2. Bölüm
Vote ve yorum yapmayı unutmayın.
---
Hüseyin hoca kaşlarını çatıp bana baktı, tabii gözlerimi dolu görünce yüzü yumuşadı. Allah'ım iyiki bu hocanın gözüne girmişim.
Hayatında en iyi karar.
"Efendim, çocuğum." Dediğinde hoca dışında herkesin anlayabileceği bir şekilde sahtece burnumu çektim.
Elimi kaldırıp orta sıradaki Selim'i gösterdim ve konuşmaya başladım.
"Hocam, Selimle birazcık tartıştık. Sizin dönemde ki savaşla ilgili, yok ben diyorum en önde tehlikenin içinde bizi korumak için savaşıyor.
Yok o diyor, hayır arkada yaralı askerlerle ilgileniyor... Hocam tekrar anlatıp şunu yere gömün, kaç kare anlattınız ama hâlâ ısrarcı. Tekrar anlatıp yere gömer misiniz?" Dedim gözlerimi dahada doldurarak. Kaşlarını çatıp Selim'e döndü. Evet Hüseyin hocam, bize tam tamına 20 kere anlattı. Ve o hep savaşın önünde diye anlattı ama asıl olay şu ki arka cephede yaralı askerlerle ilgileniyordu..."Evladım, ben sana demiyormuyum Ezel ile tartışma, Ezel çocuğum doğru diyor, aaa, iyi dinleyin tekrar anlatıyorum." Diyip başladı anlatmaya.
"Evde oturuyorum o zamanlar, tabi savaşlar felan da var. İşte otururken evime mektup geldi, diyorum 'Allah Allah, bu ne mektubu dur." Meğer askerlikten gelmiş. Bende hemen kalktım, sonuçta ihtiyaç varmış bize. Gittim odaya bavulu topluyorum, anam geldi eve, konuştuk ağlıyor kenarda, gittim yanına çöktüm önüne. Konuştum başlama "Ana'm, Güzel Ana'm. Bana ihtiyaçları var. Milletimi kurtarmaya giriyorum. Hem çocuklar için, rahat rahat oynamaları için." Diye, sonunda ağlamasını durdurdum. Çıktım evden, elimle bavulla, arkamda gözü yaşlı Ana'm önümde ise çocuklar için bir savaş, gittim işte askerliğe, kısa sürede başladı savaş. Ön cephede askerlere yarım ediyorum. Çok şehit gitti, çok. Mermiler havada uçuşuyor, etraf kaos, kan koksu, ölüler, cehennem gibiydi. Bir kaç defa savaşa gittim. Sonra sağ sağlık geldim. Ana'm bir sevinçli, bir sevinçli anlatamam. İşte tekrar devam ettim okumaya, burdayım işte. " Diye cümlesini bitirdiğinde zil çalmıştı. Geriye kaldı 6 ders.
Hoca bize son bir bakış atıp, Tripli bir şekilde sınıftan çıktı. Sınıfla bir kaç saniye sesiz kalkıp bastık kahkahayı.
İyi kaynamıştı ders. Şimdi hoca 70 yaşına gelmiş hâlâ ders anlatmanın peşinde. Senin emekli olman gerekmiyor muydu yahu?
İç çekip başımı sıraya koydum. Öğle arasına kadar uyusam yeridir. Öğle arasından soran sadece bir ders vardı. Bu her cuma böyledi.
Cuma günü bize acıyıp da demişler, 'Bari Cuma günü serbest bırakalım.' valla çok iyi yapmışlar, zeki öğrenci moduna giripte 'Ama hocaam!" Dimiyeceğim. Zaten biri çıkıp dese, bir kaç kişi kafasına vurur.
Ellerimi masaya koyup, ellerimin üzerine kafamı koydum. Allah rızası için beni öğlen arasına kadar uyandırmayın!
Uyu sende.
Öyle olsun.
Zaten olucak!
Birinin kolumu deşmesiyle kendime geldim. Daha demin uyudum oğlum ben, ne ara öğlen oldu? Ben bunları düşünürken kolum hâlâ deşilmeye devam ediyordu.
"Al al, senin olsun! Çekinme!" Dedim sistemle.
"Ayağı kalk Ezel." Diyen Şeyma hocayla gözlerim sonuna kadar açıldı, ne zaman kalkıp asker selamı verdim hatırlamıyorum bile. Bizimkilere göz attığımda gülmemek için çaba sarf ediyordular. Koruyun beni Allah'ını severseniz.