Kuzeye gittikçe, hava daha da soğuyordu.Gretna Green köyü, İngiltere ve İskoçya arasındaki sınırın hemen kuzeyinde, Dumfrieshire'de bulunuyordu.
İngiltere'nin katı evlilik yasalarına meydan okuyan birçok çift, Gretna Green'e akın ediyordu senelerdir. Evlilik yeminlerini edip, İngiltere'ye evli olarak dönmek için maddi durumları olmayanlar yürüyor, daha elit ve zengin olanlar ise, arabaları veya atları tercih ediyorlardı.
Herhangi bir çift, Sark Nehri köprüsünden İskoçya'ya geçtikten sonra, istedikleri yerde evlenmeye özgürdürler. Bunun için gerekli olan tek bir şey kalıyordu geriye, o'da tanıklar önünde yemin etmekti.
Gretna Green, özel evlerde, hanlarda ve hatta açık havada düğünlere ev sahipliği yapan büyük bir kasabaydı. Ancak, tek bir mekan, aceleyle yapılan düğünleri karşılıyordu, onlarda demirhanelerdi. Gelenek, on sekizinci yüzyılda, yerel bir demircinin evlilik törenini gerçekleştirmesiyle başlamış, ve uzun zamandırda devam ediyordu.
İki gün daha süren yolculuğumuz sonunda bitmişti, arabamız hedefimize ulaşmıştı. Demircinin yanında bulunan konuk evinin önünde durmuştuk. Yorgunluktan bayılacağımdan korkan lörd, hancıyla konuşurken belimden tutuyordu sıkıca.
Konaklama evinin sahibi George, evlenmeye geldiğimizi öğrendiğinde, sevinçle gülümsemiş ve göz kırparak bize böyle durumlar için her zaman bir odasının hazır olduğunu söylemişti.
"Biliyorsunuz, evlilik cüzdanınızı görene kadar yasadışı aynı odada kalmanız" dedi ürkütücü bir İskoç aksanıyla. "Bir keresinde yeni evli çiftlerin peşlerinden gelen akrabaları, demirhanenin ön kapısından içeri girmeye çalışırken, bizler yeni evli çiftleri arka kapıdan gizlice çıkarmak zorunda kalmıştık. Hân'a girdiklerinde çok geç olmuştu zaten, tüm hızla odalarına daldıklarındada yatakta bulmuştular çifti, açıkçası söylemek gerekirse yeni evlilerin botlarını çıkarmak için zamanları pek olmamış, ancak bu, işlerini yapmalarını engellememişti!" Yüksek sesle güldü hancı, cümlesini bitirir bitirmez.
"Ne dedi?" diye sordum vikonta, tek kelimesini bile anlamayarak.
"Hiçbir fikrim yok," diye fısıldadı Yoongi kulağıma. "Demirciden döndüğümüzde sıcak bir banyo hazırlamanızı istiyorum" dedi George'ye.
"Nasıl isterseniz lördum" cevapladı hancı vikontun eski moda bir anahtar karşılığında verdiği madeni paraları kabul etmekten memnun bir havayla.
"Servis edilmek üzere bir tepsi yemek hazırlamamızıda arzu edermisiniz?"
Kont sorgulayıcı bir bakış attı başını bana doğru çevirerek. Cevabımı, başımı hayır anlamında sağa sola çevirerek verdim.
"Hayır," diye yanıtladı "ama sabah olunca doyurucu bir kahvaltıya ihtiyacımız olacağından şüpheleniyorum."
"Nasıl emredersiniz lordum. Demircide evlenmeyi mi planlıyorsunuz? O kadar doğru bir karar vermişsinizki. Gretna Green'de Leo McPhee'den daha iyi bir rahip yoktur. Eğitimli birisi olduğunuda size söylemek isterim. Töreni yönetecek ve bir sertifika yazacaktır evliliğinizin geçerli sayılması için."
Hancı cümlesi bitirince, konuk evinden ayrılarak yakındaki demirciye yürüdük. Yürüdüğümüz yolun her iki yanında sıra sıra düzenli küçük evler ve dükkanlar vardı. Akşamın erken saatlerine rağmen hava çoktan kararmıştı ve sokak lambaları yanıyordu. Duvarları badanalı bodur yapıya yaklaştığımızda, bay Min sessizce bana doğru eğilerek şunları söyledi: