yani bensiz ölürsün?

45 10 27
                                    

Jackson eve göz gezdirdi. Hiç fotoğraf yoktu. Çok sade bir evdi. Jinyoung'a uygun bir ev... Derin bir nefes aldı ve dudaklarını yaladı. Jinyoung'un odasına girdi ve yatağa oturup derin bir nefes aldı. Parmaklarını temiz yatak örtüsünde gezdirdi. Odası onun gibi kokuyordu. Gülümsedi. Jinyoung ona ne çabuk güvenmişti...sanki onu hatırlamış gibi... "Bunu...yapamayacağını biliyorum Jinnie. Senin suçun değil bunu da biliyorum." Mırıldandı ve telefonunu açtı. Kayıtlı olan birkaç habere bakıp iç çekti. Okuyamazdı...şu an...yapamazdı.

Ayağa kalkıp odadan çıktı ve etrafa baktı. Televizyon izlemeyi düşündü ama o aptal kırmızı uyarı işareti onun sinirini bozuyordu. Bu yüzden devam ettirebildiği tek hobisini yavaşça kitaplıktan aldı. Defterin dışı siyahtı ve içine hiç yazılmamıştı. Kaymak gibi kâğıtta parmaklarını gezdirirken yazabileceği şeyleri düşündü ve gülümsedi. Bir kalem bulup bir süre baktı. Bunu Jinyoung'a bırakacaktı. Hatırlamayacağını ve Jackson'ı deli sancağını biliyordu ama Jackson'ın umrunda değildi. Zaten yaşayacak on beş günü vardı...

Yazdıktan sonra defteri kapadı. Dışarı çıkıp derin bir nefes aldı. Jinyoung ona dışarı çıkarken giyebileceği birkaç parça kıyafet hazırlamıştı. Sipariş ettiğini söylediği halde...hazırlamıştı. Jinyoung böyle biriydi işte. Bu kadar düşünceli. Daha yeni tanıştığı bir adama karşı bile. Jackson acıyla gülümsedi. Karşısına çıkan kafeye girdi ve bir sandalyeye oturdu. "Hey, naber?" Yanına oturan adama baktı. "On beş gün daha yaşıyorum yani kötüyüm, senden?" Karşısındaki adam bir süre ona bakıp açık ağzını kapadı. "Ben iyiymişim...sorunum olduğunu düşünüyordum ama sen benden delisin." Jackson omuz silkti. "Youngjae ben." Elini uzatan adama dönüp elini sıktı. "Jackson."

Jinyoung elindeki kartı kasiyere uzatırken şifreyi hatırlayamadığı için kendine içinden küfür etti. Sonra telefonuna baktı. Not almıştı. Bir süre dört haneli rakama baktıktan sonra bekleyen kasiyere söyledi. Ama bu rakamlar...bu diziliş...çok tanıdığı ama bulamıyordu. Rakamları girip gülümsedi ve teşekkür etti. Torbaları aldı ve yürümeye başladı. Eve geldiğinde kapıyı yavaşça açtı. Jackson uyuyorsa onu rahatsız etmek istemiyordu.

Mutfaktan sesler geliyordu. Ayağıyla kapıyı kapadı ve seslendi. "Jackson? Ben geldim." Jackson onu duymuşa benzemiyordu. Jinyoung ayakkabılarını çıkardı ve torbaları yere koydu. Jackson'ın şarkı söylediğini o zaman duymuştu. Yüzüne minik bir gülümseme yayılmıştı. Neden bilmiyordu ama evde yalnız olmamak onu mutlu etmişti.

"Don't leave me loving you,

Whatever you do,

Don't leave me loving you,

If you tip-"

Jinyoung'u görünce ona baktı. "Hey," Güldü. "Şey...geldiğini...duymadım." Jinyoung omuz silkip gülümsedi. "O şarkıyı hiç duymamıştım." Jacksonomuz silkip önüne döndü. "Duyamazsın ki. Sadece ben biliyorum bunu." Jackson ocağı kapadı. "Ama nası-" "Ben yazdım çünkü. Yemek yaptım! Belki...Eve gelince yoruluyosundur ve halin olmuyordur..." Jinyoung gülümseyip başını salladı. "Bu...çok hoş Jackson. Teşekkür ederim." Jackson başını sallayıp bir süre ona baktı.

Jinyoung içeri oflaya puflaya girdi ve kapıyı arkasından kapadı. "Jacksoooon!" Jackson güldü. "Mutfaktayım!" Jackson kapı eşiğine yaslanıp onu izledi. "Seunie bir gün ben pişireyim? Sen de işe gidiyorsun." Jackson gülümsedi. "I-ı~ önemi yok." Jinyoung bir süre ona bakıp birkaç adım attı ve kollarını sıkıca onun beline sarıp alnını onun sırtına yasladı. "Sen olmadan ne yapardım..?" Jackson güldü. "Ben olmasam çok şey yapardın ama sen olmadan...sanırım yaşamamın hiç anlamı olmazdı." Jinyoung sırıttı. "Ha bensiz ölürsün yani." Jackson göz devirip gülümsedi. "Hmm." Jinyoung kıkırdadı.

~

NOLUYO BE

Recycle To LiveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin