Bulutlar her zaman yumuşak görünür, çoğu zaman onlara dokunmak isteriz istemsizce ama asla dokunamayız bulutlara. Ben dokunmuştum bulutuma. Yumuşak dudaklarını hissediyordum, ürkekçe dudaklarımı hareket ettirmeye başladım.
Karşılık vermeyeceğini düşünüyordum, neden versin ki zaten.. ama bir terslik oldu, bana karşılık vermeye başladı. Yavaş ama dokunaklı sevgi dolu bir halde öpüşmeye başladık. Bunun yanlış olduğunu biliyorum ama bir seferlik sadece bir seferlik bunları düşünmek istemedim. Sevdiğim adamı öpmek istemem çok mu bencilce? tek seferlik öpeceğim.
Elimi boynuna koydum ve kendime çektim iyice, o da yüzüme götürdü ellerini ve öpüşmemiz hızlanmaya başladı. Nefesim kesiliyordu ama dudaklarından çekilmek istemiyordum. Tutkuyla öpüyordum Changbin'i. Elleri omuzlarıma gitti ve beni öpmeyi bırakmadan yatağa yatırdı yavaşça ve üstüme çıktı, ellerimi tuttu ve öpüşmeyi derinleştirdi. Sarhoş gibiydim öptükçe öpmek istiyordum onu. Elim istemsizce tişörtüne kaydı ve oradan içine girdi. Elim tenine değdiğinde ürperdiğini hissettim, durmadım ve dokunmaya devam ettim.
Nefesimiz kesilince dudaklarımız ayrıldı hüzünle. Çok büyük bir boşluk hissettim, şaşkınca gözlerimi açıp ona bakmaya başladım. Burunlarımız değiyordu şimdi, gözleri hafif açıktı ve bana bakıyordu şimdi. Konuşmak istiyordum ama korkuyordum konuşmaktan.
Boğazını temizledi bakışlarını benden çekip yanıma attı kendini, ben de şaşkınca üstümü düzeltmeye başladım. Nefes nefeseydik gözlerimi kırpıştırdım ve gerçekliğin farkına varmaya başladım. Kafamı ona çevirdim ve ona bakmaya başladım.
Hafifçe yerinden kalktı ve örtüyü alıp üstümüzü örttü. Hala sessizce onu izliyordum, konuşmak istiyordum ama korkuyordum. Üstümüzü örtüp yanıma uzandı ve bana döndü. Kollarını bana doladı ve sıkıca sarıldı. Derin nefes alıp verdim ve ben de sımsıkı ona sarıldım. Uyuyakalmadan önce sadece onu tekrar öpebilmeyi diledim.
---
Telefon çalıyordu. Rahatsızca kulağımı tırmalayan telefon sesiyle gözlerimi açtım. Pardon açmak dedim açmaya çalıştım çünkü gözlerim öyle çok acıyordu ki, söylenerek yerimden doğruldum ve telefonuma uzandım. Abim arıyordu, saat kaçtı acaba? yanıma bakındım fakat Changbin yanımda değildi. İçeride gözümü gezdirdim ve sonra telefonu açtım.
''Günaydın Felix''
''Günaydın hyung neredesin?''
''Jeongin ile evden çıktık şimdi oraya geliyorum hazırlan''
''Tamam hyung hazırlanıyorum şimdi''
''görüşürüz lix''
Telefonu kapatıp yatağa koydum ve yataktan kalkıp aynanın karşısına geçtim. Yüzüm mosmordu. Bir kaç yerde yara bandı ve morluk vardı, oldukça berbat görünüyordum. Acı içinde gülümseyip etrafa bakmaya başladım. Changbin nereye gitmişti acaba? benden kaçtığı kesindi. Üstüme ceketimi alıp telefonumu cebime koydum ve salona yöneldim. Changbin'in annesi mutfaktaydı.
''Günaydın bayan Seo''
Hemen bana döndü ve kocaman gülümsemeye başladı.
''Günaydın Felix aa ne oldu sana oğlum?!''
O an aklıma yüzüm geldi ve içimden fuck fuck fuck diyerek kapıya yöneldim.
''Hiç.. merak etmeyin iyiyim hemen çıkmalıyım iyi günler''
Kapıya koşar adım giderek ayakkabılarımı elime aldım ve evden kendimi attım. Bahçede durup ayakkabılarımı giymeye başladım. Tam o sırada hyung ile Jeongin geldi.