıkardım ve kucağıma koydum. Uzun bir yolculuk olacaktı bu kadar saat ağlamadan durabilecek miyim bilmiyorum. Hyung hemen kulaklığını taktı ve kendi içine gömüldü. Ben de kulaklığımı taktım ve gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Gözlerim çok acıyordu, başım çok ağrıyordu. İstemsizce gözlerimi açtım ve cama doğru döndüm. Uçak şimdi kalkıyordu. Kendimi geriye doğru tuttum ve yutkunmaya başladım. Uçak kalktıktan kısa süre sonra ise gözlerim kapandı ve uykuya daldım.