The times we laughed together
The promises we made together
I will remember you now and forever
Sevgili Minho,
Bilirsin kitaplara hep meraklıydım. Annemle babam, mirasın bırakılacağı kişi olan beni hiçbir konuda yeterli görmedikleri için en azından para hesabı yapabileyim diye üniversitede ekonomi bölümü okumamda karar kıldılar. Bana soran olmadı kitap mı okumak istiyorsun, şarkı mı yazmak istiyorsun diye. Biraz sıkıcı büyüdüm. Dışarıdan gözüktüğü gibi eğlenceli değildi yani zengin hayatı. Senin için sen daha doğmadan belirlenen bir gelecek var. Gelen misafirlere söyleyeceğin sözler, giyeceğin giysiler, alacağın dersler, gideceğin okullar, arkadaşların... Hepsi seçilmiş zaten senin iraden dışında.
Yıllarca böyle yaşadıktan sonra üniversitede bunalmıştım artık. Sınıf arkadaşlarım on mekan geze geze aldıkları giysileri anlatırken ben kol düğmesinin bile bir anlam taşıdığına inanılan özel tasarım bir gömlek giyiyordum. Normalde insanlar bunu sever değil mi? Kimsede olmayan bir tek sana ait bir şey. Ama hayır, ben sevmiyordum. Ben de yakınlaşmak isteyip de bir türlü iletişim kuramadığım yaşıtlarım gibi kendim gezip tozmak, indirimden bir şey alabildiğim için sevinmek istiyordum. Bunlara özenir mi insan deme. Cidden hep bunu istemiştim.
Kitaplar... Evet asıl konu buydu. Askere sanki kütüphaneye gider gibi bir çanta kitap defterle gelmiştim. Herkes şaşırmıştı. Ne yapacaktım okuyup yazmaktan başka? Bensiz ne kadar eğlendiklerini düşündüğüm arkadaşlarım, hasretiyle yandığım bir sevgilim veya yemek masasını özlediğim sıcacık bir aile ortamım yoktu. Ben de kitaplara sarmıştım.
Kasım ayının sonlarıydı. Teftiş yapılıyormuş, ben dünyadan bihaber. Şimdi düşünüyorum da büyük eşeklik etmişim. Kaç yaşında adamsın Jisung? Askeriyede ne okunur ne okunmaz bilmen lazım. Yasaklı kitaplar okuyorsan da saklamayı becerebilmelisin. Ben kitabımı dolabımda bırakmışım, komutan geldiğinde yataktan sonra bakacağı ilk yere. Nöbette boş boş uzaklara dalıp iki yılın nasıl geçeceğini düşünüyorum senin kitabımı saklayacak yer arıyor olmandan habersiz. Akıllıca davranıp kendi sigaralarının yanına, yatağınla duvar arasındaki yarığa koymuşsun.
Ben leyla, nöbetten ülkeyi kurtarmış edasıyla geliyorum koğuşa, yorgunmuş gibi yatağıma atıyorum kendimi. Sırtım yatakla birleştiğinden birkaç saniye sonra göğsüme bir kitap düşüyor. Gözlerimi açıp bakıyorum. Rızanın İmalatı, Noam Chomsky. "Aa! Bende de var aynısı!" Ahhh... Çok utanç verici bir anı.
Gülüyorsun sen de şaka yaptığımı sanıp ama hayır, ben cidden salağım. Durumu açıklığa kavuşturuyoruz en sonunda, ben yüz kez teşekkür ediyorum, sen de elli kez rica edip elli kez de sus artık bakışını atıyorsun. Ama kaba değilsin.
Sanki uzun zamandır samimiymişiz gibi. Ne olursa olsun benim arkamda olacakmışsın gibi. Ben farkında bile değilken sen beni kurtarmaya yeminliymişsin gibi. Halbuki çok sohbetimiz yoktu o zamanlar. O an gerçekten yakınlaşıyoruz. Bir anda görünmez ipler bizi birbirimize bağlıyor, yıllardır bunu beklemişler gibi. Ya da ben uyduruyorum, ip falan yok, sadece benim kalbim o an deli gibi atıyor. Az kalsın yasaklı kitapla yakalanacak olmaktan değil, senin hareketinden. Alıp saklamışsın benim için.
O an o kadar mutluyum ki sorgulamıyorum bile dolabımda olduğunu nereden bildin, gördün de aldın. Sen aylar sonra anlatmasan sormak ancak şimdi aklıma gelirdi herhalde.
Yeni insanlarla iletişime geçmekte çok iyi değilim. Hatta yirmi yıl geçti hala iyi değilim. Sana beni kurtardığın için düzgünce teşekkür etmek istiyorum ama ne yapacağımı bilemiyorum. Birkaç gün düşündüm ben bunu. Bir de Changbin vardı aynı devrede. Onunla sohbetimiz vardı, ilk o gelip benimle iletişime geçtiği için devam ettirebilmiştim. Ona sordum karşılık olarak ne iyilik yapabilirim diye. Sigara al dedi. Ama ben nereden bileyim hangi sigarayı içiyorsun, nereden alınır, nasıl sokulur askeriyeye.
Neyse sordum soruşturdum başardım sonunda. En pahalısı en iyisidir herhalde diye ondan aldım birkaç paket. Zaten ailemin gönderdiği parayla başka ne yapacağım orada? Dışarı çıkmıyorum, gezmeye gitmiyorum. Harcayacağım bir yer yok. Sana ayırdım hepsini. Gizli saklı paketleri alıp yatağıma geldiğimde kalbim güm güm atıyordu. Hem illegal iş yapmaktan hem de senin ne tepki vereceğinden emin olamadığımdan.
Sen de yorulmuş yatıyorsun. Rahatsız etmek istemedim. Yarım saat sonra kalktığında ben de hemen ayaklanıp sana sesleniyorum. Sesim titremesin diye kendi kendimi uyarıyorum. "Minho Hyung!"
Kaşların kalkmış bir şekilde dönüp bakıyorsun, bir kez daha fark ediyorum ne kadar yakışıklı olduğunu. "B-ben.. Geçen düzgün teşekkür edemedim beni kurtardığında. Bunları kabul et lütfen teşekkür olarak." Ağzımı açtığımda kekelediğim için içimden kendime küfredip elimdekileri sana uzatıyorum.
Sen de şaşırıyorsun tabii, poşeti alıp yatağına geçiyorsun. İçindekileri gördüğün gibi kalkık kaşların imkan varmış gibi daha da kalkıp gözlerin büyüyor ve bana bakıyorsun. "Jisung... Ne gerek vardı? Ne diyeceğimi bilemedim şimdi. Çok sağ ol. Karşılık bekleyerek yapmamıştım ben onu." "Biliyorum biliyorum. Yine de kabul edersen sevinirim." Tekrar teşekkür edip duvarın arasına saklıyorsun poşeti komple. Her detayını hatırlıyorum o konuşmamızın. Genç seslerimiz hala kulaklarımda.
Acaba şimdi nasıldır sesin, yüzün... Askerde sabah koşularında herkes yorulurdu, sen devam ederdin. Hala öyle dayanıklı mısındır? Ya da mezun olduktan sonra kıvrak zekanı kullanarak girdiğin işte yüksek mevkilere ulaşmış mısındır? Hakkındaki her şeyi çok merak ediyorum.
Zekanı ve seni çok seviyorum Minho.
Sevgilerle,
Sana hayran Jisung.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
10 letters to my eternal love' minsung
FanfictionJisung'dan sonsuz aşkı Minho'ya mektuplar.