Olivera mermer direkli hamama doğru ilerliyordu. Sular hazırlanmış sert elli hamam kadınları Oliverayı bekliyordu. Olivera bu sarayda başkası tarafından yıkanmamıştı.
- Ne işiniz var burda. Çıkın dışarı ben kendim yıkanırım.
+ Olmaz hatun. Bizim görevimiz seni halvete hazırlamak. Zorluk çıkarmada otur şuraya.
Olivera has odaya girene kadar herşeye katlanmak, her söyleneni uygulamak zorundaydı. İş gelmişti vücudundaki tüm tüylerin temizlenmesini. Tepeden tırnağa temiz olmalıydı. Hamam kadınları Olivera'yı hamam taşına yatırdı.
+ Hadi çıkar peştemalini.
- Sizin bu çirkin bakışlarınıza maruz kaldığım yerde asla soyunmam.
+ Ayy amaann sanki yiyeceğiz seni be hatun. Duydunuz mu soyunmazmış. Hadi uzatmada gel.
Kadınlar bir çekişte peştemali çıkarıvermişlerdi üzerinde. Aralarında " hünkar yaşadı hanımlar. Şu güzelliğe bakın" diye konuşmaya başladılar.
Oliveranın sesi tüm hamamı tutmuştu.
- Bu işten nefret ediyorum. Canımı yakıyorsunuz. Ahh!
Hamam faslı bitmişti. Işıl ışıl güzel kaftanlar giydirilmişyi Oliveraya. İncecik beline gümüş bir kemer takılmıştı. Müthiş misk kokuları boynuna, göğüs aralarına sürülmüştü. Gözüne sürmeler çekilmiş başına incecik mücevherli tokalar takılmıştı. O kadar gözalıcıydı ki, hazırlayan kadınlar dahi kıskanmıştı.
Artık hazırdı. Belkide onun için dönüm noktası olacaktı bu gece. Şefika kalfa onu almak için geldi.
+ Oo Olivera Hatun bu ne güzellik maşallah. Hünkarı büyüleyeceksin bu gece hahayy.
- Teşekkürler Şefika kalfa.
Altın yoldan geçerken tüm kaideler Oliveraya anlatılmıştı. Artık has odanın kapısına gelmişlerdi.
+ Bak dediklerimi sakın unutma. Bi saygısızlık etme. Hünkar bu, hatunlarla karıştırma. Bu sefer vallahi kellen gider bilesin. Hadi Allah utandırmasın.
Olivera ardına kadar açılan has odanın kapısından içeri girdi. Çok heyecanlıydı. İçinden " sakin ol sakin ol. Ne bu heyecan. O bir osmanoğlu bunu unutma. Senin babanı öldüren adam" diye düşünüyordu.
Odaya girdiğinde hünkarın arkası dönüktü. Çok heyecanlanmıştı. Nie bilmiyordu. Hünkar yüzünü dönüp ona doğru yürüdü, yanına geldi. Olivera ona söylendiği gibi eğilip hünkarın eteğini öptü. Sultan Bayezid Oliveranın çenesinden tutup ayağ akaldırdı. Olivera hala Bayezid in gözlerine bakmıyordu. Bayezid;
" ey sarayımın dört bir köşesinde adı çınlayan dilber! Kaldır başını gül yüzünü esirgeme benden"
Bu sözleri duyan Olivera şaşkınlıkla başını kaldırır ve Bayezidin o derin yeşil mavi gözlerine bakar. "Tanrım! Tanrım! Bu gözler bana aşkla bakıyor olmalı. Noluyor bana böyle kendile gel Olivera!" Diye içinden geçirir.
Bayezid büyülenmiş gibidir. Oliveranın o iri koyu kahve gözlerinden gözlerini alamaz.
+ Meftunu oldum bu iki ahu gözün, gayrı iflah olmam bilesi. Nesin sen? Cennetten huri mi ey dilber.
Oliveranın nutku tutulmuştu bu durum karşısında. Eli ayağı titrer olmuştu. Ne diyeceğini şaşırmıştı
-Hünk.. hünk.. hünkarım be.. ben şey.
Has odanın havası dışarıdaki seslerle birden değişmişti. Kapıdaki ağalar kapıyı tıkırdadı.
+ Hünkarım. Şehzade Mehmet rahatsızlanmış Devlet sultan size haber vermemi buyurdular.
- Mehmed mi? Mehmedim. Derhal hekim başına haber verin!
+ Emredersiniz Hünkarım.
Bayezid bu haber üzerine odadan bir hışımla çıkar. Olivera sinirden ayaklarıyla yeri döverken içeriye Cafer Ağa girer.
+ Hadi hadi sende çık taşlığa geç.
- Ama ama hünkar gelecek yasak ben gidemem.
+ Yaa tabi koskoca hünkar şehzadesini bırakıp senin kollarına gelecek. Boş boş konuşmada yürü hadii yallah.
Olivera çok tuhaftı. Kendine açıklayamadığı hisler doğmuştu içinde sanki.
-Tanrım araftayım yüce isa yardım et!
O gece halvet olmamıştı. Ama Olivera aşık olmuştu. Kendine bunu nasıl açıklayabilirdi bilmiyordu. Tek bildiği artık kalbi sadece intikam için atmıyordu...