¹

2K 101 19
                                    

Ben uyumaya çalışırken, kapım tıklatılmıştı. Somurttum. Kim, bu saatte gezerdi ki? Hastanenin niteliksiz olduğu belliydi. Kurallara uyduramıyorlardı.

Sürgülü kapı açılırken, kimin geldiğine bakmak için hafifçe başımı kaldırdım. Bu kızı tanımıyordum. Görünüşünden benimle aynı yaşta olduğunu sanıyordum ama yanılıyor da olabilirdim.

Arkasından girişi kapattı ve ona büyük gelen hasta giysisi içinde, elleri arkadasında bana yaklaştı. Yüzünde bir gülümseme vardı. Sanki hiç solmayacakmış gibi geliyordu.

Beyaz dişlerinin her biri görünüyordu. Bu da insanda tebessüm etme hissi uyandırıyordu. Kafasını sağa yatırıp, utangaç bir tavırla vücudunu iki yana döndürmeye başladı.

"Vay... Sen bitmişsin. Ne bu hal?" kelimeleri aynı bir çocuğun seçtiğine benziyordu ama on beşinden büyük olduğuna yemin edebilirdim. Tamam, belki de benden birkaç yaş küçüktü ama çok da değildi.

"Pardon ama bu saatte hastane odamda ne işiniz var?" diye çıkıştım. Omuz silktin. Pek önemsediğin söylenemezdi. Yatağımın birkaç metre ötesinde duran yatağa oturup kollarını açtın. Hala o sevinçli surat hakimdi yüzünde.

"Ne önemi var? Kim olduğum seni iyileştirecek mi?" dedikleri epey manasızdı. Bir ara kafasının narkozdan ötürü güzel olabileceğini düşünmüştüm ama o zaman hemşire ya da doktorlardan kaçması daha zor olurdu.

"Sizin de dinlenmeniz gerekmiyor mu?"

"Hayır. Ben bugün çok dinlendim. Oturmaktan bir yerlerim büyüdü." resmi olmayan konuşması, normalde insanı rahatsız edebilirdi ama bu kız o kadar tatlı ve nazik duruyordu ki kimse ona karşı kin ya da aynı nitelikteki koyu bir duyguyu besleyemezdi.

Kaşlarımı çattım. Ağlasam gülecekmiş gibi gözüküyordu. "Peki o halde. Benim dinlenmeme izin verir misiniz?" gözleri irileşti ama tam da düşündüğüm gibi sırıtmaya devam etti. "Ah tabii. O kadar da kötü biri değilim." bu denli naif ve samimi biriyken kendisini öyle betimlemesi sinirimi bozmuştu. Belki de bu hayatta en çok o güzel iltifatları hak ediyordu.

Uzun kahve saçlarının yarısı üstten topluydu ve aşağı düşen tek kuyruk örülüydü. Özenle yapmıştı ya da yaptırmıştı.

Oturduğu yatağa uzanarak bana doğru döndürdü vücudunu. Uyumam için zaman tanıyordu bana ama bir süre sonra korkutan gülüşü bunu engelliyordu.

Saniyelerin ardından ben uyuyamadığımın farkına vardığımda, derin bir nefes aldım. Yanımda o varken ve bana dik dik bakıyorken kolay olmuyordu. Dudaklarımı büzdüm. Saat o kadar geçti ki, nöbetçi doktorlar bile uykuya dalmış olabilirdi.

"Bir şey sorabilir miyim?" dedi ince sesiyle. Hayır demek gelmedi içimden. Diyemez gibiydim. Sadece başımı olumlu anlamda salladım bu yüzden. Kelimeler çıkmadı ağzımdan.

"Neden bu haldesin? Canın acıyor olmalı."

"Trafik kazası." dedim yaşadıklarımın gözlerimin önüne gelmesine izin verirken. Annemle bu adaya henüz taşınmıştık ama diğer şeritteki bir arabanın dikkatsizliği sayesinde kazaya kurban gitmiştik. Neyseki iyiydik ve kırıklarla atlatıyorduk. Aynı odada olmama gibi bir kötülüğümüz vardı ama sabahleyin görüşmemize izin vardı.

"Ah, buna çok üzüldüm. Keşke senin için bir şeyler yapabilsem." cümlesinin tam tersi şekilde daha da gülmeye başladığında, ürperdiğim doğruydu. Belki de ruhsal rahatsızlığı var diye uyardım kendimi. Ondan kaçmak ya da çekinmek adına değildi, yanlış bir şey söylememek içindi.

"Çok üzülmüş gibi durmuyorsun ama." dayanamayarak bu sevinç tufanının nedenini ister nitelikte konuştum. Benim ardımdan kaşları havaya kalktı. Bir şeyi unutmuş misali yatakta doğruldu ama bilin bakalım yüzü hala nasıldı? Mutlu.

"Hastayım ben. Sorunum da bu." derken eliyle ağzını işaret etmişti. O an anlamıştım bir yere kadar doğru olduğumu. "Küçüklüğümden beri böyleyim." bir ara anlatmayı kesse de, yarım kaldığı için devam etme gereği duymuştu.

"Ben de annemle babamı bir araba kazasında kaybettim. O gün hastaneye gidiyorduk ve bir tırla çarpıştık. Ambulansı ben aradım... Kahkaha attığımı fark ettiklerinde de gelip muayene oldum."

Biraz trajikomikti. Hem hastalığı öğrenilmişti hem de ailesini kaybetmişti. Bir günde iki şok yaşamıştı ve çok ağırlardı. Yutkundum. Gerçekleri öğrendiğimde istemeden de olsa düşündüklerim için utandım. Kendime kızdım.

Ayağa kalkıp, bana doğru yaklaştı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Dikkatli ol bacaksız. Bir daha kaza yapma."

Bana hitap ediş şekli, iki ayağımın da kırık olmasından kaynaklıydı. Yine de sinirlerimi bozmuştu. Göz devirdim. Odamdan çekip gitmesini söyleyecekken gülüşüne takılı kalmıştım. Bakışlarımı kaçırmaya yeltendim. Olmadı. Beni engelleyen bir dürtü vardı.

"Hye Mi! İşte buradasın!" hemşirenin sinirli sesi hastane koridoru ve odamda duyulduğunda kapıya ilerledi isminin Hye Mi olduğunu öğrendiğim kız. "Senin ismin ne peki?"

"Park Sunghoon." dedim hızlıca. Kim olduğumu bilmeden gitsin istemiyordum nedensizce. Dilediğim gibi de olmuştu.

"Gitmem gerek! İyi dinlen bacaksız!"

__

__

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
bolide ❥ park sunghoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin