Bölüm 8 : Kimsin Sen

35 4 1
                                    

•Hazar'dan•

Arkamdan geldiğini gördüm. Sokağı döndüm ve bir kaldırıma oturdum. Sakinleşmeye çalışıyordum. O da yanıma oturdu. Şu konuşma hayırlarla bir bitseydi.

"Çağlar, Defne'yle neden bu kadar ilgilisin?" dedim tane tane. Sabrımın son demleriydi.

"Hayır Hazar, anlamıyorsun. Onu senden korumam gerek. Bunu hissediyorum. Onu üzmesen bile üzülmesine sebep olacaksın gibime geliyor. Çünkü sana değer veriyor. Uzun süredir sınırlarını aşıp arkadaş olduğu tek insansın. Bizimle bile yeni yeni konuşmaya başlamışken sana ani bir samimiyet beslemesi, senin onu bir yaradan kurtarıp yenisini alabilecek potansiyelinin olduğunun en büyük kanıtı. "

"Saçmalama. Üzülmeyecek. Öyle bir şey olmayacak!" diye bağırdım.

Derin bir nefes alıp devam ettim.

"Tekrar ediyorum. Defne'yle neden bu kadar ilgilisin?"

Gözlerini kaçırdı, ayağa kalktı, tekrar oturdu. Nefes aldı, nefes verdi. Bekledi. Ve öksürdü. Bir mevzu vardı. Ve ben acayip sinirlenmeye başlamıştım.

"Söyleyecek misin artık? " diye bağırdım.

Duraksadı ve anlatmaya başladı.

"Benim bir kız kardeşim vardı. İlkay. O kadar iyi anlaşırdık, o kadar üstüne titrerdim ki. Sonra bir gün, ne olduysa oldu. Bir anda ortadan kayboldu. Sağ mı ölü mü bilmiyoruz. Kaçırıldı mı kaçtı mı bilmiyoruz. Tonlarca hikaye, her kafadan bir ses. Araştırdık bir yandan. Polis bir yandan soruşturmaya devam etti. Elimize tek bir şey geçmedi. Yıllar oldu, sonuçta ben de öldüğüne inandırıldım. Ama yıllardır umutla yaşıyorum. Yanımda yok, geri dönmüyor, belki de öldü ama işin bu kısmıyla ilgilenmiyorum. Ben toparlanmayı böyle başardım. O ölse de, yaşasa da benim kardeşim. Küçük, anılarına tutunduğum, elinden tutup parka götürdüğüm, rüyalarımda yaşayan minik kız kardeşim. "

Duraksadı ve gözleri doldu.

"Defne' yi de kız kardeşim gibi gördüm işte. Onun yerine koyuyorum. İlkay neyse, Defne de o benim için. Üzeni, kıranı, hele hele onu kaybetmeme sebep olanı mahvederim. Bu yıllardır böyle."

Sözünü kestim.

"Yıllardır? Yani kaç yıl önce oldu bu olay?"

"Yedi. Tam yedi yıldır yok. Koskoca yedi yıl. Umut' un ölümünü öğrendiğinde Defne yıkıldı. O an fark ettik. Defne, Umut'a saf sevgi besliyordu. Söyleyerek kirletmeyecek kadar saf bir sevgi. O an "Kardeşim olsa ne yapardım?" dedim kendime. Ondan beri de gergin, agresif biri oldum. Defne bir daha öyle yıkılmasın diye. "

"Yani, tüm nedeni bu mu? " dedim şaşkınlıkla. Oysa o agresif tavırlar farklı yorumlara çok daha müsaitti.

"Elbette o minik kız kardeşim gibi. İlkay neyse, Defne o. "

"Peki minik dediğine göre, senden kaç yaş küçüktü kardeşin? "

Acı ve yıllanmış bir gülümsemeyle baktı bana.

"Küçük değil, ikizim. Ama gram benzemeyiz." dedi.

Şaşırmıştım. Yine.

Hala bir umut beslediği aşikardı. Ben geçmiş zamanlı konuşuyordum, o hala kardeşi yanındaymış gibiydi. Bu umut, onu ayakta tutuyordu.

Derin bir nefes aldım.

"Beni yanlış anlamanı da istemem. Salıncağa oturduğum gün tanıştık ve aca-"

"Ne? " dedi birden. "Nasıl yani o salıncağa oturdun mu? Buna izin verdi mi? Asla inanmam. "

Koca bir kahkaha attım.

"Tabi ki de hayır. Öldürüyordu az daha, zor kurtardım kendimi. " dedim. O da güldü.

Devam ettim.

"Sonra anlattı, baştan. Bir yabancıya dert anlatmak daha kolaydır. Anlattı. Sonra aynı yerde çalıştığımız için arkadaş olduk. Mevzu bu. Dediğim gibi, yanlış anlamanı istemem."

O da anlayışla kafa salladı.
"Tamam, ama hala çok iyi anlaşmıyoruz Hazar. " dedi.
"Elbette. Bayılmıyorum sana. "diyerek göz devirdim. Sonrasında herkes evine döndü.

Yolda yürürken aklımda tek bir şey vardı. İnsanlar asla göründükleri gibi değildir ve acılar yüzeyde filizleneceği gibi en derinde köklenedebilir. Dünya, insanları bir şekilde sınar. Acılarıyla ve dayanıklılıklarıyla. Mühim olan acının yoğunluğundan ziyade, büyük veya küçük, bu zorlukları aşmaktır.

MERHABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin