3: "beklenmedik kişi''

175 40 54
                                    

''Neden buradasınız?''

Ablam ve eşinin ben evde yokken evime bu kadar rahat girmelerinin üzerinde daha sonra durmaya karar vererek koltuklardan birine otururken onların hiç istifini bozmadan geniş koltuğumda yayılarak oturuşları içten içe bir sinir nöbeti geçirmeme neden oldu. Gerçekten.. babam da ölmüştü, cenaze masraflarını bile ben karşılamıştım. Benden daha ne istiyorlardı?

''Gerçeği itiraf etmeni duymaya geldik.''

Kısacık bir an sesli güldüm ve sonrasında ciddileşip enişteme gözlerimi devirerek baktım. Çok leş biriydi. Ailemize dahil olduğu ilk günden beri en nefret ettiğim kişiydi ve benimle bu kadar uğraşmasının nedeni bana açılıp ablamla evlenmiş olmasıydı. Tabii ki de ne halt olduğunu üstün altıncı hislerim sayesinde anlamış ve ondan uzak durmuştum.

''Gerçeği ben de en az sizin kadar öğrenmek istiyorum,'' dedim yapmacık bir şekilde. ''Ne yazık ki yanlış yerdesiniz. Gerçekleri benim kapımda öğrenemezsiniz.''

Ablam hırsla ayağa fırlarken ''Sırf öz değilsin diye babamı öldürdün,'' diye bağırdığında yüzündeki hiddet baygınca oflamama neden oldu. ''O şirket sana kalsın diye yaptın bunu emini..-''

''Orada dur,'' derken ben de ayaklanmıştım. ''O şirketten tek bir pay hakkım olmadığını biliyorsun. O adamı öldürmek için çok nedenim vardı ama bunu yapmadım. Bunu çok iyi bildiğiniz halde bana soruşturma açtınız. Salak mısınız acaba siz?''

Küçük enişte sinirlendi. ''Bize hakaret edemezsin!''

''Neden? Siz bana katil muamelesi yaparken iyi de ben sizin onursuzluğunuza değinirken mi kötü?''

Ablam eşine dönüp ''Konuşmayacak besbelli,'' dedi. ''Yürü gidelim.''

''Doğruları konuşuyorum, onları neden saymıyorsun?''

''Çünkü yalanlar?''

Elimle kapıyı işaret edip ''Siktirip gidin hadi,'' dedim baygınca. ''Bir daha da evime iznim olmadan girerseniz polisten önce bakarım icabınıza.''

Donghyun sanki komplo teorisi çözmüş gibi heyecanla el şıklatırken ''Gördün mü hayatım,'' diye bağırıyordu. ''Polisten önce hallederim dedi! Kaydettin değil mi sesini?''

Ablam cebindeki kayıt cihazını şampiyonluk kupası gibi havaya kaldırırken ''Savcı Jeon'a bunu dinletmeliyiz,'' dedi sevinçle. ''Babamın rahat rahat uyumasına çok az kaldı.''

''Defolup gitsenize!''

Cırlamamla beraber ikisi topukları yağladığında şakaklarımı ovarak az önce kalktığım yere geri oturdum. Her şey acı bir gerçekten ibaretti ve ben şimdiden bunun ağırlığı altında iki büklüm kalmış gibiydim. Israrla tüm okları neden bana yönelttiklerini anlamamıştım ama ortada bariz bir şey vardı ki, ablamla eniştem her şeyi üzerime yıkmaya çalışıyordu. Hem de bunu neden yaptıklarını açıkça ifşalamak üzereydiler de haberleri yoktu.

Bu durumun suçlusu ikisiydi diyemem ama kesinlikle o iki düzenbazın ne haltlar çevirdiğini öğrenmeliydim. Nasıl olur da yemeyip içmeyip kapımda kanıt peşinde koşarlardı. Zaten suçlu bensem teslim olacaktım. O bar gecesini de kafamın içinde yaşamadığıma dair kanıtım da varken!

Jay'le iletişime geçip o mail hakkında konuşmanın bir mantığı yoktu. Ona o mesajı attırtan veya hesabını hackleyip atan birileri olabilirdi. Sadece işin ilginç kısmı, Jay'in Amerika'da olduğunu bilmiyor muydu? Sonuçta Kore'de olan birinden o mailin gelmesi daha akla yatan olasılıktı. Amerika'daki birisinin partisinden bana neydi?

Telefonumu arka cebimden çıkarıp Jungkook'u aradığımda hemen açtı. ''Jungkook selam,'' dedim. ''N'aber?''

''İyidir, yemek yapmakla uğraşıyorum. Sen nasılsın?''

no matter what : j.jkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin