İki, tek başımayım

599 57 68
                                    

Tek başımayım,

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tek başımayım,

_______

"Jisung-ah!" hızlı adımlarla yanına ilerleyip boynuna atladım. O ise benden uzaklaşmaya çalışıyordu. Gözlerimi devirip ondan ayrıldım.

Artık ona sarıldığımda eskisi gibi hissetmiyordum. Beni sevmediğini biliyordum, ama buna rağmen ondan ayrılmıyordum. Yüzsüzlük müydü bu? Yoksa aptal aşk mı?

Elini tutup okul binasına doğru ilerlemeye başladım. Elimi tutmak istemediğinin farkındaydım, o ne kadar elini çekmeye çalışırsa elini o kadar çok sıkıyordum.

"Bugün, çıkışta bir şeyler yapalım mı?"

Sıkıntıyla nefes verdi. "İşlerim var."

Dudaklarımı büzdüm. "Neymiş o işler? Belki yardımım dokunur?"

Tekrar derin bir nefes aldı ve elimi bırakarak "Yardımına ihtiyacım yok." dedi, ve önden sınıfına doğru ilerlemeye başladı. Omuzlarımı düşürdüm ve sınıfıma giderek çantamı bıraktım. Ders ziline daha on dakika olduğunu görünce, zemin katta olan sınıfımdan çıkarak bahçeye adımladım.

Arka bahçeye doğru yavaşça, düşünerek yürümeye başladım. Arkadaşım yoktu. Aslında vardı, ama taşındıkları için okul değiştirmek zorunda kalmıştı. Yüz yüze çok buluşma yapamasak da, telefon da sık sık konuşurduk.

Jisung ile 5 ay önce çıkmaya başlamıştım. 2 Sene önce, kantinde çarpışıp onun kahvesini döktüğümde, yeni bir kahve alıp borcumu ödemek istemiştim. O da kabul etmişti, ve ondan sonra sürekli karşılaşmaya başladık.

Önce, yakın arkadaşlar olduk. Sonra, ilişkimiz ilerledi ve birbirimizden hoşlanmaya başladık. Başta, ilişkimiz gerçekten çok güzeldi. Tamamen hayallerde ki ilişkiler gibiydi. Bizi gören herkes, imrenerek bakardı.

Ancak son 1 ayda, Jisung farklı davranmaya başladı. Eskisi gibi davranmıyordu, eskisi gibi hissettirmiyordu. Okuldayken gözleri sürekli birini arıyordu. Tek başına oturuyorken, uzaktan fark etmiştim Bora'yı izlediğini. Bora ile aynı apartmanda oturduklarını biliyordum. Muhtemelen sabahları karşılaşıyor, ve okula beraber geliyorlardı. Böylelikle muhabbetleri ilerlemişti, ve normal olarak ilişkileri de ilerlemişti.

Sessiz kalıp bir süre onları izlemiştim. Arada göz göze gelirlerdi, ve birbirlerine selam verip tekrar önlerine dönerlerdi. Jisung, güzel bakıyordu ona. Seviyordu onu.

Bora ise utangaç bakışlar atar, selam verir ve önüne dönerdi. Onun da, Jisung'a karşı boş olmadığı belliydi.

Zamanla aralarında ki engel gibi hissettim kendimi. Saçma vicdan azapları çektim ama dedim ki, "Bu vicdan azabını ben mi çekmeliyim?"

Cevap, tabii ki hayırdı. Eğer beni sevmiyorsa, söyleyip benden ayrılmalıydı. O zaman ben de, anlayışla karşılardım ve iki medeni insan gibi yollarımızı ayırırdık. Fakat bu aldatılmak gibi hissettiriyordu. Biliyordum, aralarında bir ilişki yoktu ama yine de kötü hissetmekten başka yapacak bir şeyim yoktu. Çünkü, kız arkadaşı olan beni değil. Yalnızca "arkadaş" olarak nitelendirdiği kızı seviyordu.

Arka bahçeye vardığımda, aniden karşıma çıkan kızla çarpışmıştım. Ve evet, bu kız Kim Bora idi.

"Ah! Kusura bakma lütfen." anlayışla kafamı salladım. "Sorun değil."

"Sen, Lee Jisu'sun değil mi? Han Jisung'un kız arkadaşı?" tekrar kafamı salladım.

"Evet, sen de Kim Bora'sın?" o da gülerek kafa salladı. "Evet, memnun oldum."

Elini uzattığında, ben de elini tutarak karşılık verdim. "Ben de, memnun oldum."

Gerçekten güzel kızdı. Hiç bir erkek, özellikle gülümsediğinde ona karşı koyamaz, daha ilk görüşte hoşlanmaya başlayabilirdi. Saçları hafif dalgalıydı, ve rüzgarla beraber hareket ettiğinde melek gibi gözüküyordu.

Gözleri kocamandı, sanki animelerden fırlamış gibiydi. Dudakları dolgundu, burnu ise fındık kadardı. Yüzünde hafif bir makyaj vardı. Doğal güzel diye buna denirdi herhalde.

Ders zilinin sesi tüm okula yayıldığında, ellerimizi ayırıp beraber okul binasına yürümeye başladık.

"Yanlış anlamazsan bir şey sormak istiyorum, Jisu-ssi."

"Evet?"

"Jisung, nelerden hoşlanır?" bu soruda neyin nesiydi böyle? Ben anlamazca yüzüne bakınca, kafasını iki yana sallayarak devam etti.

"Hayır, yanlış anlama lütfen! Haftaya doğum günü olduğunu söyledi, ve beni de davet etti. Ancak onu fazla tanımadığım için, ne hediye alsam bilemiyorum."

Onu doğum gününe mi davet etmişti? Daha bana bir parti vereceğini söylememişti bile. Anlayışla gülümsedim.

"Aslında Jisung, hediye alınmasını sevmez. Fakat tabii ki herkes alıyor. İstersen yarın beraber çıkabiliriz? Yardımcı olurum."

Okul binasından içeri girdik. Küçük bir kahkaha attı. "Çok iyi olur! O zaman yarın okuldan sonra hediye bakmaya gidiyoruz tamam mıdır?"

Ben de, gülümseyip "Tamamdır." dedim. Gülmek gerçekten bulaşıcı bir şeydi. Özellikle karşınızda ki kişi, güzel gülüyorsa.

Sınıfların önüne geldiğimizde, el sallayarak sınıfına ilerlemeye başladı. Ben de, ona karşılık el sallayarak sınıfa girdim. En azından Jisung ile aynı sınıfta değildi.

Sırama geçip oturdum, ve kafamı masaya koydum. Kendimi yalnız hissetmiştim. En son bu duyguyu babamın ölümünden sonra, annem tekrar evlenince hissetmiştim. Şimdi tekrar oluyordu. Tekrar tek başıma kalıyordum.

🌚

Selamlar! Nasılsınız bakalım?

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur💘

Sizleri seviyorum, kendinize iyi bakın💗

Vee buraya kurgu hakkında ki düşüncelerinizi yazmayı unutmayın lütfenn❤️

If time goes backHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin