Bana attığı mesajı görünce merakla kaşlarımı havaya kaldırdım. Neden benim gitmemi istiyordu ki? Kötü bir şey olmuş olabilir miydi? Hızla kalktım ve pencereye yanaştım. Changbin'in odasına doğru bakmaya başladım. Perdesi aralıktı ve yatağının önünde sadece oturuyordu. Gidip gitmemek arasında kalmıştım. Hemen odamdan çıkıp hyung'umun odasına daldım. ''Hyung acil bir şey sormam lazım'' dedim ve Chan hyung hemen bana döndü ''sor bakalım ufaklık''.
''Changbin bana mesaj attı da.. ona gidebilir miyim diye soruyor. Sadece cevap ver gideyim mi sence?'' lafımı bitirip ona baktım. Kulaklığını masasına koydu ve elini çenesine götürüp biraz düşünür gibi yaptı. Her zaman bir konu hakkında kararsız olsam hyung'a sorardım. O benim iç sesim gibiydi. Onunla her şeyimi paylaşırdım. ''Bence gitmelisin demek ki sana ihtiyacı var, ayrıca siz barışmamış mıydınız? Bana sorduğuna göre?'' saçımı karıştırıp dudaklarımı birbirine bastırdım. ''Yok barıştık ama sormak istedim annemler laf etmesin diye bir yandan..''.
Bu sefer gülmeye başlamıştı, anlamsızca ona bakarken '' Lixie annemlerin hiçbir zaman bizi kısıtlamadılar. Bu bir bahane.. hadi git seni bekliyordur'' ben de ona katılıp gülümsemiştim. Evet gerçekten de ailemiz çok anlayışlılardı. Hyung'a yaklaşıp yanaklarından öptüm ve iyi geceler dileyip odasından çıktım. Kendi odama geçince hemen üstümü değiştirdim ve çantamı alıp salona geçtim. Annemle babam salonda oturup televizyon izliyorlardı. Yanlarına yaklaşıp konuşmaya başladım.
''Mom ben Changbin'e gidiyorum bu gece orada uyuyacağım haberiniz olsun''
Annem kafasını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi babam da gülümseyip ayağa kalktı. Bana yaklaşıp masaya uzandı ve cüzdanını alıp biraz para çıkardı ve bana verdi.
''Yanında para bulunsun bir şey olursa ararsın Lix''
Annemi ve babamı yanaklarından öptüm ve teşekkür edip evden çıktım. Changbin'in mesajına cevap vermemiştim bu yüzden telefonumu çıkarıp evlerinin önüne gelince onu aradım.
''Kapıyı açsana''
Telefonu kapatıp cebime geri koydum ve kapının önünde beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra ses gelmişti ve kapı açıldı. Changbin elinde dondurma kasesiyle beni karşılamıştı. ''Hoş geldin geç hadi'' söylediğinden sonra eve girdim ve ayakkabılarımı girişte çıkarıp ev terliklerini giyindim ve onunla beraber salona ilerledim. Ailesi oradaydı ben de yanlarına gidip merhaba dedim sonra da biraz konuşup Changbin ile odasına çıktık.
Changbin hala elindeki dondurma kasesini tutarken odaya girince kendimi yatağına attım ve ona bakmaya başladım. Elindekini masasına bıraktı ve bilgisayarını alıp yatağa yanıma geldi. Ben de merakla ona bakıyordum, bir neden olmadan mı çağırmıştı beni yani? Merakla elimle destek alarak hafif yerimden kalktım ve ona döndüm.
''Ne oldu neden çağırdın beni?''
Bir yandan bilgisayara bakarken bana baktı ''Bir şey anlatacağım sana ama bekle müzik açacağım'' dedi ve tekrar bilgisayara kafasını çevirdi. Bir süre geçti ve ben hala onunla ekrana bakarken sonunda bir şarkı açtı ve bilgisayarı yatağa yanımıza koydu. Yatağı iki kişilikti bu yüzden çok rahattım, her zaman yatağını çok sevmiştim. Bana doğru döndü ve bağdaş kurup hafifçe öksürüp sesini düzeltti. ''Lixie bugün Dawon bana çıkma teklifi etti.'' ne?.
Ne?
Ani cümlesiyle ağzım açık ona baktım, ne demek çıkma teklifi? Yüce Meryem Ana beni kurtar.
''Ne, na-nasıl yan-i?''
Biraz kekeleyerek sorumu sorabilmiştim. Buna inanamıyordum şu an Changbin resmen elimden kayıp gitmişti. Bu gece son defa beraberdik son defa ona bu kadar yakın olduğum düşüncesi bedenimi kavurmuştu resmen. Kusacak gibi hissediyordum.
Kusmak istiyorum.
''Hım şöyle ki sinemaya gittik ve sonra bir parkta yürüdük bir süre sonra elimi tuttu ve biraz yakınlaştık sonra da çıkma teklifi etti ve ben kabul ettim.''
Hevesle anlattığı şey yüzünden yüzüne kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Midem ağrıyordu başım acıyordu ve gözlerim birazdan yaşlarımı bırakacaktı eminim. Kendimi o kadar sıkıyordum ki anlarsa daha kötü olacağını biliyordum. Bomboş ona bakmaya devam ettim ve ağzımı açıp konuşmaya çalıştım.
''Ka-kabul ettin yani?''
Tek kaşını kaldırıp bana baktı ''etmemeli miydim?'' dedi ve elini uzatıp elimi tuttu.
''Lixie biliyorsun o tatlı biri ve ondan hoşlandım belki iyi olacağız bilmiyorum denemek istedim. Hey yüzün niye düştü? Lixie biz ayrılmıyoruz biliyorsun değil mi? kötü şeyler düşünme lütfen'' ne diyordu bu ya? Yüzüne yumruk atmamak için boşta olan elimi sıktım. Şu an burada olmamak için her şeyi yapardım. Benimle dalga mı geçiyordu? Hızla elimi elinden çektim ''Ne alakası var? Sadece bu çocuğu daha tanımıyorsun bile ya sapıksa ya takarsa sana? Ya görüşmemize izin vermezse? YA KATİLSE?'' sesim sonuna doğru yükselmişti ve bağırmıştım. O sırada hızla eliyle ağzımı kapatıp gülmeye başladı.
''Saçmalama Yongbok onunla tanışacaksın öyle biri değil. Lütfen takma bunları bak ben iyiyim merak etme'' Geri zekalı ben iyi değilim ama? Senden deliler gibi hoşlanıyorum ve sen başkasına gittin SAYIN APTAL, demek istedim ama diyemedim. Somurtarak yataktan kalktım ve odadan çıktım. Mutfağa geçip bir bardak su aldım ve içmeye başladım, bir yandan göz yaşlarımı geri göndermeye çalışıyordum. Changbin'i kaybetmiştim işte. Bitmişti. Yalnız olsaydım deli gibi ağlardım şimdi ama şu an bu imkansızdı. Changbin yanıma gelmişti ve hala bir şeyler söylüyordu bomboş bana.
Dediği hiçbir şeyi dinlemek istemiyordum. Gerçekten bu yeterliydi bana bugün için. Changbin hala konuşurken ona döndüm ''ben eve gitsem iyi olur'' dedim. Anlamsızca bana baktı ve kolumdan tuttu.
''Ne saçmalıyorsun gitmeyeceksin bu gece benimle kal lütfen hadi lütfen lütfen''.
Ona bakarken artık dayanamayacağımı hissettim ve ağlamaya başladım. Ani ağlamamla şok olmuştu ve dehşetle bana bakarken beni kendine çekti sıkıca sarıldı.
''Neden ağlıyorsun şimdi? Lix..''
Elimden tuttu ve beni odaya geri götürdü, yatağa oturttu ve hemen üstündeki sweat'i çıkarıp beyaz bir tişört giydi. Ben bu sırada hala ağlıyordum. Yorganı açtı ve beni yatırıp ışığı kapattı. Gece lambasını açtı ve yanıma uzanıp yorganı iyice üstümüze örttü. Bana yaklaştı ve ben hala hüngür hüngür ağlarken elini yüzüme doğru tutup göz yaşlarımı sildi tek tek.
''Lütfen ağlama güzelim, senden gitmiyorum sen de gitmiyorsun benden değil mi? Biz her zaman beraber olacağız, sonsuza dek...''
Ağlamam hızlanmıştı, şimdi itiraf etsem ne olurdu sanki? Delirecek gibi hissediyordum kendimi. Sevdiğim için sevdiğime ağlıyordum. Bu nasıl çıkmazdı böyle? Tekrar eliyle yaşlarımı sildi ve beni kendine çekip sarıldı, bir yandan sırtımı sıvazlıyordu.
Bir süre sonra ağlamam yavaşlamıştı, sadece burun çekmelerim kalmıştı. Hiçbir şey söylemiyordum, sadece duruyordum. Yavaşça kafamı kaldırdım ve ona baktım, bana bakıyordu ve gözleri dolmuştu. Ağlamama dayanamamış olsa gerek çok üzgün duruyordu.
Bana uzun süre baktı ve konuşmaya başladı.
''ağlama artık yanındayım''
Yavaşça gözlerimi kapatıp açtım, ağlamaktan çok yorulmuştum ve şu an onun koynunda sıcacık olarak yatmak beni mayıştırmıştı, onunda benden bir farkı yoktu gerçi. Artık kendimizi uykunun kollarına bırakacağımız sırada gözlerimi gözlerine diktim. Yarım yamalak açık gözleriyle beni izliyordu.
Bir anda gelen cesaretle yani aslında yapmazsam bir daha yapamayacağımı hissettiğim için ağzımı açıp o kelimeleri döktüm ona bir bir.
''Changbin seni seviyorum''
Yarım kapalı olan gözleri birden açıldı ve irileşti ''Ne?''.
---------
Eğer bir yanlışım varsa affedin, hızlı hızlı yazmak istiyorum bu yüzden :( umarım beğeniyorsunuzdur.
İyi okumalar ^^