Jackson gözlerini yavaşça açtığında karşı koltukta kıvrılmış olan adama bir süre bakıp gülümsedi. Yavaşça doğruldu. Doğru yere gelmiş olmalıydı. Biraz zor olmuştu, fazla zor. Kafasındaki sızı geçmişti ama bileğindeki saat endişeyle yanıp sönüyordu. Jackson göz devirdi ve saatine dokundu. Saati kapanırken Jinyoung'a baktı. Kaşları hafif çatıktı. Kolunu katlayıp üstüne kafasını koymuştu. Jackson yavaşça ayağa kalktı ve lavaboya ilerledi. Ev topluydu. Üçe ayrılmış olan geri dönüşüm kutuları neredeyse yarısına kadar doluydu. Jackson da ondan bunu beklerdi zaten.
Jackson kendine göz devirdi. Onun başına sadece bela olacaktı. Jinyoung da bunu anlamış olmalıydı ki onu izlemeye koyulmuştu. Yüzünü yıkadıktan sonra yansımasına baktı. Retinasını okuyan aynanın sağ tarafındaki ibre kırmızıya dönünce Jackson göz devirdi ve aynanın sesini kesmek için kapatma düğmesine bastı. "Sikeyim seni." Mırıldandı. Ayna sonunda kapandığında Jinyoung'u bir beyzbol sopasıyla kapıda gördü. Aynadan göz teması kurabiliyorlardı. Jinyoung'un kaşları çatık, tetikteydi.
Jackson yavaşça el salladı. "Mer-" "Kimsin sen, söyle yoksa polisi çağırırım." Jackson derin bir nefes aldı. Polis bile beni istemez demek istedi ama ağzından şu kelimeler çıktı. "Ben Jackson, Wang Jackson." Jinyoung devam etmesi için başını salladı. "Bir kavgaya karıştım ve uyandığımda sadece sizin isminizi hatırlıyordum." Özür dilerim...yalan söylemek istemezdim Jinyoung. Jinyoung kaşlarını çattı. "Ailen falan yok mu? Uyandığında üstünde telefon yok muydu?" Jackson başını sağa sola salladığında Jinyoung derin bir nefes aldı. Onların benimle olmasını istemiyorum. Son zamanlarımı seninle geçireceğim. Sen beni...tanımasan da. "Sen...benimle kalamazsın Jackson." Jackson bir süre ona bakıp yanağını şişirdi. "Neden..?" Jinyoung göz devirdi. "Yeterince geri dönüştürülecek malzememiz yo-" Jackson ellerini kaldırdı. "İstemiyorum ki." Jinyoung ona bir süre baktı. "Anlamadım?" Bu çok tuhaftı, bu adam çok tuhaftı. İstemiyordu. Nasıl istemezdi? Jinyoung ona baktı ve sonunda sopayı bıraktı. "Nasıl istemiyorsun?" Jackson ona bakıp omuz silkti. "İstemiyorum. Sadece on beş gün. Bana on beş gün dayan. Anlaştık mı?"
Jinyoung yüzünü incelerken mırıldandı. "Sen..." Cümlesini bitiremedi, Jackson başını salladı. "İsteyerek, hepsi isteyerek. Tamam mı? Sadece...yanımda biri olsun istedim." Jinyoung başını yavaşça sallarken mırıldandı. "Tamam...sorun yok. Ben...yanlış anlamışım. Yine de...kutuları odama taşısam kırılmazsın değil mi?" Jackson omuz silkti. "Umrumda olmaz." Jinyoung başını salladı. "Pekala o zaman." Jinyoung beyzbol sopasını yere bıraktı. Jackson gülümsedi. Jinyoung adama bakıp duruyordu. Sorunu anlamaya çalışıyordu. "Çalışıyor musun?" Jinyoung başını salladı. "Hmm, bio-teknoloji laboratuvarında. İnsanların istemediği anılarını silebilmek içi bir makine geliştiriyoruz." Jackson başını sallarken ona baktı. "Korkutucu...duruyor." Jinyoung başını salladı. Adamın yüzü bembeyaz olmuştu. "İstersen sana da..." Jackson hızlıca başını sağa sola sallayıp gergince güldü. "Yok! Sağol...sağol benlik değil pek." Jinyoung yavaşça başını sallarken ona bakmaya devam etti. "Üzgünüm rahatsız etmek istemedim. Şey, sen otur, kahvaltı ister misin?" Jackson istediğini belli eden küçük bir mırıltı çıkardı. "Harika. Sen otur ve bir şeyler izle istersen, ben hazırlayayım." Gülümsedi. Jackson, Jinyoung'un arkasından bakarken derin bir nefes aldı.
Jinyoung hala hatırladığı kadar güzeldi.
~
FIYUUU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Recycle To Live
FanfictionHayatta kalmak için geri dönüşüm yapmak zorunda olunan bir dünyada, Jinyoung, Jackson'a göz kulak olmak zorunda hissediyordu.