and how could you?

170 8 2
                                    

Kalabalık sayılırdı geldikleri yer. Ara ara toplanmış önemli insanlar(!) önemli konular(!) konuşuyorlardı. Herkes siyah-beyaz takımlarını giymişti. Aralarda ise renkli renkli elbiseler Jeon'un gözlerini fazlasıyla kanatıyordu. Başka bir şeye ihtiyacı vardı. Elbette Bay Kim'i görmeye. Kim bilir yine ne kadar güzel olmuştur diye düşünürken karşıdan geldiğini görmüştü. Takımı tamamen siyahtı ve bir gömlek yerine boğazlı kazak giymeyi tercih etmişti kendisi. Ayrıca saçları da en son gördüğü kahverengi saçlarının aksine simsiyahtı. Jungkook'u boğup öldürecek kadar siyahtı hem de. Lâkin bunu umursamadı Jungkook. Onun tarafından öldürülmeyi tercih ederdi normal bir ölümdense. "Oğlum..."
Jungkook kendisine seslenilen tarafa başını çevirdi. "Anne sen miydin? Yine çok güzel olmuşsun."
"Teşekkür ederim tatlım. Sen de öylesin. Geleceğini bilmiyordum bile. Baban söylemedi bana."
"Oh! Aslında son anda karar verilmiş bir şeydi anne. Geldim işte."
"Peki hadi git arkadaşlarının yanına. Sonra yine görüşürüz olur mu tatlım?"
Jungkook kafa salladı ve uzun zamandır gitmek istediği kişinin yanına ilerledi.
"Merhaba Bay Kim"
Taehyung konuştuğu kızdan bakışlarını çekti. "Selam Jungkook"
"Nasılsınız? Umarım iyisinizdir çünkü ben öyleyim ve burası cidden güzel bir yermiş. Yani siz gelince öyle oldu." Gözleri hemen açılıvermişti Jungkook'un. "Yani demek istediğim güzelmiş burası."

"Evet güzel bir yer Jungkook. Fazlasıyla genç insanlar var. Eski davetler gibi olmayacak. Bilirsin eskiden en yaşlı olan üye sahneye çıkıp bir saat boyunca konuşmaya çalışırdı..."

"...lâkin artık öyle değil. Ve bugün oldukça güzel olmuşsun."

Kafasını eğip ufak bir teşekkür etti Jungkook. "Siz de öylesiniz."

"Aslında sana ufak bir şey söylemem gerek Jungkook."

Jungkook'un heyecan ile midesi kasılmıştı. "Jimin ile Yoongi birbirlerini seviyorlar bunu biliyorsun sanırım."

"Elbette biliyorum Jimin benim arkadaşım."

"Aslında bunu Yoongi Hyung söylememi istedi. Senin de bildiğin üzere Yoongi nişanlanıyor ve bunu sanırım Jimin daha bilmiyor. Demek istediğim bundan vazgeçmesi gerek. Arkadaşının daha fazla üzülmesini istemiyorsan ona söylemelisin."

Jungkook bir süre anlam veremedi. Hem onun kendisine başka bir şey söyleyeceğini düşünmüştü. Belki, belki bir iltifat daha. Ama bunu asla ama asla beklememişti.
"S-siz şu an ciddi misiniz? Gerçekten şu an ciddi misiniz? Bir de bunu söyletmek için sizi uygun görüp bana mı söyletti yani? Cidden arkadaşınız da siz de korkaksınız Bayım! Nasıl bu kadar kırıcı olabilirsiniz?" Jungkook sesini yükseltti fazlasıyla. Bu birkaç insanın dikkatini çekmişti bile. Lakin Taehyung daha fazla rezil olmamak için onu gösterişli yerden çıkardı ve bahçeye götürdü. Sadece ağaçların rüzgardan dolayı sallanan yapraklarının sesleri vardı.

"Lütfen sessiz olur musun Jungkook? Arkadaşın ve sen hayal dünyasında yaşıyordunuz sanırım. Yoongi ile Jimin'in birlikte olabilmesi imkansız. Buna nasıl körü körüne inanabildiniz?"

"Asıl siz nasıl böyle olabildiniz? Sizi bu kadar kötü bilmezdim. Yoongi Jimin'i seviyor sanırdım. Jimin ne kadar mutluydu onunla biliyor musunuz siz! Ama bilemezsiniz tabii. Çünkü siz kalpsizsiniz. Bilmiyorsunuz sevmeyi, sevilmeyi. Evlerinize gidip sadece aynı masada yemek yiyip uyuyorsunuz. Yüzleriniz bir kez bile olsa gülmüyor sizin Bayım. Mutlu olmak, mutlu etmek için yaptığınız hiçbir şey yok sizin. Ve ben..."

"...bende artık sizinle konuşmak istemiyorum. Sizin gibi birisini sevdiğim için kendimden utanç duyuyorum." deyip ayrıldı yanından. Sözleri bıçak kadar sivri ve yaralayıcıydı Jeon'un. Taehyung'un her yerine saplanırken öylece kalakalmıştı dakikalarca ve hatta saatlerce.

your power,, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin