Koşu

206 13 2
                                    

  Mesajı görür görmez prenses kelimesine takılmıştım. Sonra yakında görüşeceğiz kısmına takıldım.

  Tahmin ettiğim kişi olamazdı değil mi?

  Yok canım ne saçmalıyorum. Kötü bir tesadüf olmalı.

   Hani tanışalım mı diye mesaj atanlar var ya. Hah işte onlardan biri olmalı. Değil mi?

    Peki ya o ise? Benim için geri mi geliyordu? Bu sefer kesin beni öldürcekti. Berk'e anlattığıma kızmış olmalıydı.

   Yok daha neler! Amma da paranoyak oldum ben de. Kesin tesadüftür. Başka ne olacak?
   Tamam tamam tesadüf.
    Bu konuyu daha fazla düşünmeneye karar verdim. Yarın okul yoktu ve saat okul olmayan bi güne göre erkendi. Berk tuhaf davranıp erkenden gitmişti. Bunlar çok şüphe uyandırıcı hareketlerdi aslında ama benim Berk' e güvenim tamdı. Her zaman yanımdaydı. Hep ona güvenmiştim. Şimdi de bundan vazgeçmeye hiç niyetli değildim.

    Uykum yoktu. Sonunda dizi izlemeye karar verdim. Sırf Dylan O'Brien için Teen Wolf'u üçüncü kez izlemeye başladım.

   2. Sezonun 3. Bölümüne geldiğimde göz kapaklarımın ağırlına daha fazla dayanamadım ve tabletimi yatağımın yanındaki sehpaya bıraktım. İlkbaharda olmamıza rağmen yorganıma sıkıca sarıldım ve uykuya teslim oldum.

    ...

    Hissettiğim sıcaklıkla uyandım. Yorgan sağolsun çok fazla terlemiştim. Yatağımda hafif doğruldum ve saate baktım. Okul olmayan bir güne göre fazla erkendi. Ama uykum tamamen dağılmıştı. Kalkıp banyonun yolunu tuttum. Aynaya bakmadan küvete girdim. Korku filmi kapağı gibi olan sabahki halime bakmaya hiç niyetim yoktu.

    ...

 

    Duş iyi gelmişti. Sanki tüm başımı ağrıtan sorunlardan arınmıştım. Giyinme odama geçtim. Belki bugün eski günlerdeki gibi koşuya çıkabilirdim. Koşuya gitmeyi her zaman sevmişimdir. İnsanın kendi başına kalmasına rağmen sorunlarıyla kafasını yormadığı, etrafında olanların tadını çıkara çıkara gözlemlediği nadir zamanlardan olduğunu düşünüyordum.

    Altıma gri spor şortumu, üstüme nar çiçeği rengideki sweatshirtumu geçirip ayağıma da gri airmaxlerimi giydim. Saçlarımı da düzgün bir at kuyruğu yaptım. En azından bana göre düzgündü.

   Alt kata indim ve karşımda her zamanki gibi harika bir kahvaltı sofrası duruyordu. Canımın kahvaltı yapmak istediği o nadir anlardan birindeydik ve bu istek yok olmadan hemen yemeye koyuldum.

    Evdeki çalışanlarla hiç karşılaşmıyorduk. Ne ben onları görüyordum ne de onlar beni. Fakat tüm işler çok hızlı bir şekilde yapılıyordu. Mesela ben kahvaltı yapıp salondaki koltuğa oturup televizyon izliyordum. Arkamı döndüğümde sofra kalkmış oluyordu. Çıt bile çıkmadan. Evdeki işlerin sihirli bir şekilde yapıldığını düşünmüştüm bi aralar. Evde yanlız yaşadığımı bana çok net hissettiriyolardı. Bir gün onlardan birine rastlarsam teşekkür etmeyi aklımın bir köşesine not ettim. Umarım hırsız felan sanıp saldırmam.

    Kahvaltım bitmişti. Kulaklığım ve iPod'umu alıp evden çıktım. Eski evde olsam orman da koşardım ama şimdi deniz daha yakın geliyordu. Adele - Set Fire To The Rain'i açıp koşmaya başladım.

     Koşmak muazzam hissettiriyordu. Kesinlikle özgürlüktü koşmak. Koşarken yüzümü okaşayan ve saçımı savuran rüzgarı hissettmek harikaydı. Adımlarım müzikle ritmik bir şekilde hareket ederken denizin kokusu ciğerlerimi temizliyordu. Çok güzeldi.

BOŞLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin