Bölüm 1: Umut

673 24 4
                                    

-Defneeeeee! Hadi kızım şu koliyi de getir de çıkalım çok geç kaldık! "

"Tamam anneeee, geldiiim!"

Koşar adımlarla dışarı çıkıp komşu teyzelerle vedalaştık. Dedikodu makinesi, terlik fırlatma uzmanı olan , en meraklısından bir avuç komşu teyze. Abi bunları da özleyeceğim ben ya. Hepsine tek tek sarıldım. Babam da kendi arkadaşlarıyla vedalaşıp arabaya binmişti. Benim son bir işim vardı aslında . Bu şehre, kendime ve en önemlisi kalbime ödemem gereken bir borç vardı. Ama yapamıyordum. Kimse bana söylemiyordu nerede olduğunu... Biliyorlardı çünkü. Eğer öğrenirsem başından bir saniye bile ayrılmayacağımı biliyorlardı. Sabahları nefes bile almadan oraya gidip, gece yarılarına kadar orada bekleyeceğimi biliyorlardı. Kaç kez denemiştim. Ağızlarını aramıştım, laf almaya çalışmıştım, hatta takip bile etmiştim bizimkileri. Ama her seferinde beni atlatmışlardı. Söylememişlerdi mezarın yerini. Gittim. Merkezdeki bildiğim tüm mezarlıklara baktım. Yok!

Mezarlıklara gittiğim günler içim parçalanana kadar ağlardım. Hele ki en son gittiğim mezarlıkta çok kötü olmuştum. Merkezde bakmadığım tek mezarlık burasıydı. Eh,  Umut'u köylere de gömmediklerine göre.  Ki zaten Umut'tan önce de mezarlık atmosferi beni çok etkilerdi. Ölümü hiç unutmamam gerektiğini hatırlatırdı... En sevdiklerimin de gidebileceğini... Umut gitti işte. Yine bunları hatırlamıştım o gün. Bastırmaya çalıştığım hıçkırıklarımı serbest bıraktım.

Umut geldi aklıma. Üstüne bir de oradaki insanları gördükçe daha da kötü olmuştum. Evladı başında ağlayan bir anne vardı. "Nasılsın oğlum, yine ben geldim. Sen iyisin değil mi? Bizi merak etme evladım. İyiyiz biz. Torunuma da, gelinime de gözüm gibi bakıyoruz. Baban gelemedi. Ama 'Bol bol öp toprağını benim için ' dedi. Kızın kocaman oldu evladım. Sen rahat uyu. Onlar bize emanet. " diyerek toprağı öpmeye başladı kadın.

Kendimi kaybetmiş bir şekilde ilerledim.

İlerideki mezarların başında bayraklar vardı. Şehit mezarları olduğu belliydi. Ve bana en yakın olan kaldırıma oturdum. Benim olduğum yerden duyuluyordu minik bir çocuğun sesi. Üzerinde asker kıyafeti vardı.

"Babacım, nasılsın?  Bak, artık çok büyüdüm. Senin giydiğin elbisenin aynısını giydim. Baba neredesin ya? Bir sürü söz vermiştin bana. Beraber bir sürü şey yapacaktık. Uçak biletini yine mi almayı unuttun? Çok tembelsin. Annem öyle dedi. Bileti unutmuşsun. Babacım,  sen gelmeyeceksen ben geleceğim. Biliyor musun? Geçen gün seni televizyonda gördüm. Senin adını söyledi bir kadın. Ama baba, 'Uçak biletini almayı unutmuş' demedi. 'Şehit oldu' dedi. O ne demek bilmiyorum baba ama anneme sordum. Cennetteymişsin şimdi. Cenneti merak ediyorum babacım. Güzel mi orası? Ben de geleceğim oraya " diyerek asker selamı verdi.

Çok kötü olmuştum. Gerçekten içimi parçalayan bir konuşmaydı. Çocuğun annesi sapasağlam duruyordu. 

Biraz daha ilerledim. Her yerde Umut 'a dair bir şey arıyordum. Yoktu. Mezar kayıptı resmen. O sırada bir şey dikkatimi çekti ve durdum.

Sürekli özür dileyen bir çocuk.

O gün o kadar çok ağlamıştım ki bayılacak gibi hissetmiştim. Mezarların arasından geçen o yürüme yoluna oturdum. Telefonuma baktım. Saat epey olmuştu. Hava kararmak üzereydi. Ayrıca sürekli annemler arıyorlardı. Evet bizim gruptan arayanlar da vardı ama onları bir şekilde atlatıyordum. Evdekilere üniversite tercihleri için dershaneye bilgi almaya gittiğimizi söylüyordum sürekli. Ama yalandı. Umut'un mezarını aradığım zamanlar bu yalanı söylerdim hep. Zaten hayatım boyunca sadece o zamanlar yalan söylemiştim. Çok doğrucu bir yapım vardır. Aramalara cevap vermeyi daha sonraya erteleyerek telefonu cebime koydum. Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Hıçkırıklarım dinmesine rağmen hala hıçkıra hıçkıra ağlayan birini duyuyordum. Biraz daha dikkatli dinleyince sesin arka sağ çaprazımdan geldiğini fark ettim. Benden baya uzakta olmasına rağmen sesi çok net bir şekilde geliyordu. Bana arkası dönüktü. Benim yaşlarımdaydı tahminen.Saçları hafif kumraldı. Üzerinde kot gömlek, altında da lacivertimsi ve benim en sevdiğim pantolonumla aynı renk bir pantolon vardı. Hey!  Cidden rengi acayip yakındı!

Kafasını önüne eğdi.

"Özür dilerim " diye bağırdı. "Özür dilerim kardeşim. Çok özür dilerim. Bilmiyordum,  kahretsin bilmiyordum! Özür dilerim." Ben hayatımda hiçbir erkeği bu denli perişan görmemiştim. Resmen hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Umut'un öldüğünü öğrenince Çağlar da böyle olmuştu. Teo da, Okan da. Evet, kötü olmuşlardı ama kesinlikle sadece ufak bir hıçkırıktan daha fazla bir şey değildi. Sessizce ağlamışlardı.Bu çocuk resmen haykırarak ağlıyordu. Ölen kişi, kardeşi falan olmalıydı.  Yoksa bu kadar perişan olmasının başka bir açıklaması olamazdı. O çocuğu gördükçe daha da kötü olduğumu fark ederek ayağa kalktım ve üstümü başımı çırptım. Neden özür dilediğini hala anlayamadığım çocuk , ağlamayı bırakmış, mezara alnını dayamış bir şekilde diz çökmüştü. Ben de aramaya devam ettim. O gün bakmadığım mezarlar,  sadece başında insan olan mezarlardı. Onlar da olamayacağına göre,  yine olmamıştı. Yine bulamamıştım. Ve artık bakacak mezarlık da kalmamıştı. Hava da kararmıştı. Ben çıkışa yönelirken o çocuk hafif yan dönmüş bir şekilde duruyor ve toprağı okşuyordu. Eve döndüğümde annemlerden geç kalışıma dair azarları da işittikten sonra direkt odama geçtim. Kendimi yatağa attım.

Gözlerimi kapattım. Nerede hata yapmış olabileceğimi düşünmeye başladım. Bir süre sonra gittiğim mezarlıkların hepsi birbirine girince beynim karıştığı için düşünmeyi reddettim. Sonra kendime bir yol buldum. Umut'un mezarı yerine birkaç kez denk geldiğimiz salıncağa gidip, o yanıma oturmuş gibi sohbet edecektim. Mantıklı değildi ve ben zaten hiçbir zaman akıllı bir insan olmamıştım.

O gün verdiğim kararı hatırladım. Tam arabaya binecekken anneme "Anne, siz geçin amcamlara. Ben hemen geliyorum." dedim. " Tamam hadi geç kalma! "

"Tamamdır. "  Koşarak 2 sokak ilerideki parka gittim. Her zamanki salıncağa doğru ilerledim. Boştu. Gülümseyerek yaklaştım.

" Ben geldim. Umut ben gidiyorum. Kahretsin!  Tüm hatıralar burada. Bizim grup burada. Senin mezarın burada. Bulamadım. Affet beni olur mu? Mezarı bulamadım ama seni unutmam Umut,  hem de hiç unutmam. Asla. Her saniye boğazımda düğümlenen bir hıçkırık varken,  her an gözlerimden akan gözyaşlarım 'onu unutma! ' diye bas bas bağırırken nasıl unutayım ki? Söyler misin? Kim 6 sene boyunca söylemeyi her saniye düşünüp, son anda ilan -ı aşk etmekten vazgeçtiği bir adamı unutabilir ki?  Seni benden daha fazla gören herkese kırgınım şimdi ben. Sana, seni sevdiğimi söyleyemediğim için kendimden nefret ediyorum. Kahretsin ya! Aptalın tekiyim.

Umut, yalvarırım geri dön. Ne olur. Biliyorum, imkansız. Ama sen yine de gel işte. Lütfen... Beni burada bırakma tek başıma. Herkes bu kadar kötüyken bu dünyada, beni masumiyetinden esirgeme. Gel... Gidiyorum ben. Rana organize etti bizimkileri. Ben Ankara 'da oldukça seni hatırlarmışım da,  bu şehir bana iyi gelmiyormuş da falan da filan da. Gerizekalı!  Bilmediğim şehirde ne yapacaksam!  Sanki bilmiyorlar benim Ankara Hukuk istediğimi. Hatta sen de oraya gidecektin. Ortak bir hayalimiz olduğunu öğrenince öyle mutlu olmuştum ki,  Rana günlerce niye o kadar sevindiğimi sormuştu. En sonunda da senden hoşlandığımı söylediğimde evde çığlıklar atarak koşmuştu. Deli kız. Bir de Ankara'da seni unutamayacağımı düşünüyor Rana. Anlama sıkıntısı var işte. Gerçi bende de var biraz o sıkıntı ama konumuz bu değil.

Sanki Konya 'ya taşınınca seni unutacağım. Hayır! Şehirlerle değil, direkt olarak kalple bağlantılı bir mevzu benimki. Hatta ölüm veya hayat ile bile değil. Kalple. Burada hatıralar var, doğru. Ama Konya'da da hatırlarım ben onları. Asıl mevzu ne biliyor musun Umut? Yoksun...  Ve artık olmayacaksın..."

Sonlara doğru iyice kısılan sesim bir hıçkırığa dönüşüp koptu boğazımdan. Telefon cebimde titreyince sildim gözyaşlarımı. Derin bir nefes alıp açtım telefonu.

"Efendim Rana? "

"Defne neredesin kızım sen?  Hem sesin niye öyle geliyor senin? "

"Tamam geliyorum. "

"Bana bak sen yine oraya mı gi..."

Dıt dıt dıt dıt dıt dıt. Yüzüne kapattım. Tekrar salıncağa döndüm. "Hoşçakal. Gitmem gerek. "

Bu vedalar hep canımı yakıyor. Çünkü Umut'a kendine iyi bak diyemem; dikkat et, hasta olma diyemem. Hoşçakal diyebilirim sadece. Ve bu canımı yakıyor. Hem de fazlasıyla.

MERHABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin