Umut; umut neydi?Umut, inanmaktı. Sıkı sıkıya tutunmaktı.
Şuan benim ve bu odada olan insanların tutunduğu daldı umut. Kurtarılabileceğimize bu odadan çıkıp ailelerimize sevdiklerimize kavuşabileceğimize dair olan küçücük bir umut ışığıydı.
İçeri kendine güvenen adımları ile giren kişiydi şuan bizim için umut. Düz siyah takım elbisesi içine giydiği beyaz gömleği ve siyah ayakkabıları ile iyi görünüyordu. Bizim için iyi görünmek şuan en son şeyken o buraya ait olamayacak kadar iyi görünüyordu. Herkes onun konuşmasını bekliyordu ağzından çıkacak küçük bir kelimeye tutunmak istiyordu. Ama o yapmasını istediğim en son şeyi yaparak, tam ortada bulunan masanın oraya ilerleyip sandalyeye oturdu. Yanımda ki 24 kişi de en az benim kadar şaşırmış olmalı ki birkaç insandan 'ne' 'nasıl' gibi sözcükler çıkıyordu.
Bize açıklama yapacak kişi bizi kaçırtan kişi bizim türümüzden bir insan mıydı yani?
Sandalyeye oturduğunda bizler sert bakışlarla onu incelerken o bundan hiç etkilenmiyormuş gibi rahattı. Oturduğu sandalyede öne doğru eğilip dirseklerini masaya koyarak o da bizi izlemeye başlamıştı. Öne düşürdüğü omuzları ile yorgun görünüyordu.
Dakikalar geçen aradan sonra gözlerini her birimizin üzerinde gezdirerek "Gözlerinizde ki nefret ve korku ne hissettiğinizi anlatıyor," nihayet o tok kalın sesi ile konuşmuştu.
Kısa bir sessizliğin ardından "O halde konuşmaya başlasan iyi edersin," diye bir erkek konuşmuştu ancak kim olduğunu anlayamamıştım. Gözlerimi karşımda oturan adamdan ayıramıyordum.
"Buraya bir yardım için getirildiniz," dediğinde getirilmediğimizi kaçırıldığımızı söylemek istemiştim ama sessiz kalıp anlatmasını bekledim. "Burada yaşayanların sizlerin yardımınıza ihtiyacı var bu yüzden de Dünya adlı gezegenden buraya getirildiniz."
"Sanırım uzun zamandır buradasın burayı bu kadar benimseyip insan olduğunu unuttuğuna göre," yine aynı erkek konuşmuştu, sesi kızgın geliyordu ve ona sonuna kadar hak veriyordum.
Karşımız da oturan adam az önce konuşan çocuğa dik bir şekilde bakmayı sürdürerek oturduğu sandalyeden ayağa kalkıp konuşmasını devam ettirdi "Burası dünyadan 12 milyon ışık yılı uzaklıkta ki NGC-3031 adında bir galaksinin içinde bulunan AKARD gezegeni," durup derin bir nefes alıp devam etti. "Bu gezegene Dünya gününe göre 24 gün süren bir yolculuk ile getirildiniz," diyerek cümlesini sonlandırdı.
24 gün mü?
Hayır, bu olamaz. 24 gün süren bir yolculuk, Dünya'dan yani farklı bir galaksiden buraya. Bu kadar hızlı mı?
24 gün süren yolculuk, 24 gündür evden uzakta olduğum gerçeği. Anne ve babam çıldırmış olmalılar. Zomia da uzun süre baygın mı kalmıştım. Kafamda ki düşünceleri bir kenara itip ve bu kez daha fazla dayanamayarak "Getirilmedik, siz kaçırdınız," dedim.
Bu kez gözlerinin hedefi ben olmuştum. Koyu kahverengi saçları ve koyu kahverengi siyaha çalan gözleri ve giydiği siyah takım elbisesinin içinde güçlü görünüyordu. Gözlerini gözlerimden çekip "Buraya yardım için getirildiniz," sesini yükselterek kelimelerin üzerine basarak konuşmuştu. "Burada yaşayan türün size ihtiyacı var ve buraya bir görev için getirildiniz," dedi.
Buraya bir amaç uğruna mı getirilmiştik? "Biliyorum korkuyorsunuz, yaşadığınız sadece Dünya'nın var olduğunu bildiğiniz gezegenden buraya başka bir gezegen ve başka bir türün yaşadığı Akard gezegenine getirildiniz ama her şeyin mantıklı bir açıklaması da var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKARD
Science FictionIşıltılı gezegenin ışığı sönüyordu. Gezegen yavaş yavaş yıkılıyor, parçalanıyor, ölüyordu.. Gezegen de yaşayan varlıklar bir umut bekliyorlardı. Yaşamayabilmeleri için bir umut ışığı. Bir ruh. ☽