Bu bölüm biraz gecikti özür dilerim ama gerçekten fırsat bulamıyorum. Bölüm'ün çoğu Ecem'in ağzından. Biraz duygusal bir bölüm oldu.
Ecemin bölümünden itibaren multimediadaki şarkıyla okumanızı tavsiye ederim.Bu arada birkaç karakteri değiştirdim. Yani, multimedia yeni Ecem. (:
“Bana çıkma teklifi etti.”
•••“Ne! Oha, inanamıyorum. Ve sen?” diye bir soru yönelttiğimde, “ ‘Bilmiyorum’ dedim. Asya ben gerçekten bilmiyorum. Can’dan sonra hiç kimsede böyle hissetmemiştim.” Diye cevap verdi.
Can… Ecem’in ilk aşkıydı. Lisenin başlarına doğru ayrılmışlardı. Daha doğrusu, Can Ecem’i aldatmıştı. Ecemi çok ağlatmıştı Can.
Gözlerinin dolduğunu gördüğümde ona sarıldım.
“Üzme artık o Can için kendini. Geldi geçti. Hem Mert, Can gibi değil. Sende biliyorsun.” Diye teselli etmeye çalıştım onu.
“Biliyorum tabii. Ama korkuyorum iste. Bilirsin, Mert popüler ve yakışıklı. Etrafında bir sürü kız var, biri onu etkileyebilir.”
Yan tarafında duran telefonu alıp ona verdim. Anlamayan gözlerle baktığında “Ara onu. Buluşmak istediğini söyle. Can’ı, her şeyi anlat.” Diye açıklama yaptım.
Telefona bakıp bana döndü. Ona teşvik edici bir bakış attığımda rehbere girip Mert’in adını buldu.
Ecem’den •••
Arama tuşuna basıp beklemeye başladım. Çaldıkça daha çok heyecanlanıyordum. En sonunda “Alo” sesini duyduğumda ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi geri verdim.
“Şey, Mert. Nasılsın?” diye başladım söze ne diyeceğimi bilemeyerek.
“Ben iyiyim de, sen nasılsın? Sesin iyi gelmiyor.”
“Ben iyiyim, bir şeyim yok. Sadece şey diyecektim.”
“Ne diyecektin Ecem?” dediğinde ukala gülüşünü görür gibi olmuştum.
‘Umarım dışarıda değildir. Öyle güldüğünde çok tatlı oluyor. Etrafta kızlar vardır.’ diye geçirdim içimden.
“Buluşalım mı diyecektim, sana söylemek istediğim şeyler var.” dediğimde, “Tamam, 15 dakikaya alırım seni. Hazırlan.” diye cevapladı beni
“Peki. Görüşürüz o zaman.” deyip bir şey söylemesine fırsat vermeden kapattım telefonu.
Bana soran gözlerle bakan Asya’ya “15 dakika sonra alacak beni.” diye açıklama yaptım. “Tamam.” diyip sarıldı bana. Cesaretlendirmeyi, teselli etmeyi beceremezdi o. Sarılırdı her zaman. En etkili olanda buydu zaten. Ağladığımda gülmezdi hiçbir zaman. Aynı şey benim içinde geçerliydi tabii ki. Babalarımız öldüğünde hiçbir zaman “Neden böyle oldu?” gibi bir soru sormadım ben. Küçüklüğümden beri ‘her şeyde bir hayır vardır.’ cümlesiyle yetiştirilmiştim çünkü. Belki de bu olmasaydı Asya’yla sadece iş yemeklerinde karşılaşacaktık.
“Hey! Niye ağlıyorsun şimdi sümüklü?” diye soran Asya’ya göz devirdim. Sanki kendisi ağlamıyordu, şapşal.
“Tamam tamam. Ağlamıyorum. Hadi oyalama beni. Mert gelecek şimdi.” diyip ayaklandım.
Asya beni kapıya kadar geçirdikten sonra biraz ilerideki bank’a oturup Mert’i beklemeye başladım. Ona nasıl anlatacağımı düşünüyordum. Can, aklıma geldiğinde bile gözlerim doluyordu. Unutmak kolay değildi ki.
Mert’in sesini duyduğumda gözyaşlarımı sildim. Lanet olsun. Asya’nın dediği gibi, gerçekten sümüklüydüm.
“Ecem, korkutuyorsun beni. Bir şey mi oldu niye ağlıyorsun?” diye sorduğunda tam ağzımı açacaktım ki izin vermedi. Heyecanlı görünüyordu. “Bak hayır diyeceğinde üzülürüm falan diye ağlıyorsan yapma. Söyledim sana. Kararına saygılıyım ben. Hem ne olacak ki hayır desen. Ben seni severim öyle de. İlk birkaç gün içerim sadece, belki birkaç kişi falan yumruklarım ama bir şey olmaz merak etme. Ağlama sen. Sen ağladığında karnımda sabaha kadar tekme yemişim gibi bir şey oluyor. Yapma. Hem bak-“ dediğinde daha fazla konuşmasına fırsat vermeden öptüm onu. Benden beklenmeyecek bir hareketti aslında. Bu tür konularda hiçbir zaman girişken olmamıştım.
Çekildiğimizde, “Sana hayır demeyeceğim Mert. Sadece anlatmam gereken bir şey var, korktuğum bir şey.” dedim. “Anlat o zaman güzelim. Sabaha kadar bile dinlerim seni.” diye cevapladı beni elini yanağıma koyup.
“Bak, benim bir sevgilim vardı. Can. Çok seviyordum onu.” diye anlatmaya başladığında gerildiğini hissettim. “Bir yıl kadar beraberdik. Sonra, lisenin başlarında beni aldattığını öğrendim. Üstünden çok zaman geçti ama ne bileyim, unutamıyorum işte. İlk aşkımdı o benim, ilk hayal kırıklığım.” diye devam ettiğimde artık ağlıyordum. Oysa hiçbir şey söylemeden sadece gözyaşlarımı siliyordu.
“Ben Can’dan sonra kimseyi sevemedim doğru düzgün. Eğlendim daha çok. Bağlanmadım kimseye, olurda tekrar üzülürüm diye. Ama sen farklısın. Ya ne bileyim. Farklı işte. Diğerlerine baktığım gibi bakmıyorum sana. Bakamıyorum. Mert ben tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyorum. Yapmazsın değil mi?” diye sorduğumda bana sarıldı. Sanki gidecekmişim gibi. Kollarının arasından kayıp gidecekmişim gibi sıkı sıkı sarıldı.
“Yapmam güzelim. Yapmam. Sen bu kadar güzel gülerken bile bile ağlatmam. Merak etme.” dediğinde sesi titremişti. Seviyordu ya, güzel seviyordu bu adam. Bu sefer ben kayıp gidecekmiş gibi sarılıyordum boynuna. Kaslı kolları minik bedenimi saklar gibiydi. Etraftaki bütün kötülüklerden saklar gibiydi. Nazikti ama. Sanki camdan değerli bir vazoydum da, kırılmayayım diye uğraşır gibiydi.
Seviyorduk be, güzel seviyorduk birbirimizi. Çok seviyorduk.