1.BÖLÜM -EFSANE'NİN BAŞLANGICI-

238 17 9
                                    

Multimedya da ki müziği dinlemenizi öneririm.

"Dünyada ki kimseye güvenme, çünkü insanoğlu hırsları için kendinden bile vazgeçebilecek yaratıklar."'

Bazı efsaneler vardır mutlu sonla biter, bazı efsaneler vardır mutsuz sonla biter. Kime göre mutlu kime göre mutsuz? Ölmek isteyen bir insan için mutsuz son bir kurtuluş, yaşamak isteyen insan için mutlu son bir kurtuluştur. Biz bir efsanenin başlangıcı ve sonunu belirleyen kişileriz. Bizlere hediye edilen dünyayı kirleten insanlarız. Dünyaya barış için gönderilen biz dünyada ki savaşları başlatanlarız. Her zaman daha fazlasını isteyen bencil insanlarız. Güçlü olanın güçsüz olanı ezdiği. Kötülüklerin başı şeytana tapan insanlarız. Dünyaya gönderilme nedenimiz sadece iyilikken, kötülüklerin anası olan insanlarız. Biz yaptıklarımızdan hiç pişman olmazken Tanrı bizleri yarattığı için bin pişman. İnsanlar kendi sonlarını getirecekler. Eğer bu savaşı kazanırsak kaybederiz...

Yine aynı yerdeydim, gerçeklikten uzaklaşmak için kaçtığım yerdeyim kitapların arasında.

Kucağımda ki kitaplarla beraber masalardan birine oturdum ve elimdeki kitapları masaya bıraktım, çantamı sırtımdan çıkarıp yanda ki sandalyeye koydum. Kitaplardan en üstteki Sofie'nın Dünyası yazan kitabı alıp ilk sayfasını okumaya başladım

...eninde sonunda herhangi bir zaman herhangi bir şey, boşluktan ve hiçlikten çıkmış olmalı...

Kitap felsefeye başlayanların genellikle ilk okuduğu kitaptı. Felsefeyi bu aralar araştırıyordum, bir şeyleri merak ediyordum. Nereden geldiğimizi, ne için geldiğimizi? Öncelikle felsefe tarihinden başlamalıydım öğrenmeye. Kitap genç kızın gizemli birisi tarafından ''Kimsin Sen?'' yazılı bir mektup almasıyla başlıyor ve bu mektupların devamı geliyor. Kitap araştırarak öğrenmeyi yeni bilgiler edinmeyi felsefeyi insanlara aşılamayı amaçlıyor. Geçmiş zamanlarda ki bir çok bilim adamlarından kitap da bahsediliyor. Felsefenin şu zamanki boyutuna ulaşmasında ki en büyük felsefecileri onların fikir ve teorilerini bize anlatıyor. İnsana okudukça yeni şeyler katan bir kitap. Sana sorgulamayı öğretiyor en çok 'Neden?' diye soruyorsun 'Neden bu dünya?' 'Neden bu varlıklar?'

Dükkanın kapısı açılıp kapandı, yanımdaki sandalye çekildi ve birisi yanıma oturdu. ''Felsefe mi?'' Önümde ki kitap ellerimin arasından alındı. Kafamı yavaşça kaldırdım ve yanımda ki adama baktım Ensar. Onunla aynı üniversiteye gidiyorduk. Kitabı elleri arasına alıp okumaya başladı, kaşları çatıldı muhtemelen kızın gizemli kişi tarafından mektup aldığı yeri okuyordu. Yüzünde ki merak bariz okunuyordu sayfayı çevirdi ve okumaya devam etti. Onu tekrar tekrar inceledim simsiyah saçlarına zıt süt beyazı teni vardı benimkine benzer ela gözleri onda farklı bir hava yaratıyordu boyu benden uzundu ve vücudu oldukça yapılıydı. Kitabın sayfalarını değiştirirken elleri dikkatimi çekti uzun ince parmakları güzeldi. Onun güzelliği çok farklıydı sanki bir ilah gibiydi yüzüne baktığımda beni kendine çekiyordu.

Onun gibi kar beyazı bir tenim vardı siyah saçlarım belime kadar uzanıyor tenimin üzerinde görsel bir şölen sunuyordu. Yüzüm güzeldi, yeşil gözlerimin derinlerine dalındığında insanı kendi içinde kaybediyordu. Göz rengimin yanı sıra gözlerimin çekikliği yüzümde güzel duruyor ve kendini belli ediyordu. Dudaklarım yüzümü tamamlayan en güzel yerdi, dolgun dudaklarım düzgün dişlerimle yüzümün en ince ayrıntısında bile güzel gözükmesine sağlıyordu. Güzeldim ama güzelliğim lanetimdi...

''Çok yakışıklıyım öyle değil mi Kainat?'' Okuduğu kitaptan gözlerini kaldırdı ve bana baktı, gözleri hep güzel bakardı onun bakışlarıyla iyi hissederdim. "Neden seni yanımda istemememe rağmen hala beni bırakmıyorsun Ensar?" Bakışlarını kaçırdı gözlerini tekrar kitaba dikti okuyor gibi yapıyordu ama okumuyordu sadece kaçmak için bir yoldu, cevapsız bırakmak.

Sandalyemi geriye çekerek yerimden kalktım çantamı omzuma asıp kitaplarımı kucağıma aldım ve onu orada bırakıp kafeden çıktım. Dışarıda yağmur yağıyordu kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım, gök sanki içinde ki bütün birikmişleri akıtmak ister gibi ağlıyordu.

Kafamı eğip kaldırımdan ilerlemeye başladım yanımda şemsiyem yoktu saçlarım bir bir ıslanıyordu kitapları ıslanmaması için göğsüme bastırdım. Arkamdan gelen adım seslerine kulak aldırmadan ilerlemeye devam ettim, bana yaklaştı elini omzuma attı ve durmam için omzumu sıktı. Gözlerimi arkama çevirdim derin nefesler alıyordu, bana yetişmek için koşmuş olmalıydı. Bir kaç saniye sonra gözleri gözlerimi buldu bakışları yüzümde oyalanmadan bedenime kaydı ellerini uzatıp kolumu tuttu ''Sırılsıklam olmuşsun sen yanında şemsiye taşımaz mısın?'' dedi sinirle.

Elindeki şemsiyeyi açtı ve yanıma sokulup yağmurun bana gelmesini engelledi. ''Gök üzülmüş olmalı.'' dedim.

Gözleri tekrar gözlerimi buldu anlamayarak bakıyordu, avuç içlerimi açıp yağmurun avuçlarıma dolmasına izin verdim ''Baksana nasıl ağlıyor.'' Avucumun içinde biriktirdiğim yağmur damlalarını ona gösterdim.

''Hayır gökyüzü ağlamıyor aksine, Tanrılar büyük gün için yağmuru bizlere birer hediye olarak sunuyor.'' Gözlerini gökyüzüne çıkardı ve fısıldadı ''Sana hediyelerini sunuyorlar.''

Bakışlarım gökyüzüne çıktı ''Hayır Tanrılar üzülmüş olmalı ki ağlıyorlar.''

Göklerin Tanrısı Ülgen'in gözünden bir damla göz yaşı aktı, o göz yaşı Kainat'ın avuçlarında can buldu. Göz yaşı Gök Tanrısının ona bir armağanıydı.

Ensar boşta olan elini Kainat'ın eline doğru uzattı, Kainat'ın elini alıp şemsiyeyi tutan elinin üzerine sabitledi gözleri hala gökyüzünde olan kızın yüzünü inceledi saçları ıslanmış ve bir kısmı yüzüne yapışmıştı, parmakları kızın yüzüne doğru hareketlendi yüzüne yapışan saçlarını parmaklarıyla itti, kız gözlerini gökyüzünden çekip Ensar'ın yeşil harelerine sabitledi farkındaydı Ensar'ın ona karşı bir şeyler hissettiğinden ama ona ne kadar soğuk davranırsa davransın asla yanından ayrılmıyordu.

Ensar bu çekimden kurtulmak adına kafasını iki yana salladı ve gözlerini kapatıp derin nefesler aldı, Kainat'ın yanında sanki kalbi göğüs kafesini parçalamak ister gibi atıyordu ona olan duygularını saklamaya çalıştıkça daha çok dibe batıyordu. Kapattığı gözlerini açıp şemsiyenin ucundaki ellere baktı, Kainat'ın eli alttaydı Ensar'ın eli ise kızın elini sarmalamıştı. ''Bir Japon efsanesine göre yağmurlu bir gecede birbirlerine şemsiye veren iki insanın kaderleri sonsuza kadar bağlanırmış.''

Kainat'ın bakışları şemsiyenin ucunda olan ellerindeydi, elini ani bir hareketle çekti ifadesi sertti ona karşı duygu beslemiyordu ama o bunu anlamak istemiyormuş gibi daha çok üzerine geliyordu ''Efsanelere inanmam'' dedi. Şemsiyenin altından çıktı ve arkasını dönüp yürümeye başladı bir kaç adım atmıştı ki kolundan tutulup geri çekildi Ensar kızın kulağına doğru yaklaştı ve fısıldadı ''Efsanelere inanmalısın çünkü bugün burada bizim kaderlerimiz bağlandı.'' Şemsiyeyi kızın eline tutuşturdu ve arkasını dönüp sokaktan uzaklaştı.

Kız öylece gökyüzüne çevirdi bakışlarını ''Ona karşı hiçbir şey hissedemiyorken onun bana karşı hissettikleri altında eziliyorum. Ona sevgimi veremem çünkü bana sevgi nedir öğretilmedi.''

Sevgi ve Güzellik Tanrısı kıza burukça gülümsedi ve fısıldadı ''Sana sevgiyi öğretecek kişi karşına çıkacak ve sevginin ne demek olduğunu anlıycaksın, ama sonunda keşke hiç bu duyguyu tatmasaydım diye yakarıcaksın. Senin için üzülüyorum güzel kız, yaşayacakların ve sana yaşatılacaklar için sana üzülüyorum.''

Devam Edicek...

MELEZ KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin