Bölüm 5 - Vampirler mi Canavarlar mı?

174 13 17
                                    

BÖLÜM 5

Etrafı küçük ağaçlarla çevirili bir yolda yürüyorduk; melez bir vampir olduğunu düşündüğüm bu garip çocukla benden ne istediklerini bilmediğim adamların yanına gidiyorduk. Bana yardım ediyordu ama isteksizliğini yüzünde görebiliyordum. Onunla konuşmalıydım; onu tanımalıydım; ona aşık falan olmamalıydım..bir dakika kesin doğru mu söylüyordu? O gerçekten zihnimi okuyamıyordu değil mi? Bir Edward vakası çekemezdim; bu çok çok ağır olurdu?

“Colin; sen kaç yaşındasın?”

Hızlıca dönüp; yerdeki taşlara bakmaya başlamıştı. Gözüne kestirdiği düz bir taşa oturduğunda; saçlarını o şampuan reklamlarındaki çakallar gibi geri savurmuştu.

Colin: Neden soruyorsun?

“Bana bak, Edward bozması; seni tehlikeye sürüklediğim için üzüldüğümden adam gibi tanışmaya, seni tanımaya çalışıyorum.Soruya soruyla cevap verme; bunaldım.”

Colin: Edward mı? O da kim? Kötü biri mi? Ve sakin ol.

Kızgınlıkla:

“Ahh, evet. Aptal aşık bir vampir. Güneşte parıldayan bir serseri işte.Seninle alakasız. ”

 Colin şaşırmış gibi: Vampir olduğuna emin misin? Güneşte parlayanını ilk defa duyuyorum..onunda mı türü farklı?

Bu sorular aniden yılmama neden olmuştu. Omuzlarım düşmüş; ayaklarım gitmez oluvermişti. Hızlıca yere çömelip:

“Pes ediyorum. O fosfor meraklısı serseriyi unut.”

Colin: peki.

O da yorgun olduğumu hissedip yanıma yaklaştı; dizlerinin üstünde gelişi sanki cezalı bir küçük bir çocuk gibiydi. Ellerimi yanaklarına koyup; tekrar sordum.

“Kaç yaşındasın?”

Ürpermişti sanki ama bunu ellerimle hissetmemiştim bile.. Gözleri dolar gibi olmuştu.

Ellerimden birini kendi elleri arasına alıp; safça bir merakla inceliyordu.Sanki değerli bir taşı inceler gibi...

Colin: 1972 idi sanırım.Yani doğum yılım. Yavaş gelişen bir büyüme sürecim var. Uzun zamandır 18 yaşında görünüyorum. Ama aynı zamanda da değişiyorum. Mesela seneye görürsen beni mutlaka ufak değişiklikler olur.Çok iyi ses algılarım ayrıca ruh hali de. Hislerin yapış yapış bir boya misali elime bulaşır ben istemeden. Sürekli merak ettiğin şey ise; ben zihin okuyamam. Ölümsüz müyüm? Gördüğüm üzere; tecrübelerime dayanarak söylüyorum; kimse ölümsüz değildir. Herkes bir gün ölecek. İnsan yaşamımda en sinir edici kısım; devlet çocuk sığınma evleri. Çabuk büyüyemediğim gibi; çok fazla farklı isimlerle evlatlık verildim. 1989’da yanına verildiğim aile; konuşmadığım için 1 yıl boyunca tılsım muska gibi şeylerden yardım aldılar. Hala anlamadığım bir çok şey var o konuda. Bir bez parçası için neden konuşmalıyım ki?. Bir aile ise; dönüşümüme rast gelmişti. Kan içindeki odaları görüp sinir krizi geçirenleri saymıyorum. İnsanlardan özellikle beslenmiyorum. Vampirlerin çoğu benden kısmen haberdar. Kısmen diyorum; çünkü şehirde onlardan beslenen birinin var olduğunu biliyorlar. Ama bunun bir çocuk…

“Ergen..!”

Colin hiç duraksamamıştı bile: Ama bunun  bir çocuk olduğundan haberleri yoktur eminim. Ve sana gelirsek; ellerin öyle tanıdık ki; çiçek tarlasında geziyor sanki ruhum.

“Nesin sen şair mi?”

Yine gülümsemişti. Ara sıra bu gülümseler güzeldi.

-Hayır değilim. Birçok şeyi anlamıyor olabilirim ama şairin ne demek olduğunu biliyorum.

Daha da yaklaşıp sarılmıştı bana. Kokumu sanki bir demet çiçeği koklar gibi içine doldurmuştu.

“N..ne…ne yapıyorsun?”

Colin: Aşırı güzel kokuyorsun.  Ayrıca ruh halin çok değişken; çok tatlı. Şu an; turuncu var etrafında. Herkesi hatta tüm dünyayı mutlu edecekmiş gibi yayıyorsun.

Sarılmaya son verip konuşmasına devam etti: 

-Ama böyle birine vampirler neden saldırsın ki! Sana yardım etme..Sen kızardın mı?

Gözlerimi kocaman açıp;

“Nereden çıkardın bunu? “

 Artık aptal sorulara, aptalca cevaplar verme dönemine girmiş gibiydim. Panik havası başlamıştı.

Bir anda uzanıp alnımı öpüp; ellerini tekrar alnıma koymuştu.

-Hastalanıyor musun? Yurtta bize bakan hemşireler alnımızdan öperdi. Ama neden öptüklerini hala anlayamıyorum; ellerimle daha kolay anladım ateşin olup olmadığını?

“Haklısın. Cidden gereksiz.Sen bir şey söylüyordun sanki?”

Ortamın havasını değiştirme çabalarım işe yarıyordu...

Colin ciddileşmişti birden: Sana yardım etmemi istiyorsan; bana her şeyi anlatmalısın.

“Evet; zaten konuşurken biraz donuksun; ciddi halin de çok katı.”

Colin: Üzgünüm.

“Üzülme;  anlatacağım hepsini. Bir hafta önce kaldığım yerde; yeni bir iş bulduklarını; Tori isimli bir adama çalışacaklarını söylediler. Bu iş özel birini bulmakla alakalı. Benimle birlikte olan kız; Ursula’da aynı işe girdi. Bağlantımız Roy’du. Sahi peşimizi çabuk bıraktı; inatçı keçi.  Ben de verdikleri şeylere göre özel kişileri buluyordum ve Roy’a söylüyordum. Kaçtığım akşam  diğer grubun lideri buldukları kişiyi yanlışlıkla yaralamışlardı; onları… onları işten atacaklarını düşünmüştüm; ama bir oda dolusu canavarın önüne attılar.Ursula ile akşam yemeğinde bulaşacağım için yanına gidiyordum ve ona herşeyi anlatıp kaçacaktım ama Roy bana Ursula’nın içeride beklediğini söylemişti..sonra beklerken birden bayılmış kendimi garip bir odada bulmuştum. Ursula’yı da öldürdüklerini düşündüğümden oradan hemen kaçtım. Roy pes etmeyip peşimden geldi.Daha sonra seninle karşılaştım.

Colin: Peki bir oda dolusu canavarlar kimler?

“Bilmiyorum odaya girdiğim de sanki cesetten bir tarla gibi yerde yatıyordu hepsi. Kan içinde. Üzerlerine vahşi kurt sürülerini salmışlar gibi.

Colin: Vampirler..

“Nasıl yani onları öldürenler..”

Colin : Senin için de gelmişlerdi.Onlar olmalı.

“Peki ama Roy o da mı vampirdi?”

Colin: Hayır o korkak bir insandı.

“Dı’lı geçmiş zamanı hiç sevmedim.”

Colin başını hafifçe yana eğip: İnsanlara saygı göstermek adına ne demem gerekiyor peki?

“Onu öldürdün mü?”

Colin: Elbette.

İyice ateşim çıkmaya başlamıştı; kızgınlık öfke artık ne varsa hissediyordum; bir nebze de üzülüyordum sanki..

Colin: Kızdın mı?

Ona bakışımdaki nefreti ayarlamaya çalıştıkça; içimdeki o aptal ses yüzüme yüzüme haykırıyordu: ‘O bir vampir melezi seni gerizekalı; öldürmeyip ne yapacaktı?’

Colin : Kızdın tabii.

Bunu beni korumak adına yapıyor oluşu; Roy’u öldürmüş olmasını sanki  affettiriyordu. Bunda o saf beyaz ama bir o kadarda çekici teninin hiç mi hiç alakası yoktu? O asla bir Edward olamazdı.

Düşüncelerimi bir salıncağı iteler gibi; öteleyip ellerini omuzlarıma koydu; o parlak ama nadir gülümsemesiyle:

-Dediğin gibi ben bir Edward değilim. Bir rengim yok.

Rengi Yok..soluklaşırken bile bakışlarına odaklanıyordum..Bir rengi olmalıydı.

Gökyüzü HabercisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin