1. Kısım 1. Bölüm

30 1 0
                                    

Yastıkları düzeltip yatağa oturdum. İyice yerleştikten sonra bilgisayarı dizlerimin üzerine koydum ve yazmaya başladım:

"Selam! Ben Asiye. Annem ve babam ben daha doğmadan önce anlamış olmalı ki bana anlamı 'isyan eden' olan bir isim koymuşlar. Ama şu an anlatmak istediğim kendi sıradan ve monoton hayatım değil. Size yakın bir arkadaşımı ve ona yaptığım hatayı  yani yıllar öncesini anlatmak istiyorum. Bu yazılarımı görüyorsan: 'Özür dilerim. Benim hatamdı. Lütfen beni affet.'

Sabah alarmın sesiyle uyandım. Alarmı kapatıp tekrar uyuma isteğime karşı koymaya çalışarak yataktan çıktım. Sabah rutinimi tekrarladım: uyan, dişlerini fırçala, üzerini değiştir ve yalnız başına kahvaltı yap.

Babam bu hayatta işinden başka hiçbir şeyle ilgilenmez. Genellikle eve gelmez. Geldiği zamanlarda da benimle yemek yemeye tenezzül etmez.
Annem ise alkolik. Şu an bir hastanede tedavi görüyor. İçmediği zamanlarda iyi bir insan aslında. Tabii onu en son ayık gördüğünde 5 yaşında olduğum gerçeğini saymazsak...
İkisinin de yokluğuna alıştım. Yalnızlığı severim. Bence yalnızlık insana çok şey öğretebilir. Mesela bana görünmez olmayı öğretti. Çevresi tarafından fark edilmeyen, silik bir tip olmayı... Tabii bununla bir sorunum yok.

Kahvaltımı yaptıktan sonra okula gitmek üzere arabaya bindim. Arabayı Fırat Abi kullanıyor. Ben kendimi bildim bileli gitmek istediğim her yere beni Fırat Abi götürür. Benim aksime o çok konuşkan ve güler yüzlü biridir.
Bugün yine havanın güzelliği, açan çiçekler gibi şeylerden bahsederek konuşmaya çalışıyordu. Ben de onu kırmamak için kısa kısa cevaplar veriyordum ama elimdeki kitabı okuyabilmek için en kısa zamanda sohbetin bitmesini istiyorum.
Genelde olduğu gibi Fırat Abi ''Küçük hanım, sen belli ki kitap okuyacaksın. Ben seni rahat bırakayım." dedi.
Gülerek "Teşekkür ederim, Fırat Abi." dedim ve dün geceden beri okuduğum kitaba geri döndüm. Nefes kesici, distopik bir kitap olan Erdem Yılı'nı okuyordum.

Okulun önünde durduk. Fırat Abi'ye teşekkür ettikten sonra arabadan indim. Birkaç adım attıktan sonra durdum çünkü Fırat Abi arkamdan sesleniyordu: "Küçük hanım, dur. Çantanı unuttun, yine."
Çantayı elinden alıp "Çok teşekkür ederim." dedim.
"Rica ederim. Hadi, iyi dersler." dedi ve arabaya binip gitti.

Sınıfa girip her zamanki yerime, cam kenarında en ön sıraya oturdum. İlk ders kitaplar ve ders programı dağıtıldı.
İlk iki ders Türk Dili ve Edebiyatıydı. Edebiyat kitaplarımı sıraya dizdim ve arabada okuduğum kitabı okumaya devam ettim.

Edebiyat öğretmenimiz Pınar Hoca'yı aslında severim. İyi biri ama sınıf içi etkinliklerini çok sever ve herkesin katılmasını ister. Ben ise konuşmak istemem. Hatta orada olduğumu kimse fark etmesin isterim. Bu yüzden de, edebiyat dersini sevmeme rağmen, derslerde biraz zorlanıyorum.

Biraz sonra ders zili çaldı ve öğretmen yanında uzun boylu, esmer bir çocukla birlikte geldi. Yanındaki çocuğa beni göstererek "Asiye'nin yanı boş. Oraya oturabilirsin, Yiğit'cim." dedi.
Çocuk "Tamam, hocam." diyerek bana doğru gelince mecburen masanın yarısını boşalttım. Çantamı kendi sıramın arkasına astım ve dikkatimi tekrar öğretmene verdim.

Öğretmen "Çocuklar yeni eğitim-öğretim yılımız hayırlı olsun. Ben zaten hepinizi tanıyorum ama yeni gelen arkadaşımız için hepiniz sırayla adlarınızı söyleyin, lütfen." dedi.
Duvar kenarından başlayarak herkes adını söyledi. Sıra en son bana geldi. Kısık bir sesle "Asiye Dinç" dedim.
Arkamdan bir erkek sesi alaycı bir tonla "Yalnız biz duyamadık." dedi.
Çatılmış kaşlarımla arkama döndüm. Konuşan Onur'du. Babası babamın yakın bir arkadaşı olduğu için ne yazık ki sürekli aynı ortamda bulunmak zorunda kalıyoruz. Aslında birlikte büyüdük. Hatta çocukken yakın arkadaştık. O daha az kendini beğenmiş, ben daha az asosyal biriyken... Zamanla ikimiz de büyüdük ve birbirimizden uzaklaştık.
Yanımda oturan çocuk arkasına dönerek "Ben duydum." dedi. "Ben de Yiğit. Tanıştığımıza memnun oluruz umarım."
Sesi kendinden son derece emin geliyordu ve çok hoş bir ses tonu vardı.

Hayatım boyunca önemsediğim tek insanla bu şekilde tanıştım. Tabii henüz bundan haberim yoktu. Onun hakkındaki ilk düşüncem çok hoş bir ses tonu olduğu ve beni sevmediğim bir insanla uğraşmaktan kurtardığı için iyi biri olduğuydu. Henüz onun hakkında hiçbir şey bilmesem de bana bir iyiliği dokundu, yani ona bir iyilik borçluyum.

Günün geri kalanının hayatımın normal bir gününden farkı yoktu. Neredeyse hiç konuşmadan beşinci derse kadar gelmiştim. Beşinci ders coğrafyaydı. Coğrafya benim en sevmediğim ders diyebilirim. Coğrafya öğretmenimiz Berna Hoca acımasız denilebilecek bir kadındı. Çok yazı yazdırır ve bir kişinin yapmadığını görürse hemen sinirlenirdi.

Her teneffüste yaptığım gibi bu teneffüste de dersle ilgili kitaplarımı ve defterlerimi sıraya yerleştirdim. Berna Hoca'nın her sene yaptığı gibi bu sene de ilk günden derse başlayacağına emindim. Bu yüzden hazırlıklı olmak istedim.

Hocadan hemen önce Yiğit sınıfa girdi. Sıraya oturdu ama kitap ya da defter çıkartmaya yeltenmedi bile. Başta umursamayacaktım ama birkaç ders önce Onur'u terslediği için ben de ona bir iyilik yapmak istedim.
Sessizce "Kitabını açsan iyi olur." dedim.
Dalga geçer gibi "Okulun ilk günündeyiz." dedi.
Omuzlarımı silkip "Sen bilirsin ama eminim Berna Hoca ders işleyecek." dedim.
"Gerçekten mi? İlk günden?"
Başımı 'evet' anlamında aşağı yukarı sallayarak onayladım.
"Yedek kalemin var mı?" diye sordu.
Hiçbir şey söylemeden kalemliğimden bir kalem çıkartıp önüne koydum. Artık dikkatimi öğretmene vermek istiyordum.
O da "Sağ ol." deyip önüne döndü.

Dediğim gibi Berna Hoca okulun ilk günü olmasına rağmen ders işledi.

Ders bittikten sonra yemek yemek üzere bahçeye çıkacaktım ki biri arkamdan seslendi. Dönüp baktığımda Yiğit'in seslendiğini gördüm.
''Ne oldu?" diye sordum şaşkın bir şekilde.
Elime kalemi tutuşturdu ve "Kalemini unuttun." dedi.
"Kalabilirdi. Önemli değil." dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım.
Arkamdan "Öğretmen hakkında uyardığın için teşekkürler. Bilmem gereken başka bir şey var mı?" diye seslendi.
"Zamanla öğrenirsin." dedim ve yoluma devam ettim.

Evden getirdiğim sandviçi bahçedeki tahta banka oturup yedim. Bu bank okuldaki en sevdiğim yerlerden biri. Diğer öğrenciler pek sevmediği için burada tamamen yalnız oluyorum, kendi düşüncelerime dalabiliyorum.

Son zil çaldığında hızlı adımlarla aşağı indim. Fırat Abi beni dışarıda bekliyordu. Hiçbir şey söylemeden arabaya bindim.
Biraz gittikten sonra "Gününüz nasıl geçti, Küçük Hanım." diye sordu.
Bu konuşmayı her gün yapıyoruz ve ben her gün aynı cevabı veriyorum: "Aynıydı, Fırat Abi."
Yol boyunca bir daha konuşmadık. Eve vardığımızda hemen arabadan inip odama çıktım.

Bir gün biriyle tanışırsınız ve o kişi sizin hayatınızı değiştirecek kişi olacaktır. İyi ya da kötü... İlk tanıştığınızda bunu anlayamazsınız. Hayat gayet normalmiş gibi devam eder. Siz planlar yapar durursunuz ama hayatın sizin hakkınızda başka planları vardır. Bunun önüne geçemezsiniz. Tek yapabileceğiniz onu kabul etmek ve en az yarayla kurtulmaya çalışmaktır. Hep dedikleri gibi 'Hayat, siz plan yaparken başınıza gelenlerdir.'

Ben de Yiğit'le tanıştığımda onun hayatımı değiştireceğini anlayamamıştım. Kendi hayatımla ilgili planlar kuruyor, gelecek hayalleri kuruyordum ama belli ki hayatın benim hakkımdaki planları çok başkaymış. Bunu fark ettiğimde artık çok geçti.

Telefondan saate baktığımda 04:07 olduğunu gördüm. Bilgisayarı kapattım ve Hayal uyuyor mu diye bakmak için kalktım. Bir süre onu uyurken izledikten sonra tekrar yatağa girdim. Alarmım çalana kadar biraz uyumaya çalıştım ama yapamadım.

Özür DilerimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin