636 69 7
                                    

"Sen neden geldin? Seul'dan buraya gelmek çok de kolay değil." göz devirdi Jay. Koltukta iyice yayıldıktan sonra ellerini ensesinde kenetledi ve başına destek yaptı.

"Çocuklarla seni merak ettik. Telefonlarını da pek açmıyorsun." omuz silktim. Ne zaman Hye Mi ile birlikte olsam arıyordu. Ben de Jay yerine onu tercih ediyordum doğrusu. Telefonda konuşarak zaman kaybedemezdim.

"Meşgul olduğumda arıyorsun." dedim penceremdeki kuşları izlerken. Cıvıldamalar her yerde netçe duyuluyordu. Bu da beni gülümsetiyordu. Açıkçası, belki de Hye Mi sevmese  ben de bu kadar ilgili olmazdım kuşlara. Hala hoş gelirlerdi gözüme ama her zaman izlemek istemezdim.

"Nasıl meşgul olabilirsin ki? Yatmaktan başka bir şey yapmıyorsun?" çoğu zaman için doğruydu. Kitap okuyordum, bahçeye çıkıyordum, hemşirelerle sohbet ediyordum, sevdiğim kızı izliyordum... Yapacak çok şey vardı aslında.

Kapı tıklatıldığında, penceremdeki bakışlarımı o tarafa çevirdim. Hemşire Jae öğle yemeği ile birlikte odama gelmişti. Güler yüzüyle hemen yanımdaki komidine tepsiyi koydu. Ardından Jay'e döndü.

"Hye Mi ve bizden başka biriyle konuştuğunu görmek güzel Sunhoon." dedi aynı zamanda bir de bana bakarak. Onun ismini söylediğinden, arkadaşımın kim olduğunu öğrenmeden gitmeyecekti. Derin bir nefes alıp yüzümü buruşturdum. Başımı salladım. "O kim?" dedi Jay şaşkın edasıyla.

Hemşire Jung, kıkırdayıp bana sormasını söyledikten sonra odadan ayrıldı. Bir nevi ortalığı ateşe verip kaçmıştı.

Göz devirip nasıl kısa anlatırım diye düşündüm. Sevgilim değildi... Arkadaşım hiç değildi... Birbirimize hisler beslerken arkadaş olamazdık. Sevdiğim kişi desem kırk bin tane soru daha soracaktı.

Eliyle kolumu dürttüğünde şansıma küstüm. Cevap vermekten başka seçeneğim olmadığını anlamıştım.

"Abartmayacaksan doğruyu söyleyeceğim." dedim uyarır bir tonda. Onayladığında ne kadar sonra sözünden döneceğini merak ediyordum.

"Sevdiğim kız." gözleri irileşip olabilecek en sesli şekilde, "Ne?" diye bağırdığında uzanıp elimle ağzını kapatıp. Ani hareketimle ayağımı biraz oynatmış ve canımın acımasına sebep olmuştum.

Sinirle konuştum bu sefer. "Abartma dedim dimi?"

"Sen birini seviyorsun ve bunu abartmayacağım? Öldür beni daha iyi!" istemeden sırıttım. Çoğu kez gözleri önünde çıkma teklifi almıştım ve hepsini reddetmiştim. Bugünün gelmesini bile bekliyor olabilirlerdi.

"Diğerlerine de söylemeliyim." dediğinde onu durdurdum. Şimdiden herkesi teşkilatlandırmanın anlamı yoktu. Henüz birlikte bile değildik. "Gerek yok kanka. Önce bir işler yoluna girsin." ısrarlarımın üzerine ne şimdi ne de Seul'e geri dönünce kimseye bahsetmeyeceğine söz verdi.

Aradan henüz birkaç dakika geçmişti ki kapım yine tıklatılmıştı. İçeriye giren Hye Mi ile keyiflenmiştim. Fakat Jay eğer onun asıl kişi olduğunu anlarsa rahat bırakmayacağını biliyordum. Normal davranmaya çalıştım.

"Ah, bahçedeki arkadaş. Merhaba." dedi ve saygıyla eğildi. Arkadaşım da aynı şekilde karşılık verdi. Soran gözlerini bana doğrulttuğunda görmezden geldim.

"Bir bağırış duydum da... Koridordan geçerken geldim. İyi misin?" beni merak etmesi hoşuma gitmiyor değildi. Kafamı oynatıp, "İyiyim sorun yok." dedim.

"O bendim, özür dilerim." Jay samimi cümleleriyle konuştuğunda şu anlık bir sorun yoktu. Büyük ihtimalle neden sürekli gülümsediğini sorgulamıştı. Kaşları çatıktı çünkü. Hye Mi'nin önüne gelen herkese kendini açıklama gereği duyduğunu biliyordum ve bunu bizim önümüzde de geçerli olmasını istememiştim.

"Şey, neden bağırdın? Bir şey mi oldu?"

"Sunghoon sevdiği kızdan bahsediyordu da." gözlerim irileşti ve ona döndüm. Ne diye bu kadar rahat konuşuyordu ki? Derin bir nefes alıp, hiçbir sorunun olmadığını belirttim.

Planımın bu kadar kısa sürede altüst olmasıyla yıkılırken, o yutkunmuştu. "Beni mi anlattın?" elimle alnıma sertçe vurup artık kaçışımızın olmadığını kabullendim. Jay'in kahkaha atmamak için hazırlandığını görebiliyorum.

"Hye Mi... İyiliğin için odana gitmelisin. Hemen." dedim alayla arkadaşımı işaret ederek. Beni onayladı ve veda ettikten sonra yanımızdan ayrıldı.

"Hye Mi o muydu!?" şakaklarımı ovuşturdum ve gelecek her türlü soruya hazırladım kendimi. Aynı zamanda muhtemelen neden gülümsediğini de soracaktı. Anlatmaya da hazırdım.

"O da seni seviyor mu?"

"Evet." saçlarını karıştırdı. "Şanslısın Sunghoon... Çok şanslı." omuz silktim. Bunu biliyordum. Sevilmek eşsiz bir duyguydu ve sevilen insan şanslı olurdu.

"Şu hastaneden çıkın da mutlu olun." dedi hiçbir şeyi bilmeden. Sadece başımı salladım. Benim de hayalimdi o. İkimizim de çıkması ve mutlu olmamız.

"Umarım."

__

__

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
bolide ❥ park sunghoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin