Göçten Bu Yana 531
Tergurta Adası - Dush Şehri/Limanı
Yaz akşamlarının sonuncularından biriydi bu akşam. Şehirdeki evlerin ışıkları yanıyordu. Hafif bir esintiyle birlikte denizdeki gemilere yol gösteriyordu deniz feneri. Dalgalar usulca kıyıya vuruyor ve her vuruşlarında hoş bir ses çıkıyordu ortaya. Tergurta adasındaki liman şehirlerinden birisiydi burası. Ana karadan tabiri caizse kesilerek atılan yerlilerin, yeni yurtlarındaki kurdukları şehirlerden birisiydi. Adada birçok yerli kabilesi yaşıyordu. Sayıları çok olan kabileler adada şehir devletleri şeklinde yer almıştı. Bu şekilde adada herhangi bir düzen bulunmuyordu. Her kabile birbiri ile savaş halinde olabiliyordu ve çoğu zaman şehirler yakılıp yıkılıyordu. Bu düzensiz ve istikrarsız toprakların sakinleri oldukça fakirdi. Korsanlar için ise içlerinde bulundukları şartlar bulunmaz birer nimetti. Tecrit edilmiş kavimlerin birlik kuramadığı ve sürekli açlık, yoksulluk ve savaşlarla boğuştuğu bu adanın limanları, zamanla korsanların meskeni haline gelmişti. Dush limanı da bunlardan biriydi. Şehirde yöneticiler ve tüccarlar haricinde varlığı bulunan yoktu. Bu iki grup da korsanlar ile işbirliği yaparak para kazanabiliyordu.
Saat ilerledikçe kör bir sessizliğe kapılan limana denizden bir tekne yanaştı. Limandaki iskeleye halat attıktan sonra tekneden birisi indi. İnen kişi siyah pelerinin başlığını yüzü görünmeyecek şekilde başına geçirmişti. Ayağındaki deri çizmelerle tahta iskeleye bastığında tahtalar gıcırdadı. Ardından tekneden üç kişi daha indi. İnenlerin korsan olduğu her hallerinden belliydi. Onların ardından limana demirlemiş bir gemi görünüyordu. Güvertesinden vuran ışık ile ayın ışığı sayesinde geminin burnunda bulunan sekiz başlı canavar görünüyordu. Bu gemi Çatal Mızrak Gemisiydi. İskeleye ayak basan da Kaptan Jessartu' dan başkası değildi. Kaptan ve yanındakiler şehre doğru yürüdüler. Liman bölgesinin hemen bittiği yerde eski bir meyhaneye yöneldiler. Meyhanenin pencerelerinden gelen ışıkla önündeki sokak aydınlanıyordu. Meyhanenin tahta kapısından içeri girdiler. Başlığını çıkarmadan içeriyi süzdü. Burnuna leş gibi bir koku gelmişti. Burası o kadar havasızdı ki Kaptan eliyle burnunu tutmak zorunda kaldı bir süre. Ortalık ana baba günü gibiydi. Kalabalıkta kahkahalar atanlar, birbirine bir şeyler anlatanlar, sızıp masalarda uyuyanlar ve içenler vardı. Buradakilerin çoğu korsandı. Geriye kalanlar ise katiller, hırsızlar ve sıradan ayyaşlardı. Gürültünün içinde çeşitli dillerde edilen küfürler de seçiliyordu. Bu şehrin her gecesi burası böyleydi. Parayı günübirlik karınlarını doyuracak kadar az bulsalar bile aç kalıp burada içmeye gelenler vardı. Gelenler sıradan insanlar değildi elbette. Sıradan halk açlık içindeydi. Onların içinde de az da olsa tarım yapabilenleri; ekinlerini ve paralarını, kış gelene kadar biriktirmeye çalışıyordu.
Jessartu ve adamları; içkilerin dağıtıldığı yerin hemen önünde bir masaya oturdu. Onların oturduğunu gören saki yanlarına geldi. Saki, sarışın bir erkek çocuğuydu. Daha bıyıkları bile terlememiş bir oğlan. Zayıflığından üzerindeki giysi bol geliyordu. Omzunda taşıdığı ve her masayı onunla sildiği bezi eline aldı ve incecik elleriyle masayı sildi. Bezin kiri o kadar çoktu ki masayı silmek yerine yeni bir pis leke bırakıyordu. Bu işlemi bitirdikten sonra Jessartu ve adamlarına baktı.
''Bir şeyler içer misiniz efendim?''
Jessartu başlığının altından gence baktı. Elini pelerinin altındaki, mavi renkli ceketinin cebine attı. Oradan çıkardığı dört adet Lummatya parasını masaya koydu.
![](https://img.wattpad.com/cover/33798527-288-k891661.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Upra: Kurtbaşlılar
Ficción históricaUpra : Bilinmeyen tarihin bilinmeyen tanığı bir kıta. Yaşanan büyük göçlerden beri savaşan devletler ve ordularla dolu bir cehennem. İhtişama sahip krallıklar, iktidara talip beylikler, macera arayan savaşçılar, yağma peşindeki korsanlar...Efsaneler...