***Yazım konusunda yeniyim bu nedenle okuyan arkadaşlar kendimi gelistirmem ve yanlışlarımı gormem için yorum yaparlarsa sevinirim.***
Yeşilocak Şehri-Batı Kotan Göçten Bu Yana 531
Kızgın demir alevin içinden çıkarken kırmızıya boyanmış bir tahta parçası gibi görünmüştü gözüne. Demiri elinde tutan iri yarı adam; ateşin sıcağından dolayı heryeri ter içerisinde kalmış ve leş gibi kokuyordu. Birkaç adım ötesinde olmasına rağmen terinin kokusunu tüm tuzluluğuyla duyabiliyordu. Adam elindeki demiri kılıç yapımında kullanacak bir demirci edasıyla tutuyordu. Kollarını tutan iki adam ise şimdiye kadar gördüklerinin etkisiyle birazdan kusacak gibilerdi.
O kadar acı arasında odaya yayılmış olan yanık et kokusunun; burnuna en güzel aş evlerinde bile gelmediğini düşündü. Adam elindeki kora dönmüş demir ile yaklaştıkça kollarından tutan adamlar olacakları görmemek için başlarını çevirmeye başlamışlardı. Bir yandan da midelerinin ağızlarından taşmasını engellemeye çalıştılar. Solokan şimdiye kadar çektiği acılara bir yenisinin daha katılacağını çok iyi biliyordu. Ancak beşinci seferden itibaren artık eskisi kadar hissetmediğini farketmişti. İşte başlıyordu şimdi yarı baygınlık halindeki o düşler.
Kızgın demir tenine değdiği o anda acı kaslarını istemsizce kasmasına neden olmuştu. Bunun ardından çenesi kenetlendi ve dişlerinden birkaçı bu baskıyla çatladı. Az da olsa hissettiği acı insanın yinede canını yakıyordu. Acı; demirin ilk değdiği göğüs kısmından başlayarak vücuduna yayılmaya başladı. Gözleri de yavaş yavaş kapanıyordu. Gözleri kapanırken karşısındaki hunharca gülen çirkin adamın silinip ortalığın karardığını görüyordu. Gözleri tamamen kapandığında sesleri duymaz, kendi etinin yanık kokusunu da almaz olmuştu. Biraz sonra karanlığın içinden ışık demetinin süzüldüğünü gördü. Işıkla birlikte içi ferahlamaya başlamıştı. Artık karşısında o güzel yüzlü kumral saçlı, ela gözlü melek vardı. Kendisine şevkat dolu gözlerle bakıyor ve tebessüm ediyordu. Solokan kalbinin sesini duyuyordu. Heyecandan atışları hızlanmıştı. Huzurun içinde yüzüyor gibiydi. Yüzünde meleğin gülümsemesine çok benzeyen bir gülümseme vardı artık. İşte bunun içindi belki de hiç konuşmamayı ve işkenceyi defalarca çekmeye razıydı. Bu meleği görebilmek için hergün işkence çekmeye razıydı.
Cehennemin içindeki cennette bir süre daha konuşmadan sessizce bakıştılar. Ama aniden Solokan' ın içi hüzünlenmeye başladı. Meleğin yüzü kaybolmaya başladığında Solokan' ın gülümsemesi silindi ve içine telaş hakim oldu. Bitmemeliydi. Artık sonsuza kadar onunla olmak istiyordu. Burnuna kokular geliyor, her yanı acımaya başlıyordu. Melek yok oldukça bağırmaya başladı. Sesi çıkmamasına rağmen boğazını yırtarcasına bağırıyordu. Her defasında olduğu gibi Solokan ölüme kavuşmayı çok istemesine rağmen bir türlü olmamıştı. Sevdiğine kavuşamamıştı.
Gözleri yüzüne çarpılan bir kova su ile nemlenmişti. Bu yüzden önce etrafı bulanık gördü. Ellerinden asılmış ayakta durduğunu kolarına binen yükten dolayı anlayabilmişti. Az önce kollarından tutan adamalardan biri; az önce üstüne yatırdıkları masanın bir köşesinde arkası kendisine dönük halde çökmüştü. Adamın çıkardığı seslerden kustuğu belliydi. Kendisine defalarca kızgın demiri tattıran adam karşısında gülümseyerek birşeyler söylüyordu.
'' Uyandın demek sefil tüccar...Ya da sana casus mu deseydim? Ne dersin?''
Bu sözlerin ardından Solokan' ın çıplak olan belinden yukarısına bir yumruk savurdu. Kabuk bağlamamış yaralar daha soğumadan atılan yumrukla daha da kanamaya başladı. Solokan yumruğun etkisiyle asılı olduğu yerde salıncak gibi yavaşça sallandı. Adam aynı şekilde tekrar konuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/33798527-288-k891661.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Upra: Kurtbaşlılar
Historical FictionUpra : Bilinmeyen tarihin bilinmeyen tanığı bir kıta. Yaşanan büyük göçlerden beri savaşan devletler ve ordularla dolu bir cehennem. İhtişama sahip krallıklar, iktidara talip beylikler, macera arayan savaşçılar, yağma peşindeki korsanlar...Efsaneler...