you might not wanna lose your power

133 9 8
                                    

Dünden kalan birkaç an aklına düştü Jungkook'un. Biliyordu gelmişti sevdiceği, saçlarına ve yanağına bir öpücük kondurmuştu ve üzerini örtüp gitmişti sanki hiç uğramamış gibi. Ama bıraktığı şeyler unutulmazdı. Aldığı papatyalar, bıraktığı öpücükler... Bunları ölse unutmazdı Jungkook. Ömrünün sonuna kadar kalbinin orta yerinde kilitli bir sandık içerisinde saklayacaktı.

Yüzünde tebessümle kalktı. Hiç olmadığı kadar mutluydu. Ve onunla tekrar buluşmak istiyordu. Hiçbir dert olmadan, kimseyi düşünmeden...
Ki zaten balkon kapısının tıklatılmasının sesi duyulmuştu. Jungkook heyecanla yerinde kıpırdandı ve perdeyi açtı. "Geldiniz..."

"Evet geldim."

"Neden? Yani istemediğimden değil. Sadece bir daha beni görmek istemezsiniz diye düşündüm."

İşte Jungkook buydu. O kadar masumdu ki. Asıl senin beni görmek istememen gerek dedi içinden Taehyung. Benim değil. Seni o kadar kırdım ve bu kırgınlıkları yine kendi ellerimle toparlayacağım.

Ve Taehyung artık korkmadan, sorgulamadan bir adım attı Jungkook'a. Sevgilisini belinden kavradı ve ellerinden bir tanesini beline bir tanesini ise saçlarına götürdü. Jungkook'un saçlarıyla oynarken "Yanlış düşünmüşsün bebeğim. Şimdi hazırlan seni bir yere götüreceğim."

"Gerçekten mi? Benimle bir şeyler mi yapmak istiyorsunuz? Siz ve ben yani? Başka kimse olmadan."

Taehyung kıkırdadı. "Evet Jungkook. Seninle bir yere gitmek istiyorum. Sen ve ben, sadece ikimiz."

"Tamam o zaman hemen hazırlanıyorum. Siz de lütfen burada beni bekleyin." der demez hemen kendini banyoya kapattı. O sırada Taehyung gülümseyip Jungkook'un odasını büyük bir merakla inceledi. Odası da kendisi gibi çiçek kokuyordu. Fazla gösterişli olmayan sade bir tarzı vardı Jungkook'un. Beyaz rengi hakimdi odaya. Masasında kalemlerini koyduğu bir kalem kutusu, bir defter ve bilgisayarı vardı. Ayrıca bunlara ek olarak Taehyung'un dün aldığı papatyalar da suyun içine konulmuş şekilde duruyordu. O gerçekten çok tatlı. Ve sanırım ona âşık oluyorum. "Hyung! Ben hazırım. Hadi gidelim." Birlikte el ele Taehyung'un geldiği şekilde-balkondan- çıktılar.

'Kim Taehyung'

"Bay Kim, keşke böyle bir yere geleceğimizi söyleseydiniz. Burada çok rüzgâr var ve saçlarım uçuşup duruyor." diyerek kıkırdadı Jungkook. "Evet uçuşup duruyorlar ama tatlı gözüküyorsun Jeon. Bu yüzden sorun etmene gerek yok."

"Pekala. Size soru sorabilir miyim?" dedi ağzındaki havuçla.

"Sorma dersem sormayacak mısın?"

"Hayır yine soracağım." dedi gülerek Jungkook.

"Sor o zaman."

"Uhm dün neden geldiniz odama?"
Bunu soracağını tahmin etmiştim tabii ki. "Kalbim sıkıştığı için geldim Jungkook. Seni çokça kırdım."

"Sadece kalbinizi rahatlatmak için geldiniz yani?"

"Hayır seni sevdiğim için de geldim." dedim gözlerinin içine bakıp. Yere serdiğimiz piknik örtüsünde oturuyorduk.Ve güneşten korunmak için bir ağacın gölgesine oturmuştuk. Önümüzde kır çiçekleri ve karşımda o çiçeklerden bile güzel olan Jungkook vardı.

"Gerçekten mi?"
Evet anlamında kafamı salladım ve karşımdaki çocuğun anbean gözlerinin ışıldamasına şahit oldum. "Bir daha bana o kadar kötü davranmayın olur mu?"

"Olur davranmam." dedim. Onun dediği her şeye evet diyecek hâle düşmüştüm.

"Peki. O zaman şimdi ne yapalım. Bisiklet sürmek ister misiniz?"

"Ben mi?"

"Evet birlikte çok eğleniriz. Yoksa siz bilmiyor musunuz?"

"Ne münasebet canım elbette biliyorum." diye çıkıştım. Jungkook pek emin olamadı yine de. "Pekala o zaman hadi gidip bisiklet kiralayalım." diye sevinçle koşturdu Jungkook.
Bir çocuk gibi. Saf, masum ve temiz...
Oysa ben ne kötüyüm.
Daha sevmek ne demek onu bile bilmiyorum.

"Siz gerçekten de bisiklete binmeyi bilmiyorsunuz. Aman Tanrım size inanamıyorum. Çocukken hiç bisikletiniz olmadı mı?"

Utanmıştım. Yapamadığım bir şeyden ilk defa utanmıştım. Bilmiyordum; bisiklet sürmeyi, gülmeyi, sevmeyi, sevilmeyi...

"Benim küçükken bir tane vardı hatta rengi pembeydi inanabiliyor musunuz? Tüm kızlar benim bisikletime bayılırlardı. Ah bir dakika siz- sizin gözleriniz mi doldu?"

"Hayır!" diye haykırdım hemen.

"Bilmediğiniz için mi ağlıyorsunuz özür dilerim. Çok özür dilerim. Sizi istemeden de olsa yargıladım. Çok özür dilerim lütfen beni affedin."

"Jungkook saçmalama lütfen."

Birkaç kez burnunu çekmişti karşımdaki çocuk. Onun da benim gibi ağlayası gelmişti.

"Size sarılabilir mi-"

Bunu bile tam söyleyemeden ona sımsıkı sarılmıştım. Sözleri yarım kalmıştı ona sımsıkı sarılmam ile. Ellerim incecik belini kavramıştı ve bana sarılınca minicik kalmıştı sevgilim. Kısacık kolları ile beni kavramaya çalışmış ve tüm sevgisini hatta her şeyini bana adamıştı. "Birlikte yapacağız tamam mı? Yaşayamadığınız ne varsa size yaşatacağım. Söz veriyorum."

Onu kendimden ayırdım ve ellerimi yanaklarına çıkardım. "Seni seviyorum Jungkook."

"Gerçekten mi?" Kafamı sayamayacağım kadar çok salladım. Sonra ona bir kez daha sarıldım ve öpücüklerimi kondurdum. Alnına, boncuk boncuk olan gözlerine, yumuşacık yanaklarına, burnunun üstüne ve en sonda dudaklarına. "Bende sizi seviyorum."

Hayatımın en güzel sözlerini aldığım o anda ben çok mutluydum.

🌼

your power,, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin