2: ''lalisa'nın kafesi'

289 44 65
                                    

Kim Jennie.

Umutsuz vakaydım.

Geride beş kuruş miras bırakmadan ölen babamın arkasından etraflıca küfür edemeden sorguya alınmam yetmiyormuş gibi, bir de sanki kayınpederini çok seviyormuş ayağına yatan üçkağıtçı eniştem ve abla demeye bin şahit karısıyla savcılıklarda sürünmem de cabasıydı! O iki düzenbazın babamdan geriye kalan şirkete geçmek için dalavereler çevirdiğini bilmeyen yoktu ama merhumla aynı evi paylaşan ben olduğum için suçlu profili en çok bana yakışıyordu. Katil şüphelisi için biçilmiş kaftan değil de neydim?

Ulusal haber kanallarına henüz cinayet şüphelisi olarak çıkmamıştım ama birkaç gazeteci ara sıra evimin çevresinde dolanıyordu. Jungkook onları engellemenin boşuna bir çaba olduğunu ama hiçbir kanalda böyle bir meseleyle anılmayacağım konusunda bana söz vermişti. Ondan öyle bir söz istememiştim, o da zaten her şeyi abimin hatırına yapıyordu. Onun gerçeği ortaya çıkaracağına dair şüphem yoktu. Sadece içimde garip bir kuşku vardı. Çok derinlerde beni rahatsız eden anlamsız bir kuşku..

''Dedikodular var,'' dedi Lalisa bana endişeyle bakarken. ''Çevrendekilerden gelecek tepkilere hazırlıklı ol. Sen ve biz neyin ne olduğunu biliyoruz ama insanlar bir süre etraflarından duyduğu şeylere inanacaklar. Pervasızca konuşanlara kulak asma sakın.''

Umursamaz bir şekilde kahvemi yudumlarken kafeye girip çıkan insanları ve giyinişlerini inceliyordum. ''Hepsinin amına koyayım.''

Lalisa uzanıp elimi tutarken ''Bu zamanlarda evde kalman daha iyi olur Jennie,'' dedi. ''Bu olaylar bitene kadar kalabalıktan uzak..-''

''Niye?'' diye kestim sözümü. ''Kimse için dört duvar arasına girmeyeceğim. Babam öldü. Bu cinayet bile olsa o öldü. Artık özgürüm. Kimsenin de özgürlüğümü kısıtlamasına izin vermeyeceğim. Konuşan istediğini konuşsun, dinlediğim yok zaten.''

Beni anlayışla onaylasa da hala tedirgin görünüyordu ve onun huzursuzluğuyla keyfimin kaçtığını hissediyordum.. Tam ayaklanıp gidecekken Lalisa kendisine seslenen müşterisine bakmak için hareketlendi. Bana dönüp ''Bir yere gitme,'' dedi. ''Birazdan kafeyi kapatacağım. Seni ben eve bırakırım.''

Omuz silkip bir şey demedim ve bacak bacak üstüne atıp boş boş etrafı seyretmeye devam ettim. Kısa bir süre sonra içimdeki kuşku tekrar uyandığında yavaş yavaş terlemeye başlamıştım. Pencerenin dibinde de olsam nefessiz kalmış gibi hissediyordum. Gömleğimin birkaç düğmesine uzanıp iliklerini açarken bir ihtimal babamı ben öldürmüş olabilir miyim diye düşündüm.

Evet onu öldürmek istediğim çok an olmuştu, hatta gizli gizli kiralık katil arayışına bile çıkmıştım ama o güne dair hatırladığım en net olaylardan birisi dışarıya çıktığımdı ama eve geldiğim andan itibaren belli bir süre belirsizlik vardı. Bir ara tuvalet ihtiyacı için uyandığım olmuştu ama bunu hatırlıyorsam çok muhtemel onu öldürdüğümü de hatırlamam gerekiyordu.

Yani... o ben değildim?

Eniştemin bu işin içinde olan parmağını bir kenarı bırakırsak cidden o gün karman çorman bir gündü ve tüm kanıtlar çok saçma bir şekilde beni gösteriyordu. Yapmadığıma inanmak başkalarının bana inanmasından daha zordu. Boğazımın kuruduğunu hissedince kahvemden büyük bir yudum içtim. 

Pencereden dışarıyı seyrederken Namjoon'u düşündüm. Hayal kırıklığına uğratmaktan en çok korktuğum kişiydi ve onun bana gökyüzünden dua etmek yerine küfür etmesinden endişe duyuyordum. Kısacık bir an sırıtıp ''Çoktan gerçeği biliyorsun değil mi? Olaylar yaşanırken gözünü bile kırpmadan izlediğine eminim ama kanıtlayamam Namjoon-ah,'' dedim. ''Söylesene o gerçekten ben miydim? Kafamın içinde mi yaşamıştım o bar gecesini?''

no matter what : j.jkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin