13

143 24 15
                                    

Jaemin, Cherry'nin arkasından bakarken ne yapacağını düşünüyordu. Hızlı düşünmeliydi. Peşinden gidip Hara'yla bir ilişkisi olmadığını, her şeyi yanlış anladığını söylemek ve artık aralarını düzeltmek istiyordu. Yanlış anlaşılmalardan nefret ederdi ve Cherry bütün olayı yanlış anlamıştı. Ama olay çok tazeydi ve şimdi giderse sinir bozucu olacağını düşündü.

Elini saçlarından geçirip gidişini izledi. Gözden kaybolduktan sonra hipnozdan çıkmışçasına önüne döndü. Bir şeyler yapmalıydı. Artık ikisi de bu durumdan kurtulmalılardı. Gözü az önce çıktıkları kafeye takılınca oraya adımladı.

İçeri girip etrafına bakındığında asıl amacı Hara'yı bulmaktı. Bir şeyleri düzeltmek istiyorsa en başından ve kimseyi kırmayarak başlamalıydı. Hara'yı aynı masada pipetle oynarken bulduğunda yanına ilerledi. Hara onun geldiğini görür görmez yüzünde belirsiz bir ifadeyle ayağa kalkmıştı.

Jaemin ellerini omuzlarına koyup hafifçe Hara'yı geri yerine oturttu. Kendisi heyecanlı değildi ama Hara'nın öyle olduğunu ve bir cevap beklediğini biliyordu. Hara'yı kırmayı ya da üzmeyi asla istemiyordu bu yüzden olabildiğince nazik davranacaktı. O ona endişeli gözlerle bakarken konuşmaya başladı.

"Hara, açık konuşmam gerekirse senin duygularına karşılık veremem." Hara bunu beklediği için sessizce başını salladığında kötü hissetmeye fırsat vermeden devam etti.

"Muhtemelen neler olduğunun oldukça farkındasındır." Hara yine başını salladı. Jaemin'in Cherry'i sevdiğini Cherry hariç herkes biliyordu zaten. Görmesi o kadar zor değildi.

"Üzgünüm, biliyorum söyleyeceklerim çok klişe olacak ama sen gerçekten bu sevgini hak edecek birine vermelisin, bana değil."

"Anlıyorum Jaemin, sorun değil. Kızarsın diye düşünmüştüm sadece." Jaemin başını olumsuz anlamda salladığında rahatladı. Jaemin'in ona kızmaya hakkı yoktu.

Daha fazla bir şey konuşamayacaklarını anladıklarında vedalaşıp ayrıldılar. Jaemin şimdi çok daha kötü hissediyordu. İki kızın da kalbini kırmıştı. Biri için sadece en iyisini dileyebilirdi. Diğeri için ise artık harekete geçmeliydi.

Çoktan eve varmış olduğunu düşünerek yürüdüğü yolda durdu. Birkaç saniyelik düşünmenin ardından sola sapıp yürümeye devam etti. Yine de evde olduğundan emin olmak istiyordu ama telefonlarını açmayacağından da emindi. Bu yüzden annesini arayıp sordu beklemeden.

Bugün evde olmadığını ve daha hiç aramadığını öğrenince teşekkür ederek kapattı. Eve gidip gitmediğini bilmiyordu ama evlerine yaklaştıkça içinde büyüyen sabırsızlık hissi çoğalıyordu. Evde bulamazsa nerelere gidebileceğini de yürürken tahmin etmeye çalışıyordu.

Kapının önüne geldiğinde Cherry'nin sadece onun bulabilmesi için kapının üstündeki yere koyduğu anahtarı hatırladı. Bununla eve girmeyeli o kadar uzun süre olmuştu ki unutmuştu bile. Uzanıp anahtarı aldı ve kilitli olmayan kapıyı, anahtarı bir çevirişiyle açtı.

İçeri girip anahtarı kenara koyarken Cherry'nin nerede olduğunu ve ne tepki vereceğini düşünüyordu. Holü geçtikten sonra solunda kalan geniş salonda gözlerini gezdirdi. Gözleri, sırt üstü yatmış ve başı hafifçe sağa eğilmiş şekilde uyuyan kızda takıldığında durdu. Yavaş adımlarla yanına ilerleyip tam yanında yere oturdu. Onu izlemek için doğru bir zaman değildi ama güzel bir fırsattı.

Yüzünde, her şeye rağmen oluşan tebessüm, ne olursa olsun yine buraya döneceğinin göstergesiydi. Elini kaldırıp onu uyandırmaktan korkarak yüzüne gelen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Cherry'nin uykusu oldukça hafifti ve bunu biliyordu. Yine de uyanmasından korkmadı, acele etmiyordu. Buraya gelirken ki sabırsızlığı kuş olup uçmuş gibiydi.

Cherry başını çevirip biraz hareketlendi. Gözlerini açtığında karşılaştığı tavanla birkaç saniyesini almamıştı neler olduğunu hatırlaması. Yanında birinin varlığını hissedince sola döndü. Jaemin'i görmeyi beklemiyordu. Kaşlarını çatıp yattığı yerden kalktı.

"Ne işin var burada?" Sesi uyuduğu için beklediğinden kısık çıkmıştı. Tek eliyle saçlarını düzeltip ayaklarını da yere indirdi. Şimdi oturduğu koltuğa yasladığı elleriyle koltuğu sıkı sıkı tutuyordu.

"Uzun hikaye."

"Zamanımız var." Birbirlerinin direkt olarak gözlerine bakarken ortama sessizlik hakimdi. İkisi de ısrarla gözlerini kaçırmıyordu. Jaemin sonunda gözlerini kaçırıp ayağa kalkarak koltuğa, Cherry'nin yanına oturdu. Dirseklerini dizlerine yaslayıp ellerini birleştirdiğinde ona bir bakış atıp önüne döndü.

"Sevgilini kafede bırakıp buraya gelmen beni onurlandırdı." Cherry bariz bir alayla söylendiğinde Jaemin'de onun alay ediş şekline sırıttı.

"Sevgilim değil. Onu öpen ben değilim. Aramızda bir şey yok."

Cherry bu sefer inanmıştı. Başta sadece ani bir savunma mekanizması olduğunu düşünmüştü çünkü olayın üzerinden dakikalar geçmişti. Şimdi ise yalan söylemek için bir nedeni yoktu. Onunsa inanmamak için enerjisi. Başını salladı sadece. Ağzını açıp bir şeyler söylemek istiyordu. Konuşulacak çok şey vardı ama bir şey çenesini kapalı tutması için onu zorluyor gibi hissediyordu.

"Söyleyeceklerin bu kadar mı Jaemin?"

Jaemin Cherry'e döndüğünde gözlerinde bir endişe belirmişti. Ona duygularını açıklamaya gelse de onun bir şeyleri biliyor gibi konuşması onu korkutmuştu.

"Hayır, değil. Ama nereden başlanır bilmiyorum bile."

"Başından. En başından."

Jaemin artık üzerinden bir yük kalkacağının bilincinde Cherry'e baktı. Fazla büyütmeden kısaca neler hissettiğini açıklayacaktı ve sonucunu beraber göreceklerdi. Tabii Jaemin, Cherry'nin de söyleyecekleri ve bildikleri olduğunu bilmiyordu.

dear diaryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin