570 68 10
                                    

Yutkundum. Hemşire Jae, ameliyatta bir sorun olduğunda gelip hemen bana haber vermişti. İkimiz de birlikte aşağı kapının önüne inmiştik ama şu an ne olup bitiyor bir bilgimiz yoktu. 

Titriyordum. Sonuç neydi? Daha devam edecek miydi? Kötü haber mi alacaktım,  iyi bir haber mi? Gözlerimi kapattım. Sakinleş Sunghoon... Sakinleş...

Omzuma dokunan elle kendime geldim. Sandalyeye muhtaç olduğumdan küçük bir çocuk misali baktım Bayan Jae'ye. Güven verircesine gülümsedi ama onun da en az benim kadar gergin olduğunu biliyordum. O, Hye Mi'yi benden çok daha önce tanımıştı. Uzun süredir birliklerdi yani olası bir durumda o benden daha çok yıkılırdı.

"Eminim ki hiçbir şey yoktur. Ameliyattalarda genelde böyle olur." başımı salladım. Gerçi çok da inanmamıştım ya, neyse. İçimden Tanrı'ya dua etmeye başladım. Yüzde yirmilik kısımda olması için dua ettim. Belki de ilk defa bu denli yalvarıyordum. 

Sevmek garip bir histi. Bu ana kadar arkadaşlarıma ve aileme duyduğuma benzeyen bir his duyarım diye düşünmüştüm ama hayır,  öyle olamamıştı. Saçının teline zara gelse nefessiz kalacağım bir dönemdi bu. İnsanlara akıl erdiremezdim. Nasıl bu kadar sevebilirler ki diye sorardım hep. Şu an cevabını kendim veriyordum.

Ameliyathanenin kapısı açıldığında odak noktamı değiştirip o tarafa döndüm. Doktorun yüz ifadesi biraz garipti. Anlamlandıramıyordum ki bu da korkmama sebep oluyordu. 

Başındaki boneyi ve eldivenlerini çıkardı. Önce hemşireye, sonrada bana baktı. Bakışları ayaklarıma kaydığında kaşlarımı çattım. "Bacaksız sensin herhalde." utanmam gerekiyordu sanırım ama umrumda olmadı. "Odasına alınsın, içeriye bir tek sen girebilirsin." gergin ifademin yerini tebessüm aldığında benden mutlusu yoktu.

Başımı salladım hızla. Doktoru onayladığım sırada içeriden sedye üzerinde Hye Mi çıkarılmıştı. Ondan tarafa dönüp, asansöre gidişini izledim. Peşinden ben de hastalar için olan bir diğer asansöre ilerledim. 

Çok geçmeden odasının olduğu kata vardığımda, benden saniyeler önce gelmişlerdi. Yatağının yeri boştu zaten, haliyle rahatça yerleşmişti.

Uyanması gerektiğini söylediler. Sonra benimle görülebilecekti. Zorlamadım kimseyi, kabul ettim. Hemen oradaki duvara yasladım sandalyemi.

Kaç dakika ya da kaç saat bekledim bilmiyordum. Hemşireler iyi olup olmadığını kontrol etmek için giriyordu odaya ama onların haricinde ziyaretçi kimse yoktu.

Önümden sayamadığım kadar çok hasta, doktor ve annelerinin ellerini tuttuğundan sürükleniyoruz gibi duran çocuk geçmişti. Hepsi de neden yere bakıp sırıttığımı merak ediyor olmalıydı. Bu da ayrı komikti.

İçeriye son giren hemşire, biraz uzun kaldığında uyandığını anlamıştım. Sesleri geliyordu kulağıma. Hye Mi biraz halsizce cevap veriyordu sorulara. Bu daha da heyecanlanmama sebep olmuştu.

İsmini bilmediğim kadın kapıya çıkıp bana döndüğünde ben de ona döndüm. "Uyandı. Gel." dedi gülerek. Tekerleklerimi ittim hızla.

Göz göze geldiğimizde, gülümsedi. Yatakta dikleşmeye çalıştı ama başı acıyınca yüzünü buruşturdu.

Sandığımız aksine hala biraz saçı vardı ama çok kısaydı. Kulaklarının hemen üstünde bitiyordu. Yine de çok yakışmıştı.

"Yeni tarzımı beğendin mi?" bir şey demedim. Beğenmiştim ama kelimeler ağzımdan dökülmüyordu. Sadece ciddi ve mutlu ile karışık bir ifadeyle ona bakıyordum.

Hemşire bizi yalnız bıraktığında sedyeye biraz daha yaklaştım. Dilimi yutmuş gibiydim. "Biraz değiştim ama sonuçta hala eski benim." öyleydi, o hala eski Hye Mi'ydi.

Dudağımı ıslattım. Yanlış anlamasını istemediğimden kendimi konuşmaya zorladım. Olmamıştı. Sanki konuşmayı bir tek o hak ediyormuş gibi yapamıyordum.

"Konuşmazsan üzülürüm, nasıl olsa artık üzülebiliyorum." benden vazgeçeceği sırada iki kelime dökülmüştü sadece dudaklarımdan.

"Seni seviyorum." gözlerinin içi parlamıştı. Yarım ağız sırıttı ve ardından karşılık verdi. "Sonunda cevabımı aldım."

__

__

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
bolide ❥ park sunghoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin