Jackson kapısının çalınmasıyla gözlerini açtı. "Jackson?" Jinyoung seslendi. Kapıyı hafifçe itiyordu ama Jackson'ın bedeni yüzünden oynatamıyordu. "Jackson?" Jinyoung seslendi, sesi biraz stresliydi. "İyi misin?" Kapıyı tekrar çaldı. "Jackson lütfen, kapıyı açar mısın?" Jackson gözlerini önündeki yatağa dikip derin bir nefes aldı. "Kendine bir şey yapmadın değil mi?" "Yapmadım." Seslendi. Sesi keyifsiz olduğunu ele veriyordu. "Giyiniyordum. Geliyorum hemen." Jinyoung rahatlıkla nefes verdi. "Bugün kahvaltı benden o halde!" Jackson saatine baktı. "Anlaştık Jinyoung-ah."
Ayağa kalktı ve üstüne rahat bir şeyler giydi. Yavaşça kapıyı açıp dağınık saçlarını geriye attı. Jinyoung bir süre ona bakıp dudaklarını yaladı. Jackson ona döndüğünde hafifçe öksürüp önüne döndü. "Ne içersin kahve mi çay mı?" Jackson yanına geçip kesme tahtasını aldı ve mırıldandı. "Sen ne içersen onu~" Jinyoung güldü ve iki bardak aldı. "Şey gibiyiz..." "Evli." Jackson minikçe gülümseyerek önündeki sebzeleri kesmeye başladı. Jinyoung gülümsedi, yanakları yanıyordu. "Yüzüğümüz yok bir kere." Jackson sessizce güldü. "Bunu bilemezsin. Belki de vardır." Jinyoung kahvesini önüne koyup dolaba ilerledi. "O halde takmayı isterdim." Dört yumurta çıkardı. Jackson onu izliyordu. "Omlet?" Jackson başını salladı. "Harika...olur." Jinyoung yumurtaları kırıp çırptı ve tavaya döktü. "Yüzük konusunda ciddi değildin?" Jinyoung göz devirdi. "Ciddiydim." Biraz tuz serpti, yeterli gelmeyince biraz daha. "Jinyoung fazla tuz koyma, yine o günkü gibi yiyemeyeceğiz." Jinyoung başını salladı ve ocağı açtı. "Bir kere ayarlayamamak benim suçum değil! Bazı tuzlar çok tuzlu!" Jackson göz devirdi. "Hmm.." Yumurtaya kara biber döktükten sonra yavaşça sebzeleri aldı. Sonra aniden donup kaldı. Jackson'a hiç yumurta yapmamıştı ki, birlikte hiç yumurta yememişlerdi.
"Seunie çok tuzluysa cidden yeme, lütfen." Jackson güldü ve gözlerini kapattı. "Mmhhmm! Çok lezzetli!" Jinyoung göz devirip çubukları elinden aldı. "Ver şunları, yeme. Dokunacak." Jackson ona bakıp gülümsedi. "I-ı ben çok beğendim." Çubuklarına uzandı. Jinyoung uzanıp ona baktı. "Tanrım...aşık mısın?" Jackson güldü. "Aşık olduğumu bilmiyor musun?" Jinyoung saçlarını geriye attı ve uzanıp onu öptü. "Seun, cidden. Yemene izim vermiyorum." Jackson alt dudağını sarkıttı. "Ama..." Jinyoung güldü. "Ama ne? Niye bunu yemek isteyesin?" Jackson gülümsedi. "Sen yaptın çünkü."
Jackson koltuğa oturdu ve derin bir nefes aldı. "Film izleyelim mi?" Jinyoung sordu. "İşe gideceksin sanıyordum." Jinyoung başını sağa sola sallayıp gülümsedi. "Tatil bugün, zaten çok çalışıyorum. Ara sıra böyle günlerim olabiliyor." Jackson başını sallayıp hamını patpatladı. "O zaman sen seç?" Jinyoung başını sallayıp kumandayı aldı. "Hmm, bir bakalım." Jackson, Jinyoung izleyecekleri şeyi seçerken yüzünde gözlerini gezdirdi. Tekrar önüne döndü ve televizyona baktı. "Şarap." Jinyoung ona döndü. "Efendim?" Jackson dudaklarını yaladı. Jinyoung'un gözleri birkaç saniyeliğine onun dudaklarına kaydı. Jinyoung'un yanında heyecanlandığını fark etmişti zaten, sınırları zorlamak istiyordu. Kaybedecek neyi vardı ki. O zaten her şeyini kaybetmişti. Aşık olduğu adam onu bir yabancı sanıyordu. "Şarap içmek ister misin?" Jinyoung başını salladı. "Hmm, şarap severim!" Jackson başını salladı. "Sen bir şeyler seç ben de gidip bardakları ve şişeyi alayım." Jinyoung başını salladığında kalktı ve mutfağa ilerledi.
Jinyoung'un gözleri filmde dolaşırken Jackson'a göz ucuyla baktı. Çok güzeldi... Kaşları çatılmış bir şekilde televizyona odaklanmıştı. Jinyoung'un seçtiği bu karmaşık diziyi anlamaya çalşıyordu. Jinyoung gözlerini tekrar diziye çevirdi. Jackson gülümsedi. Onu yeterince iyi tanıyordu. Ona baktığını anlaması için göz göze gelmelerine gerek yoktu. Jackson elindeki şarap bardağını ağzına dayayıp bir yudum daha aldı. İkinci kadehini az önce doldurmuştu. Jackson gözlerini televizyona kilitledi ama aklı başka bir yerdeydi.
Jackson, Jinyoung'a baktı. Jinyoung filme odaklanmıştı. Gözleri ekranda geziniyor ve bir yandan altyazıları okumaya çalışıyordu. Film Jackson'ın umrunda değildi. Jinyoung'un parmaklarıyla oynuyordu. Tamamen filme konsantre olmuş Jinyoung'a baktı ve dudaklarını yaladı. "Hey." Jinyoung filmden gözlerini çekmedi. "Hm?" Jackson dudaklarını yaladı. "Çok güzelsin." Jinyoung kafasını çevirip ona baktı. "Ha...ne?" Jackson uzanıp elindeki şarap bardağını aldı ve kahve masasına koydı. Jinyoung hala onu izliyordu. Jackson yavaşça eski pozisyonuna döndü ve Jinyoung'a baktı. Kalbinin deli gibi atığını biliyordu. Jackson ellerinden birini onun yanağına koyup baş parmağıyla dudağını okşadı. Uzanıp dudaklarını birleştirdi ve gözlerini kapadı. Jinyoung ellerinden birini onun koluna koyup kesik bir nefes aldı.
"Jaackson! Sıkıldın mı?" Jackson gözlerini kırpıştırdı. "Ha, yok hayır." Gülümsedi. "Neden?" Hala çok güzeldi. Jackson kırmızı çizgiyi geçmek üzere olduğunu farkındaydı ama şarap yüzünden pek de umrunda değildi. Jinyoung gülümsedi. "Sadece...diziyi izlemediğini fark ettim." Jackson bir süre ona baktı. "Jinyoung neden hayatında biri yok?" Jinyoung bir süre ona baktı. "Şimdiye kadar...ihtiyacım olduğunu fark etmemiştim." Mırıldandı. "Eskiden de yok muydu peki?" Jackson ona baktı. "Pek...hatırlamıyorum." Şaraba baktı. "Ben...bir kaza geçirdim de." Jackson sessiz kaldı. "Uğraştığımız makinelerdeki ışınlar...ben camın bizi ışınlardan koruduğunu zannediyordum. "Korumuyormuş." Mırıldandı. Jackson yanağını ısırdı. "Senin...nişanlın da...seni unutmuştu değil mi? Kaza geçirdi demiştin." Jackson başını salladı. "Geçirdi." Mırıldandı. "Ne kadarını unuttu?" Jackson bir süre ona baktı ve fısıldadı. "Anlamaya çalışıyorum Jinyoung. Ne kadarını unuttuğunu anlamaya çalışıyorum."
~
NAAA Nİ NAAA Nİ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Recycle To Live
FanfictionHayatta kalmak için geri dönüşüm yapmak zorunda olunan bir dünyada, Jinyoung, Jackson'a göz kulak olmak zorunda hissediyordu.