10: "Uçurum."

159 11 1
                                    

    
   Eveet, çok şaşırtıcı bir bölüm oldu. Benim için bile.

   Bu bölümde tekrar tekrar yeni bölüm yazmam için baskı yapan beyinsiz arkadaşıma gelsin. O kendisini biliyor.

   Multimedia: Berk

    Beğenmeniz dileğiyle.


   

 
   İnsanlar senin ne düşünüp, ne hissedeceğini umursamazlar. Hayatın kuralı bu. Umursayamazlar. Bencillik alışkanlık olmuştur artık, beceremezler umursamayı. Bir iki tanesi iyi rol yapar sadece, "yanındayım" hissi verirler sana. Asıl ihtiyacın olan da budur zaten. Gerçeğini göremediğin bir şeyin fazlasını isteyemezsin ki, sahtesine alışmışsındır artık. Bulamazsın yolunu.

   Dolan gözlerimi silip yüzümü yıkadım. Ecemin Berk ve Mert'e anlatıp anlatmadığını bilmiyordum. Eğer anlattıysa Berk'in bana acıması en son isteyeceğim şeydi. 


   Saçımın bulunduğumuz mekana göre daha çok "sevimli" olduğunu düşünüp iki yandan ördüğüm saçlarımı açtım. 


   Külotlu çorabımı çıkardıktan sonra hırkamı belime bağladığımda sevimliden çok sert görünüyordum. Benim istediğimde zaten buydu. İnsanların güçsüzlüğümü görmemesi. 


   Masaya gittiğimde Ecem ve Mert bana şaşkın bir şekilde bakıyorlardı. Bu şekilde değilde, somurtarak geleceğimi düşünmüş olmalıydılar. Berk'e bakmadığım için onun nasıl bir tepki verdiğini bilmiyordum ama şaşkın olduğu konusunda emindim.


   Oturduğumda Ecem, "İyi misin?" diye sordu. Olaydan sonra çok fazla etkilenmiştim, o da biliyordu. "İyiyim, niye iyi olmayayım ki?" diye gülerek cevap verdiğimde şaşkınlığı biraz daha artmış görünüyordu. 


   "Tecavüz etseler umrumda olmaz dedim diye daha tecavüz edilesi duruma sokmuşsun kendini? Gerçi bu kılıkla tecavüz olarak mı görürsün, zevk mi alırsın bilmem." diyen Berk'in sesini duyduğumda kalbime bir bıçak saplanmış gibi hissettim. Ecem anlatmamıştı sanırım. Anlatsa söyler miydi bunu, o kadar kalpsiz miydi?


   "Berk, kapa çeneni!" diye bağıran Ecem'e "Ecem, gerek yok. Bırak ne derse desin. Onu mu umursayacağım?" dedim. İnanmayacağını biliyordum. Ondan saklamak istemiyordum zaten. Dolu olan gözlerime baktığında fark etti. 


   Berk gülerek, "Harbi Ecem, sen niye takıldın bu konuya bu kadar? Görende prenses hazretleri tecavüze uğradı sanacak." dediğinde gözlerim bir anda gözleriyle buluştu. Gülümsemesi yüzünde solarken anladığını fark etmiştim. Birden ayağa kalktığında ne olduğunu şaşırmıştım.


    Yanımda gelip kalkmamı söylediğinde "Ne oluyor?" dedim. Tekrar kalk dediğinde bu sefer Ecem aynı tepkiyi vermişti. Ona dönüp "Problem değil." dedikten sonra kalktım. 


    "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda yanıtlamadı. Israrla “Berk, nereye gidiyoruz? Söyler misin?” diye sorunca “Kapa çeneni artık!” diye tısladı.


    Arabayı bir uçurum kenarında durdurunca ona bakmadan konuşmasını bekledim. “Anlat, Asya.” dediğinde sesi sertti. “Neyi, Berk?” diyip anlamamış gibi yaptığımda iç çekti. “Neyden bahsettiğimi biliyorsun.” diye ısrar ettiğinde “Evet ve anlatma gereği duymuyorum.” diye çıkıştım.


    Neden böyle yapıyordu ki? Neden umursuyormuş gibi davranıyordu? Aslında biliyordum, tek derdi dalga geçmekti. Eğer anlatırsam bütün okulun bunu duyacağına neredeyse emindim. Ama buna rağmen, inanmak istiyordum. Umursadığını düşünmek istiyordum. En azından bir umudum oluyordu.


      “Anlatacaksın dediysem anlatacaksın!” dediğinde kahkahama engel olamadım. Bana şaşkın gözlerle bakıyordu. Normalde ifadesiz olan gözlerinden şuan şaşkınlık akıyordu.


    “Komik bir şey mi var? Ne gülüyorsun?” dediğinde sesi, ifadesizleştirdiği yüzünün aksine öfkeliydi.


   “Bu dediğin, ‘Murat’ı MSN’den sileceksin’ gibiydi de ona gülüyorum.” derken aklıma gelmesiyle yine kahkaha atmaya başladım.


   Beni umursamayıp “Anlat Asya.” dediğinde sesi itiraz kabul etmeyeceğini açıkça belirtiyordu. “Niye? Beni herkese rezil edesin diye mi?” diye bağırdığımda bunu beklemediği bariz ortadaydı. Ama o da beni, “Gerizekalı! Seni niye rezil edeyim? Bu kadar mı şerefsizim lan ben? Bir kerede söylediğim şeyi yap! Bu kadar dert edilecek ne gelmiş olabilir ki başına?” diyerek şaşırtmıştı.


   “Tabii! Ne olabilir ki? Alt üstü erkeklerle hiçbir alakam olmadığı halde üç kişi tarafından tacize uğramışımdır. Erkeklere karşı yeni yeni oturan güvenim sarsılmayı geçip yıkılmış olabilir ama problem değil tabii ki. Üç yıl boyunca etrafımdaki her erkekten korkmuş olabilirim ama bu bir sorun değildir herhalde. Erkeklere hiçbir şekilde güvenemediğim için yaşıtım çoğu kızın aksine kimseyi sevmemem, sevemememde nedir ki, değil mi?” diye bağırdığımda ağladığımı gözyaşlarımı silen parmağıyla fark etmiştim.


   “Minik…” dediğinde konuşmakta zorlanıyor gibiydi. Birden beni kendine çekip sarıldığında ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım.  “Hey, ağlama. Ağlama tamam mı?” dediğinde istemsizce bir kez daha hıçkırdım.


   “Eğer…” dedi. “Eğer üç yıl önce karşılaşmış olsaydık, belki her şey daha farklı olurdu.” diye devam etti. “Lütfen…” dediğimde hıçkırığım sözümü bölmüştü. “Lütfen, kimseye söyleme.” dedim. “Söylemem minik, söylemem.” dedi kollarını biraz daha sıkarken. Yüzümü boynuna gömüp ağlamaya devam ettim.


    “Bak… Bak, ben özür dileyemem minik.” dediğinde ona biraz daha sıkı sarıldım. Özür dilemeyeceğini biliyordum. Ama istiyordum yine de. Belki özür dilese değişecekti. Belki güvenebilecektim ona. Belki de üç yıl sonra, bir erkeğe farklı bir gözle bakabilecektim. Ama biliyordum. Özür dilemezdi.


    “Ama özür dilerim…”

Alışılmadık Hisler.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin