You may not be more beautiful than a rose, but your scent is stronger
You may not be brighter than the moon, but you're warmer
Sevgili Minho,
Aralıktaki gece nöbetimizden sonra her şey harika gitti. Bunca sene isteyip de bulamadığım arkadaşımı bulmuştum. O kadar yakın olmuştuk ki... Tüm yemeklere birlikte gidiyor, koşularda yan yana duruyor ve yatmadan önce de hep sohbet ediyorduk. Birbirimizin ruh eşi olduğumuzu kabullenmiştik birkaç ay içinde. Sana hyung demiyordum artık. Sen de umursamıyordun bunu.
Her ne kadar kaybetmek istemediğim bir arkadaşım olarak görsem de seni, hatta bazen bir ağabey olarak bile görüyordum, sana karşı gittikçe büyüyen hislerimi duraklatmak zordu. Bunu istemiyordum da. Çünkü hayatımdaki en güzel heyecandı bu. Seninle en ufak bir yakınlaşmamızda yüreğim ağzıma geliyor, beni düşünerek yaptığın herhangi bir şey günlerce beni mutlu ediyordu. Normalde çok uykucuyumdur bilirsin, bazen uyurkenki yüzünü görmek için erken uyanıyordum. Her zerrene hayrandım. Neden geçmiş zaman kullandım ki? Her zerrene hayranım.
Hislerim her geçen gün kendini belli etmeye başladığında tedirginliğim gittikçe kendini fark ettiriyordu. "Ya anlarsa ve benden uzaklaşırsa?" Bu düşünce çıkmıyordu hiç aklımdan. Anlatabilecek biri de yoktu. İçim içimi yedi günlerce.
İlkbahar yaklaşıyordu, mart ayına girmiştik. Bir gün Changbin'le komutanın verdiği ayak işlerini yaparken sıkılıp su molası vermiştik. Konuya birden dalmıştı. Patavatsız herif. "Minho'dan mı hoşlanıyorsun sen?" Boğulma tehlikesi geçirmiştim sorusunu duyduğumda. Öksürük krizi yaşadığım beş dakika içerisinde nasıl fikrini çürütebileceğimi düşündüm. "Saçmalama. Nereden çıktı bu?" "Ben anlarım. Öyle besbelli." Nereden anladıysa... Zaten yalan söyleyemiyorum. Konu sen olunca hiç söyleyemedim. Anlamış zaten çoktan. Anlatıverdim ben de hislerimi. O da iyi bir çocuktu, güvenmek istedim.
İyi ki de güvenmişim, aramızı yapmak için çok uğraştı. Changbin seni de çok özledim güzel dostum.
İçimi döktükten sonra Changbin de yorumladı bizim davranışlarımızı kendi gördüğü kadarıyla. Üçümüz vakit geçirdiğimiz zamanlarda anlamış sana farklı baktığımı. Nereden bileyim o kadar belli ettiğimi? Gerçi Changbin duygusal anlamda çok zekiydi, onun anlaması normal. Umarım sen anlamamışsındır diye dua ettim epey. Hissettiklerimin güzel şeyler olduğunu hatta şansım yaver giderse belki karşılık alabileceğimi söyledi. Çaresizlik içinde umutlandım ben de. Tutunabileceğim tek dal o belkiydi.
Resmen hem kendime hem de Changbin'e seni sevdiğimi söyledikten sonra üstümden yük kalkmış gibiydi. Bazen insanın kendini kabullenmesi gerekir. Kendimi kabul ettim ben de olduğum gibi, tüm gerçeklerimle. Ama sana belli etmemek zor bir görevdi. Seni kaybetmek en büyük korkumdu. Olabildiğince içimde yaşadım hislerimi. Bakışlarımın aşk dolu olmamasını umdum sen patatesleri nasıl soymam gerektiğini anlatırken.
Yeryüzünde ilkbaharken benim gönlümde de ilkbahardı. İlk aşkımla ilk bahar. Açan çiçekler daha canlı, gökyüzü daha maviydi artık benim için. Aşık olmak çok güzeldi yirmi iki yaşında.
Changbin'le konuştuğum günün gecesi uyumadan önce sohbet ettik yine seninle. Sürekli konuşacak ve gülecek şeyler bulabiliyorduk. Beni şimdiye kadar en çok sen güldürdün. En çok da senin için ağladım. İronik.
Uyuyana kadar seni izledim. Sana baktıkça içimden konuştum kendi kendime. Burnunu seviyorum, dudaklarını seviyorum, kirpiklerini seviyorum, ellerini seviyorum. Uykuya daldın, devam ettim izlemeye. Senin derin nefeslerin bana huzur verdi. Seninle aynı anda nefes alıp verdim. Arkanı döndün sonra. Sırtını izledim bu sefer de. Sırtını da seviyorum dedim.
Bana hissettirdiklerini ve seni çok seviyorum Minho.
Sevgilerle,
Sana aşık Jisung.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
10 letters to my eternal love' minsung
FanfictionJisung'dan sonsuz aşkı Minho'ya mektuplar.