kutlama.

97 26 4
                                    

The eyes we met once on the street

I still remember

If you fall in love

That's all it will be






Sevgili Minho,

Seninle birlikte bir tane de olsa doğum günü kutlayabildiğimize çok seviniyorum. En güzel doğum günümdü çünkü. Onun üstüne de kutlamadım.

Sensiz kutlanacak bir şey yoktu çünkü. Sensiz geçen yıllarım hayat gibi değildi. Kalan ömrümü harcıyorum gibiydi sadece. Nefes aldığıma şükrettiğim zamanlar sadece senin yanındayken idi.

Birçok kez doğum günü konusu açılmıştı önceki sohbetlerimizde. Ben seninkini aklımın en çok kullandığım köşesine kazımıştım unutmamak için. 25 Ekim. Harika bir gün. Dünya üzerinde en sevdiğim gün. Sana bunu söylediğimde gülmüştün çok güzel. Senin de en sevdiğin gün 14 Eylül'müş, öyle dedin. Şimdi hangi gündür acaba?


Doğum günüme gireceğimiz gece yarısı uyumamıştık ikimiz de. Birkaç kişi uyumuştu. Işıklar kapalıydı. Ben yatağımda uyumaya çalışırken seni izliyordum. Sürekli kol saatine bakıp duruyordun. Anlamıştım benim için beklediğini bu yüzden dalmadım uykuya. Son kez saate baktın ve heyecanla elini yastığının altına attın. Yastığın altından çıkardığın kağıdı bana uzatırken fısıldayarak ismimi söyledin. Merakla kalktım ben de yerimden, uzattığın kağıdı aldım. Karanlıkta tam seçilmiyordu ama gözüm alıştıkça detaylarını gördüm.


Benim için çizim yapmışsın. Ellerimiz... El ele tutuştuğumuzu çizmişsin. Altına da güzel el yazınla not bırakmışsın. Elini aynı buradaki gibi hep tutacağım. Asla bırakmayacağım. Doğum günün kutlu olsun. Nice seneler boyu birlikte kutlayalım. Ve kalp. Aldığım en güzel hediye. Tahmin edebileceğin gibi çalışma odamda çerçeveli biçimde asılı duruyor. Ömrümün sonuna kadar saklayacağım bu eşsiz armağanı.

Duygulanıyorum tabii. Ama yatağın gıcırtısından biri uyanır diye de kalkıp üstüne atlayamıyorum, sarılamıyorum. Sadece elini tutuyorum resmindeki gibi. Sıkı sıkı. Kemiklerini, damarlarını hissederek, sımsıkı tutuyorum. Söyleyemediklerimi tenimden anla istiyorum. Anlıyorsun sen de. Karanlıkta gözlerin parlıyor.

Asla asla deme derler ya? Hayat acımasızca öğretiyor neden öyle dendiğini. Asla bırakmayacağım. Gerçi sorun sende değil. Sen bırakmadın beni. Ben de seni. Yalnızca kader bıraktı bizi. Haritamızı aldı ve ıssız bir çölün ortasında ne yapacağımızı bilmediğimizin farkında olduğu halde bizi terk etti.

O günün sabahında da sigaranı yaktığın çakmağın ateşini üflüyorum mum niyetine. Askerde pasta mumunu nereden bulalım? Pasta da bulamadık tabii. Sigara içtik onun yerine. Sorun değil. Seninle olduğum zaman gerisi teferruattı.


Senin en sevdiğin günü geçirdik böylece birlikte. Bir ay sonra da benim en sevdiğim gün geldi. Sen bana doğum gününü söylediğin günden beri sana ne hediye alabileceğimi düşünüyordum. Aklıma estikçe de yazıyordum. Seni yazıyordum. Bana hissettirdiklerin, aklıma getirdiklerin, yaşatmak istediklerin... Her şeyi yazıyordum. Güzelliğini, sesini... Birçok şiir çıkarmıştım.

Senin bana verdiğin anlamlı hediye sonrasında ise bir şey satın almaktan çok duygusal bir hediye vermem gerektiğini fark ettim. Böylece doğum günü için de bir şiir yazdıktan sonra tüm yazdıklarımı topladım. Sıraya koydum. Görünüşü daha güzel olsun isterdim ama eldeki imkanlarla sadece kağıtları art arda koyup lastikle sarabilmiştim.

Aynı şekilde ben de gece yarısını bekledim ve tam 25 Ekim'de sana verdim kağıtları. Bu kadarını beklemiyor olmalıydın ki şaşırdın, kaşların havalandı. Fısıldadım. "Sabah okursun." Sen de elindekilere göz atıp kafanı salladın. Yine el ele tutuştuk. Sıkıca. O an tekrar fark ettim. Damarlarımda akan kan, sendin. Göğüs boşluğumdaki kalp senin kalbindi. Ellerim ellerinden ayrıldığında öleceğimin farkındaydım. Sonsuza dek öyle kalalım istedim. Birlikte, yan yana.

Sabah erkenden kalkmışsın hepsini okumak için. Ben zar zor uyandığımda sana baktım hemen. Gözlerin dolu elindeki kağıtları koyacak yer arıyorsun. Koğuştakiler de uyanıyor yavaş yavaş. Sen kağıtları giysilerinin arasına sıkıştırdıktan sonra benim uyandığımı görüyorsun ve gülümsüyorsun. "Günaydın." "Günaydın." "Çok güzeldi hepsi. Teşekkür ederim." "Asıl ben sana teşekkür ederim. Böyle şeyler yazmama sebep olduğun için. Belki ileride herkes okur şiirlerimi sayende."

İleri görüşlüymüşüm. Cidden okuyor artık herkes şiirlerimi. Senin sayende. Teşekkür ederim.

En sevdiğimiz günleri böylece bitiriyoruz. Bir daha kutlamamak üzere kutluyoruz doğum günlerimizi. Yirmi üç ve yirmi beş yaşlarına giriyoruz. Güzel zamanlar.

Özlem, mutluluk, üzüntü... Tüm duygularım karmakarışık bu satırları yazarken. Bana her duyguyu yaşama fırsatı verdiğin için teşekkür ediyorum.

25 Ekim'i ve seni çok seviyorum Minho.

Sevgilerle,

Yirmi üç yaşındaki Jisung. 

10 letters to my eternal love' minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin