karşılık.

98 28 7
                                    

Every day, I want to see the morning sun with you
Every day, I want to open my eyes with you
Every day, I want to be with you
Every day, I want to talk to you

Sevgili Minho,

Havalar ısınmıştı artık. Mayıs ayı gelmişti. Güneş gibi içim de sıcacıktı. Uyandığımda senin gülüşünü görmek kalbime yazı getiriyordu erkenden. İnsan aşık olunca yerinde duramıyormuş. Seni sevdiğimi dünyaya haykırmamak için zor duruyordum o zamanlar. Bazen gaza geliyordum, söylesem ne olacak sanki diyordum, sonra da aklımda saniyede yüz farklı kötü sonlu senaryo kurarak kendimi vazgeçiriyordum.

Askeriyede yeni arkadaşlar da edindik. Sen diğerleriyle şınav yarışmaları yaparken ben de kenarda seni destekliyordum hep. Changbin'in arkadaş çevresi genişti, onun vesilesiyle çok kişiyle tanıştık. Futbol maçları yapılırdı, ben senin için tezahürat yapardım. Gol attıkça diğerleriyle sarılıp öperdin onları. Özenirdim ben de.

Sırf beni de öp diye kötü de olsa futbol oynamaya başladım. Ben adam kaçırdıkça takımdan yemediğim küfür kalmazdı, sen teselli ederdin beni. Kâr kârdır derdim, sonuçta sarılırdın bana. Arada balına gol de atardım. Dudakların yanağıma değdiği an cennete gittim sanmıştım ilkinde. Birkaç kez daha yaşadıkça anladım, cennetim senmişsin.

Sen diğer çocuklara güldükçe karnıma ağrı girmeye başlamıştı. Anlamadım ilk başta, Changbin'e sordum. Kıskanıyormuşum, öyle dedi. Ne haddimeydi ki seni kıskanmak? Kendi kendime seni severken ne haddimeydi? Ama işte, aşk mantığını kapatıyor insanın. Sen karar veremiyorsun ne düşüneceğine. O aptal kalbin veriyor tüm kararları, doğru da olsa yanlış da olsa.

Ama benimki o gün doğrusunu vermişti. Changbin'in motivasyon konuşması ve kendimi gazlamam sonucu tamamen bir deli cesaretiyle sana açılmaya karar verdim. Olursa harika olacaktı, olmazsa da şaka diye inandırmaya çalışacaktım. Süper plan ama değil mi? Changbin'le nöbetleri değiştik, böylece yine seninle sabah nöbetine denk geldim.

Tüm sohbeti kurmuştum kafamda, her zamanki gibi başlayıp sonra aşka getirecektim konuyu. Sonra da bombayı patlatıp sana atacaktım. Hayatımın ya son ya da ilk günü olacaktı o gün.

Geceyi inişli çıkışlı, bir duygusal bir komik sohbetlerimizle geçirdikten sonra ben edebi yanımı çalıştırıp aşkla ilgili konuşmaya başladım. Gözlerin koyulaştı, gerçi geceydi çok iyi göremiyordum ama öyle geldi işte, bakışların derinleşmiş gibiydi. Bana başka birisinden bahsedeceksin diye ödüm koptu. Her zamanki gibi sessiz sessiz dinledin beni.

"Ben birini seviyorum." Şaşkın bakışların beni buldu. Sana seni anlatmaya başladım. Sonlara doğru anlamıştın galiba kimden bahsettiğimi. Ellerini önünde birleştirdin, bakışlarını onlara sabitledin.

"Ben seni seviyorum Minho. Özür dilerim. Artık içimde tutamadım. Ne olacaksa olsun diye düşündüm." Senden ses çıkmayınca pişman oldum bir an. Tüm dediklerimi sorguladım. Cesaretinin geleceği zamana senin Jisung...

Bana yıllar gibi gelen dakikalardan sonra araladın güzel dudaklarını. "Jisung" İsmimi daha da sevdim o an. Sesin öyle tatlı çıkmıştı ki. Beni reddedecek olsan bile bunu beni kırmadan yapmak için en yumuşak ses tonunu seçmiştin. Sırf bunun için seni sevmeye devam ederdim.

"Söylediklerin için teşekkür ederim. Ama sindirebilmem ve sana bir cevap vermem için biraz düşünmem gerek sanırım." Bu beni umutlandırırdı. Bekleyişimin sonunda red yemek için umutlanmaya devam etmem benim ölümüm olurdu.

"Minho, reddedeceksen şimdi edebilirsin. Ben de kendi duygularımı unutmaya çalışırım en azından. Umutlanırsam daha kötü olurum." "Hayır Jisung. Lütfen bana biraz zaman ver. Kafamı toplamam lazım. Eğer sonunda seni üzersem ben de çok üzülürüm."

Sana zaman verdim. Konuşmamızdan sonraki günler bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyorduk ama olmuştu. Öğrenmiştin hislerimi, bizzat benden duymuştun. Ben de senin bildiğinin bilincindeydim, cevap bekliyordum. Araf gibiydi birkaç gün. Gerginlikten az yemeye başlamıştım.

Bir gün yine komutanın gönderdiği bir işten döndüm, üstümü başımı değişip yatağıma girdim. Her zamanki uyku pozisyonuma geçtiğimde elim yastığımın altına gitti. Elime bir kağıt geldi. Ne olduğunu anlamak için elime aldım. Küçük bir kağıt. Bu kısmı yanımda o kağıtla yazıyorum. Ezberlemedim.

Sonnet 43

How do I love thee? Let me count the ways.
I love thee to the depth and breadth and height
My soul can reach, when feeling out of sight
For the ends of being and ideal grace.
I love thee to the level of every day's
Most quiet need, by sun and candle-light.
I love thee freely, as men strive for right.
I love thee purely, as they turn from praise.
I love thee with the passion put to use
In my old griefs, and with my childhood's faith.
I love thee with a love I seemed to lose
With my lost saints. I love thee with the breath,
Smiles, tears, of all my life; and, if God choose,
I shall but love thee better after death.

Elizabeth Barrett Browning

Sevgili Jisung,
Senin kadar iyi konuşabilen veya sözcüklerle oynayabilen birisi değilim. Bu yüzden benim yerime bana verdiğin şiir kitabı konuşsun istedim. En beğendiğim ve sana olan hislerimi açıklayabilecek olan bu şiiri seçtim. Umarım bana tanıdığın zamana değmiştir.

Minho.


Hayatımda aldığım en güzel hediyeydi bu. Gözlerim dolmuş okurken farkında değilim. Bunları yazarken de dolu. Öyle güzel yazmışsın ki, güzel el yazın için bile defalarca ağladım bu mektubu okurken. Sana yollamayacağım ki bu mektubu neden az önce yalan söyledim bilmiyorum. Kimi kandırıyorsam artık. Kendine karşı dürüst ol Jisung. Yıllardır yüzlerce kez okudum bu mektubu ve ağlaya ağlaya ezberledim. Sırf bu mektuptan aldığım ilhamla dört tane şarkı yazdım.


Sonuç olarak seni beklememe değmişti. Tahmin edemeyeceğim kadar güzel bir cevapla karşılık verdin bana. Sevinçten havalara uçmuştum. Ama koğuştakiler sorgulamasın diye yerimde oturuyordum. Sonra sen geldin, saçların ıslak, omzunda havlun. En az on kez daha aşık oldum o an. Gözlerim eminim parıldıyordu. Senin ışığın gözlerimi kamaştırdığı için. Anladın hemen okuduğumu. Gülümseyerek bakıştık. Fazlasına gerek yoktu. Hem ben hem de sen yeterince kelime kullanmıştık.

Sadece gözlerimiz konuştu o gece. Uyuyana kadar bakıştık. Hayatımın en güzel gecelerinden biri. Gülümsemeden edemiyorum o anı hatırladıkça. Çok güzeldi. Bana yaşattığın her şey gibi.

Bakışlarını ve seni çok seviyorum Minho.

Sevgilerle,

Sevgilin Jisung. 

10 letters to my eternal love' minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin