delilik.

85 26 3
                                    

I have something that you should hear

Suddenly I have something to say to you tonight 

I will give you  everything

My love that feels like exploding from inside me





Sevgili Minho,

Yaz aylarını güneşin ve senin sıcaklığında geçirdiğim günleri deli gibi özlüyorum. Birlikte ilk ve tek yazımızı özlüyorum. En sevdiğim mevsim bana en büyük acıları da getirmişti bir sene sonra ama olsun. Yazı hala severim. Senin kadar olmasa da güneş de ısıtır içimi. Gözlerin kadar olmasa da güneş de parıldar. Gitmenin hayalini kurduğumuz denize giderim bazen. Dalgaların getirdiği kokuda seni ararım. Ama hiçbir koku seninki kadar güzel olamaz.

Burnumda tütüyor kokun. Seni anımsatsın diye parfüm aramıştım askerden döndüğümde. Aynı kokudan bulamadım tabi ama benzerlerinden aldım. Gidip alıyorum aklıma estikçe. Elimdeki son şişe bitmek üzere, yenisini almam lazım. Çok çaresizce bir hareket bu, acınacak haldeyim resmen. Ama ne yapayım, benim hayatım da böyle işte.

İncelediğim ne kadar şair hayatı varsa hepsi bir acı çekmiş; ailesini kaybetmiş, hastalıklarla boğuşmuş ya da aşık olmuş. Benim gibi. İşte bu acılar insanı yazmaya itiyor. Özellikle de acının içinde hatırladığın güzellikler. Betonların arasından açan çiçekler gibi sıyrılıveriyor güzel anılar diğerlerinden. Kalbin acıyarak, yüzünde kırık bir tebessümle özlüyorsun o zamanları.

Adımı unutsam bile unutmayacağım bir yılbaşı var. Ailelerimize tatillerin iptal olduğunu ve orduda kalacağımızı söyleyip seninle geçirdiğimiz yılbaşı. Bence sen de unutmamışsındır. İlkler unutulmaz. Unutulmamalı. En azından beni hatırlıyorsun diye avutuyorum kendimi çünkü. En azından arada ufacık bir şey sana beni hatırlatıyordur. Belki kalbin sızlıyordur. Sızlıyorsa özür dilerim. Keşke öpebilsem de geçse.

Askerden en sevdiğim anım bu. Tatilimizi yılbaşına denk getirip karlı gecede Busan'ı gezmemiz. Seninle her yeri gezmek isterdim Minho. Her yeri görmek, her güzel yemeği ellerimle sana yedirmek.

Kahvaltıdan sonra çıktık askeriyeden diğer gün dönmek üzere. Nereye gideceğimizi bilmeden yürüdük sokaklarda boş boş. Birkaç yerde yemek yedik akşama kadar. Sinemaya bile gittik. You My Rose Mellow, güzel bir aşk filmiydi. Sinema salonunun karanlığı fırsat bilip el ele tutuşabilmiştik sonunda. Sokakları gezerken elini tutmayı o kadar istemiştim ki. Ama etraf insan doluydu. Cesaret edememiştim.

Sinemadan çıktık. Akşam olmuştu. İnsanlar evlere dağılmaya başladı, caddeler sessizleşti. Zaten hava buz gibiydi, tam kar havası. Ay ışığı kendini belli etmeye başlarken kar başladı. "Yılın ilk karı." "Ama yağdı ki daha önce-" "Şş, ilk dediysem ilk." İlk karda yanında olan kişiyle hep birlikte olursun. Aşıklar bu zamanda itiraf ederler hislerini ki karşılık alınca sonsuza dek sürsün aşkları.

Etrafımızda kimse kalmamıştı, çekinmeden tuttun belimden beni kendine çektin. Boynuna sardım ellerimi vücutlarımız bir olurken. Kar taneleri güzel kirpiklerine düşüyordu, güldüm, üfledim onlara. Bu hareketim hoşuna gitmiş olmalı, güzel gülüşünü bahşettin bana, her yer karanlıkken gülüşün aydınlattı. Burnumu öptün, daha da güldüm, gülüşümü dudakların durdurdu.

Gecenin yalnızlığını fırsat bilip deli gibi öpüştük sokakta üstümüze kar yağarken. Hava sıcacıktı olması gerekenin aksine. Ya da bana öyle geldi. Dudaklarının verdiği sıcaklığı tahmin bile edemezsin sevgilim.

Zar zor ayrıldığımızda birbirimizin saçlarını temizledik, üstümüz başımız kar olmuştu. "Kalacak bir yer bulalım artık." El ele biraz yürüdükten sonra bir motel bulduk. Parayı aldıktan sonra anahtarı veren adamın bakışlarını görmezden gelip odamıza çıktık. O gece bir şeyler olmasını umuyordum merdivenleri çıkarken. Sen ne düşünüyordun bilmiyorum. Ve oldu. O gece çok şey oldu.

Odaya girdik, kapıyı kapattın. Ben çift kişilik yatağın köşesine oturdum. Utandım nedense. Sen de geldin yanıma. Kabanını çıkardın. "Çıkarsana sen de. Nasıl ıslanmıştır şimdi o. Hasta olma." Hemen dediğini yaptım. Kapının arkasına astık ıslak kabanları kurusunlar diye. Sen biraz camdan dışarısını izledin, ben ise seni. Elin çantana gitti, pijamalarını çıkardın. Hemencecik uyuyacak mıyız yani, diye düşündüm.

Paçaları ıslanmış pantolonunu kalın bacaklarından zar zor çıkarıp pijamanı giydin. Senden gözlerimi alabilmem mümkün değildi. Var oluşun bile beni büyülemeye yetiyordu. Sen devamını getirip pijamanın üstünü de giydin, ayaklarındakilerden de kurtulduktan sonra yatağa attın kendini. Sessizce seni izledim. "Hadi sen de değiştir üstünü gel yanıma."

Beni izlediğin için yanaklarım kıpkırmızı olmuştu, neyse ki karanlıktı da göremedin. Olabildiğince hızlı pijamalarımı giydim, yanına uzandım. Yorganı benim üstüme de örtüp belimi tutarak kendine çevirdin beni. Vücudum seninkinin yanında ufak kaldığı için istediğin gibi hareket ettirebiliyordun bedenimi. Ben de istemsizce göğüslerine koydum ellerimi.

Nefeslerimiz birbirine çarparken heyecanla ışıldayan bakışlarımız birbirine odaklıydı. Gözlerim dudaklarına kaydığında gülümsedin. Bir elim dudağının kıvrılan kenarını okşamaya gitti benden izinsiz. Dudakların bunu beklemiş gibi parmaklarımı öptü. Gözlerimi dudaklarından alıp gözlerine kilitlediğimde benden bir hamle bekliyor gibiydin, ben öyle anlamak istedim. Dudaklarımızı bastırdım birbirine. Böylece başladı her şey.

Heyecandan ne olduğunu düşünemiyordum bile. Neyi nasıl yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. İlk defa bu kadar ileri gidiyorduk, ikimiz de son derece tecrübesizdik. Bedenlerimiz yönetti o gece bizi. Ben ne olduğunu fark edemeden daha yeni giydiğim pijamalarım kendilerini yerde buldular.

Hemen sonrasında senin pijamanın düğmelerini açarken elim ayağıma dolaşmıştı. Öpücüklerimizin arasından güldük. Dayanamayıp düğmeleri tam açılamamış gömleğini boynundan çıkardın sen. İlk defa görmesem de o an ilk gibi baktım vücuduna. Eksilerde, Busan soğuğuna maruz kalan herkesi donduran hava bizim için cehennem olmuştu birden.

Vakit gece yarısına gelmişti. Yeni yıla nasıl girersen öyle devam edermiş ya, ben de bir heyecanla tüm yıl sevişeceğimizi sanmıştım. Ama bir kere oldu. O geceydi o da. İlk ve son kez bir olduk. Birlikte olduk. Tüm renklerimiz birbirine karıştı. Sevişmedik sadece; kalplerimiz, beyinlerimiz, bütün his ve düşüncelerimiz birleşti. Aşk yaptık.

Daha özel bir şey yoktu dünyada. En çok sevildiğimi hissettiğim andı bu. Tek seninle hissettim zaten sevildiğimi, değerli olduğumu. Senin bakışların, dudakların söyledi bana iyi ki var olduğumu. Bunun için doğmuştum belki de, seninle olmak için. O gece koskoca evrende sadece ikimizdik. Başka kimse yoktu.

Varsa da umrumuzda değildi. Çıkardığımız sesler duyuldu kesin, senin güzel sesini başkasının duymasını ilk defa kıskanmadım belki de. Çünkü benim için çıkıyordu bütün şarkıların. Her kelimen, her inleyişin şarkıydı benim için. Sonsuza dek kulağımda çalmasını istediğim birer şarkı. Dinlemekten asla sıkılmayacağım nadide parçalar.

Yorganın altında çıplak tenlerimiz birbirine değerken nefeslerimiz karışmıştı. Birbirimizin vücuduna bıraktığımız izlerden habersiz parmak uçlarımız geziniyordu göğüslerimizde karşılıklı olarak. 

Yeni yıla girilmiş, dışarıda deli gibi kar yağıyor, biz de deliler gibi sevişmişiz kaç kere. Birbirimize aylardır dokunamadığımız için biriken ateşimiz o gece açığa çıkmış. İkimizi de şaşırtacak derecede açız birbirimize. Durmuyorum, sen de durmuyorsun. Yorulana kadar tadımıza bakıyoruz birbirimizin. Sonra da uyuyakalıyoruz birbirimizin kollarında sımsıcak hissederek.

En güzel günahım. Asla pişman olamayacağım bir hatıra. Hayatımın en unutulmaz günü.

Sıcaklığını ve seni çok seviyorum Minho.

Sevgilerle,

İlkin Jisung.

10 letters to my eternal love' minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin